Bu hafta hep beraber şanlı tarihimizde büyük Çanakkale Harbini anıyoruz. Yazımızda özellikle Çanakkale Savaşında yaşanılanları gözler önüne sermeye çalışacağız.
Çanakkale Savaşları Osmanlı Devleti ile İtilaf güçleri ile yaptığı savaştır(1915).İtilaf devletlerinin hedefi Çanakkale Boğazını geçmekti. Yapısı bakımından boğaz savunmaya elverişli değildir. O gün deniz mayınlandırılmıştı.Tabyalar toprak ve taştı.Zırhlı tabya yoktu. Sahte mevziler var idi. Düşmanın hedefini şaşırmak içindi.
Savunma düzeni ise Dış,Orta, İç bölge olarak ayrılmıştı. Tüm bunların kumandanı Miralay Cevdet Bey idi. Savaşın ilanı ile İngiliz Donanması Seddülbahir’i topa tuttular.Topa tutma ile tabyalar yerle bir edildi.Ayrıca karaya çıkan askerler ise tahribat işini daha da kolaylaştırdı. Bu gelişmeler doğrultusunda Rusya Osmanlı’nın düşmesini istemediklerinden 40 000 asker göndermek istediler. Buna binayen de Fransızlar,İngilizler de Ruslara vaad verdiler. Tüm bu gelişmelerin ardından büyük taarruz ise 18 Mart 1915 olarak planlandı.
Orta Savunma tabyaları sürekli bombalanmaktaydı.Denizlerden Mayınlar itinayla temizlense de 7 Mart 1915 Gecesi Nusret Mayın gemisi sessizce tekrardan limanı mayınladı.18 Mart 1915 ‘de itilaf devletlerinin güçleri mayınlardan ve bataryalardan aldığı zararla geri çekilmeye başladılar. Burada her şey lehimize işlemeye başlamıştı. 18 Mart taarruzu ile denizden geçişi olmayan boğazın karaya çıkarma ile başarıya ulaşacağı fikri hakimdi.Avustralya, Yeni Zelenda orduları 70 000 kişilik kuvvetle 25 Nisan 1915’de Seddülbahir ve Arıburnu’ndan karaya çıkarıldı.Ama karşılarında görev 5 .ordudaydı. Bu bölgede yaşanan büyük kayıplara rağmen düşman püskürtüldü.
İkinci Hücum ise 6 Mayıs 1915 ‘de idi.Fransızlar burada püskürtüldü.Çıkarılmanın yapıldığı 70. gün kaybımız 100 bindi. Ne acı!
Herşeye rağmen düşman ilerleme kaydedemedi.Ağustos’un sıcağında bir çıkarma daha yapan itilaf kuvvetleri Mustafa Kemal’in 28. ve 41. Alaylarını karşısında gördü.Kumandan Mustafa Kemal’in Çanakkale kahramanlarına söylediği o sözler ile yiğitlerimiz şehit olma arzusu içinde tekrardan düşmana saldırdı.Bu hücum ile ilerleme kaydettik.
1915’in sonbaharında kayıplar büyük idi fakat sonuç yoktu.1. Ordu Gelibolu’ya gönderildi. 3 Günde Boğazın geçileceğini sanan itilaf kuvvetleri İman dolu ordu karşısında tutunamadı. General Monroe Çanakkale’den geri çekilmesi gerektiğini içeren raporu sundu.1916’da Gelibolu yarımadasında itilaf kuvvetleri kalmamıştı.
Çanakkale, Türklerin çarpıştığı on cepheden biriydi. İtilaf güçlerine nazaran kuvvetsiz ordumuz şanlı bir direniş ve başarı ile çarpıştı.Çanakkale Harbi 9 aya yakın sürdü. Bu savaşta kayıp büyüktü.İngilizler 100 binin üzerinde kayıp verdiler.Fransızlarda aşağı yukarı İngilizlerle aynıdır. Türklerin 200 bin civarında şehidi olsa da gösterilen kahramanlık destanlık niteliğinde olduğundan tarihe adımızı yazmışızdır. Diğer itilaf güçlerini de işin içine katarsak sayıları bizim şehitlerimizden fazladır.
Sözlerimizi M.Akif’in o anlamlı sözleri ile bitirmek istiyorum…
Şu boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne haysızcatehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde - gösterdiği vahşetle “bu bir Avrupa’lı”
Dedirir - yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!
Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvam-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında
Ostralya’yla beraber bakıyorsun Kanada!
Cehreler başka, lisanlar, deriler, rengarenk;
Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindu, kimi yamyam, kime bilmem ne bela…
Hani, ta’unazuldür bu rezil istila!
Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmetciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına.
Maske yırtılmasa hala bize afetti o yüz…
Medeniyet denilen kahbe, hakikat, yüzsz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkelesbab,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnaksağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, haşa edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkam.
Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez suni beşer;
Bu göğüslerse, Hüda’nın ebedi serhaddi;
“O benim sun’-i bedi’im, onu çiğnetme” dedi.
Asım’in nesli… diyordum ya…nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çignetmiyecek.
Şüheda gövdesi, bir baksana dağlar, taşlar…
O, rüku olmasa, dünyada eğilmez başlar.