Eskiden, on-yirmi-otuz yıl kadar öncesinde, hep beyin göçünden şikayet eder dururduk.
Yurtdışına eğitime giden gençlerimiz oralarda kendilerini geliştiriyorlar, medeniyeti ve insanca yaşamanın ne demek olduğunu, çağdaş devletlerin bilim ve hukuk çerçevesinde nasıl yönetildiğini, bireylerin devlet için değil, devletin birey için var olduğunu görüyorlar, eğretilikte rakip tanımayan ülkelerine, ülkemize dönmüyorlar, yaşamlarını eğitim aldıkları ülkelerde kuruyorlar ve biz bunun adına “beyin göçü” diyorduk.
Son zamanlarda ise yurt dışında eğitim gören gençlerimiz asgari ücrete çalışmak pahasına da olsa ülkemize dönüyorlar, yurt dışında edindikleri tecrübelerle ülkemizdeki çarpıklıkları kıyaslıyorlar, bu çarpıklıkları ve sorumlularını eleştiriyorlar, yerden yere vuruyorlar, bu kokuşmuş düzenin en ciddi rakipleri ve tehdidi pozisyonuna geliyorlar...
Bu gidişattan rahatsız olan(!) Nazım Çavuşoğlu da Milli Eğitim Bakanı görevini yürütürken TC Milli Eğitim Bakanı’na bir mektup yazıp durumu şikayet ediyor.
Mektubu okuduğumda açıkcası dudağım uçukladı ve TC Başbakanı Erdoğan’ın ve Türkiye’nin siyasette kök salmış nicelerinin çocuklarının da yurt dışında yüksek öğrenim gördüğü aklıma geldi.
Bizimkiler yurt dışında eğitim görünce “köklerinden” uzaklaşıyor, Türkiye’dekilerin çocukları görünce uzaklaşmıyor!
Böyle bir mektubun yazılması için hiçbir makul, mantıklı gerekçe kendimce bulamadım, dahası, medyadan ve rakip siyasilerden bu mektubun özünde yatan sorunu ve çağdaş zihniyetle yetişen gençlerimizin kokuşmuş rejime ve sisteme karşı yarattığı tehdidi ve rejimin bekçilerinin korkularını ön plana çıkarmalarını bekledim.
Ama nafile beklemişim...
Nazım Çavuşoğlu’na gelince, hakkında bugüne kadar edindiğim bütün iyi izlenimler hem petrol dolum tesisleri konusunda takındığı tutum, hem de böylesi bir mektup yazabilme gafletine düştüğü için bir anda tümden silindi.
Aynı gafleti, Nazım Çavuşoğlu’nun yazdığı mektuba ve girişimlere destek çıkan şimdiki Milli Eğitim Bakanı Kemal Dürüst de gösterdi.
Kemal Dürüst Milli Eğitim Bakanlığı’na geldiğinde öğretmen kökenli olduğu, yüklendiği görevin milli eğitimin sil baştan yeniden yapılandırılmasını gerektirdiği ve bunun da çok zorlu bir yol olduğunu bildiğim için kendisine ilk başlarda hem destek vermiş, hem de destek verilmesini istemiştim...
Nafile çabaymış, o da geçen süreçte yangını benzinle söndürmeye çalıştı, Kıbrıs’ın yakıcı güneşinde şapır şapır eriyecek buzun üzerine bol bol hamaset lafı yazmayı marifet saydı.
Sonuç olarak ortaya çıktı ki, bugünkü siyasi zihniyet sorgulayıcı, araştırıcı, bilinçli, bilgili, analitik bilimin temellerinden ilham alarak yetişen, üreten bir gençlik, bir nesil istemiyor.
İstedikleri boş kafalı, körü körüne itaat eden, sorgulamayan, cahil, kolay güdülebilecek, üretmeye değil de tüketmeye odaklanmış, avantaya alıştırılmış, kapı beslemesi olmayı marifet sayan bir nesil...
Çünkü sorgulayıcı, bilinçli, üreten, bilimden ilham alan, hukuğun üstünlüğüne inanan, ülkesinin her zerresine sahip çıkan bir nesil demek, bugüne kadar memleketi mahveden siyasi zihniyetin, partizanlığın ve tüm temsilcilerinin sonu demek...