Genelde bakanlıktan alınanlar veya makam beklentisi boşa çıkanlar devlet sisteminin çöktüğünden ve hukuk devletinin işlemediğinden şikayet etmeye başlarlar. Şüphesiz, kendileri şikayet ettikleri sistemi iyileştirme veya değiştirme pozisyonunda makam işgal ederken kıllarını kıpırdatmadıklarına da tanık olduk. Hatta, statükonun savunucusu dahi kesildiler. Bazıları ise çalıştıkları kurumlardaki haksızlıklara dahi ses çıkarmadan yani genelde zülfiyare dokunmadan toparlanıyoruz demekle toparlanacağımızı hayal ederler ve başkalarını da bu hayallere sürüklemeye çalışırlar.
Bunlara ilaveten, günümüzün muhalefeti, dünün ise iktidarı eleştirilerde bulunurken sistemi yozlaştıran uygulamalara kendilerinin de bolca başvurduklarını unutmuş gözüküyorlar. Bunun en bariz örneği Devlet İhale Tüzüğünün 3(2) maddesidir. Aslında bu maddenin “PEŞKEŞİN FORMULÜ” olarak düşünüldüğü anlaşılmaktadır. Bu maddeyle yapılan peşkeşlere CTP hükümetindeki Bakanlar Kurulu kararlarında sık sık rastladığımız gibi maalesef bugünkü Bakanlar Kurulu kararlarında da rastlamaktayız.
Bu madde nedir? diye bazı okurların sorduğunu duyar gibiyim. Bu madde ile ifade edilen “ÖZELLİĞİ” olan ihaleler Devlet İhale Tüzüğünün kapsamı dışında bırakılabilir. İlginç olan şey ise halen daha “ÖZELLİĞİ OLAN PROJE NE DEMEK?” sorusunun yanıtlanmamış olmasıdır. Muhalefet de iktidara gelme ve bu maddeden bolca yararlanma ümidiyle sözkonusu maddeye pek de itiraz eder görüntüsü vermemektedir.
İşte bu madde kamu harcamalarının etkin ve verimli kulanımını sağlayacak mekanizma ile etkin devlet kavramının başlıca unsurları olan Hesap verilebilirlik, Saydamlık ve Katılımı devre dışı bırakmaktadır. Şöyle ki, istenilen proje özellikli kılınarak kaynakların rasyonel dağılımı, etkinlik ve verimlilik ile bunların denetimi dikkate alınmadan nepotizme, kronizme veya polulizme kurban edilebilir. Biline biline bu kararlar neden alınıyor sorusuna cevap ise, her bakanlığın benzeri bir uygulaması olduğu için “gör beni göreyim seni” anlayışı ile bu kararlar gelip geçmektedir. Bu kararlar ile de devlet kaynakları rasyonel bir şekilde kullanılamamakta ve bütçe disiplini söylemleri hoş bir seda olarak kalmaktadır.
Böylesi maddeler ortadan kalkmadan ve çok yıllı bütçeleme, stratejik planlama, performans bütçeleme ve buna göre iç ve dış denetim devlet yapısı içinde kurumsal hale gelmedendevlet bütçesi disipline oluyor söylemleri palyatif olmadan öteye gitmeyecektir. Zira, devlet bütçesinin disipline edilmesi gelir artırımından ziyade harcamaların etkinliği ile mükün olabilir. Aksi takdirde, gelir dağılımını bozarak, sosyal adaleti bertaraf ederek, kör de bulduğunu öper misali dolaylı vergiler ve fonlarla devlet gelirlerini artırırsanız toplumun alım gücünü olumsuz etkiler ve dünyadakibenzer ülkeler % 8’lerde büyürken bizde 2008 yılındaki gibi eksi büyümeye neden olursunuz. Bir inceleyin bakalım 2008’de hangi ülkelerde eksi büyüme oldu. Bunun gerekçe gösterildiği gibi küresel krizle alakası olmayıp bu eksi büyüme tamamen CTP’nin yanlış gelir ve vergi politikalarının eseridir. BU YAKIN GEÇMİŞ İNŞALLAH UBP’YE DE DERS OLUR.