Nolcek şimdi?

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu’na da yoldaş Demetris Hristofyas’a da telefon etmiş…

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu’na da yoldaş Demetris Hristofyas’a da telefon etmiş…
Demiş ki özel Kıbrıs danışmanı Aleksandır Downer ile uzun uzun değerlendirmişler Kıbrıs meselesini, gelinen aşamayı.

“Bu süreçten bir halt olmaz” demişler mi?
Yoo… “Bu süreç aman devam etsin” fikrinde birleşmişler.
Başka?
Genel sekreter Downer’e “Git şu Türkleri ikna et süreç devam etsin. Bu gün olamadı ama sürecin elbet bir gün netice alabilecek bir noktaya geleceğinden ben eminim. Zaten adadaki iki lidere de telefon edip ben durumu anlatacağım” demiş, mesajını yüklemiş, adaya göndermiş.
Telefonda anlatmış genel sekreter süreçten esasında ne kadar umutlu olduğunu… Yakalanan altın fırsatın kaçırılmaması gerektiğini… Süreç sona ererse yeniden başlatılmasının çok zor olacağını…
Sonra da eklemiş, “Ne olacak yani biraz daha görüşseniz? Hatırım için!”
Adam demiş, 1 Temmuz’a kadar ya bu iş olur ya da olur! Eğer o tarihe kadar sonuç alıcı ilerleme olmaz ise, ondan sonra biz yokuz… Artık KKTC’nin tanınmasını istemek zamanı gelir falan diye ilan etmiş.
Dahası aklı evvel bazı küçük siyasiler ve bürokratları işgüzarlık yapıp sızdırmışlar basına, devletin adını da değiştiririz, İKÖ genel sekreteri de zaten Türk ondan İKÖ devletlerinin Kıbrıs Türk Devleti’ni tanımasını talep ederiz, o bize yardımcı olur…

Falan da filan.
İşimiz palavra ya, at martini dağlar inlesin…
Ne imiş, 1 Temmuz’da çözüm yoksa görüşme de yokmuş; yeni dönem başlarmış; ye bağımsız Kıbrıs Türk Devleti kabul edilir, ya da? İlhak…
Hadi canım sende!
Geri zekâlının biri kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.
İlhak ne demek? Biliyor mu bunu opsiyon olarak söyleyenler?
2012 yılında Ortaçağ kafasıyla konuşmanın anlamı yok.
Geçti beyler fütuhat devri!

Geçti imparatorluk, devlet-i Ali Osmaniye… Tarih oldu o dönemler!
Şimdi Adalet Divanı, İnsan Hakları Mahkemesi falan filanıyla yeni bir dünya düzeni var…
“Gir Kuveyt’e sana bir şey olmaz, biz de zaten görmeyiz” deseler Bağdat hükümetine bugün, ne gelecek petrol gelirini, Kuveyt ganimetlerini, banka kasalarını düşünür ne de “Büyük Irak” hayallerini, hatırlar asıldığında kopup yuvarlanan Saddam Hüseyin’in kafasını, “Geri zekalılığın âlemi yok kardeşim, ben böyle rahatım” der geçer…
Zoka bir defa yutulur, inatla yutulmaya devam edilirse onun adı artık düpedüz enayilik olur ve sonuç zaten hak edilmiş olunur.
“Hatay’ı ilhak ettik bir halt olmadı” demeyin, o zamanki durum başka, Kıbrıs meselesi başka… Üstelik, en iyi dönemimizde, hani o Başer Esad’ın Erdoğan’la kanka olduğu günlerde bile bir tek gün bile Suriye Hatay’ın Türkiye’nin parçası olduğunu kabul etti mi?

Kıbrıs’ı ilhak edeceklermiş… Hadi canım sen de, azıcık izan lütfen!
İyi de, 1 Temmuz sonrasında görüşmeyiz diye bağırmıştık… Hani “B Planı” yürürlüğe girecek diye ilan etmişti ya hem alimlerin alimi Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu hem de Başbakan recep Tayyip Erdoğan, ne olacak şimdi?
Çıkaracaklar mı “Çok Gizli” kodlu dosyaları Başbakanlık kasalarından, açacaklar mı sayfaları birer birer, gösterecekler mi dosta düşmana breh breh nelere kadirmiş bizim neo-Osmanlılar?
Yoksa, fısssss. Sönecek mi balonları, yükleyecekler mi sorumluluğu Kıbrıs’taki takıma bir defa daha?
“Devletin ali menfaatleri bu görüşmelerin sürmesini gerektirir… Yalayın dün dediklerinizi. Unutun B-planını, tanınmayı ilhakı falan… Düşük seviyede görüşmelere devam edin. Şubat’ta Rumlar yeni başkan seçince, inşallah dostumuz Anastasiades seçilir, Mart-Nisan 2013 gibi süreci tekrar hızlandırır devam ederiz” mi diyecekler acaba?
Yoksa, bir şey demeye de gerek görmeyip, Rumlar süreçten ayrılmadığı için, süreçten ayrılan biz olmamak için sürece devam ediyoruz gibi bir durum mu olacak?
Velhasıl, uluslararası veya çoklu konferans olmayacak, süreç de kopmayacak ancak görüşme de olmayacak, KKTC de tanınmayacak, ilhak da olmayacak…

Ne olacak?
Vallahi benim aklıma bir hikâye geliyor.
İki adam köyden şehre bir şeyler satmaya gidiyorlarmış. Yol uzun, eşekleri de bir tane imiş. Bir süre sonra köylünün biri eşeğin sahibi olan diğerine “Ben yoruldum, sen eşekten insen ben binsem biraz da öyle gitsek?” demiş. Diğer köylü kurnaz ya, “Olur, eğer eşeğin dışkısını yersen yer değiştirmeyi kabul ederim” demiş. Adam denileni yapmış, eşeğe binmiş. Ama yol uzun. Bir müddet sonra diğer köylü yorulmuş. Aynı muhabbet, dışkıyı yemiş eşeğe binmiş. Dönüşümlü olarak dışkıyı yiyip eşeğe binmeye devam etmişler. Nihayette köylünün biri duruma uyanmış, ‘Yahu biz bu eşeğe binme olayını dönüşümlü yapacak idiysek arada ne halt etmeye eşek dışkısı yiyoruz’ demiş…

Ben de merak ettim, dünkü, evvelki günkü gibi bu süreç de sonuç vermeyecek idiyse…
Anladınız siz gerisini!
Bu haber 1849 defa okunmuştur

:

:

:

: