Söz uçar yazı kalır. Her insan yaşadıklarını, gözlemlediklerini yazmalı, arşivlemeli ve yaşadığı süre içerisinde dünyanın neresinde olursa olsun iyi yürekli dostlar kazanmalı. Kazandığı andan itibarende ruhunu okşamalı, hayatını irdelemeden, özeline dokunmadan. Bir insanı kazanmak o kadar zor ki, ama kaybetmek an meselesi. Günümüzün teknolojisi dünyanın neresinde olursanız olun dünya ayaklarınızın altında. Dilediğiniz herşeye, herkese ulaşabilirsiniz. Ulaşırken, ulaşmak istediklerinize iyi niyetle ulaşın. Bir mesajı atarken veya bir telefon açarken on defa düşünüp sonra harekete geçin ve mışlarla muşlarla hareket etmeyin. Unutmayalım ki hiçbir insan başka bir insanın tapulu malı değildir. İnsan herzaman yanlız doğar bir süre bir takım insanlarla ve elde ettikleri değerlerle yaşar. Günü saati geldiği anda tek başına bir avuç toprağa karışır, toprak olur. Yazılanlar ve arşivlenen ne varsa dünyada kalır. İki gün bir maceradan öbür maceraya koştum durdum. Bayramın nasıl gelip geçtiğini ilk gün öğle yemeğini biricik ailemle yedikten sonra nasıl gelip geçtiğini anlıyamadım. Transavia Airlines uçakla önce Larnaka'dan uçmaya çalıştım. Büyük bir şanssızlıkla uçağı kaçırdım. Ertesi gün Baf Havaalanına geldim. Küçücük bir havalimanı, deniz kenarında aynı havayı teneffüz etmemiz rağmen Güney Kıbrıs Larnaka, Baf bana çok yabancı geldi. Bu benim Güney Kıbrıs'tan ilk uçuşumdu. Yemyeşil koltukları olan orta halli bir uçak. Uçak ilerledikçe masmavi deniz ayaklarımın altında, Yunan Adaları, küçücük küçücük göletler, yemyeşil alanlar kah ormanlık kah kuru tepeler, denizle içiçe, ilerledikçe sayısız ekili tarlalar. Küçük küçük adaları bir çok cisimlere benzettim. Aralarında bir tanesi tamamen kaplumbağaya benziyordu. Bu arada ilk fırsatta ziyaret etme hayalleri kurdum. Uçak o kadar alçaktan uçuyordu ki net görüntüler düşüyordu objektifimize. Bir yandanda ah şu kıyıda olabilseydim nasılda yüzerdim bu berrak denizde. Tanrı ne büyük güzellikleri bağışladı milyarlık kocamış dünyamıza. Gözlerimi alamıyorum ayaklarımın altındaki güzelliklerden. Upuzun uzayan yollar, dinazora benzeyen upuzun ada nitelikli karalar ve sonrasında Bulgaristan. Her taraf kara, kare kare topraklar uğruna boşu boşuna ölen insanlar. Toprak ana , toprak, Tuna Nehri yaylım yaylım uzanıyor, nasılda harika görünüyor. Uğruna yazılan şiirler, güfteler şiir gibi uçsuz bucaksız upuzun akıp akıp uzanıyor. Macaristan bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu için çok çok önem taşırdı Macaristan'ın başkenti Budapeşte. Ve işte Almanya toprakları... Toprak topraktır. Pırıl pırıl güzelim Almanya temizliği, düzeni, yollarının güzelliği bariz bir şekilde kilometrelerce yükseklikten nasılda gülümsüyor Rayn Nehri ile birlikte. Uçak yavaş yavaş inişe geçti. Oturduğum yerden uçağın bir kanadını pencereden görebiliyordum. Ne çok tozlu ve kirli olduğunu, “beni yıkayın” çığlıkları atarcasınaydı. Dümdüz cetvelle çizilmiş gibi Hollanda zaman zaman bulutlar arasından tıpkı bir pamuk şekeri tarlasına benziyordu. Su içinde yüzen bir ülke Hollanda. Havaalanının yapıldığı yer en çok sis alan bir bölgede yapıldı. Baktıkça bakmak istiyor insan. Pürüzsüz, dümdüz ekili yemyeşil ekinler en çok patatesi Osmanlıların Türkiye'den getirmiş oldukları laleler, inekleri, sütü peynir çeşitleri ile ve Hollanda'yı seksin özgürlüğünü köşe yazımda uzun uzun anlatmıştım. Hava son derece sisli, uçak Amsterdam şehrine indi. Gideceğim adrese trenle gittim. Hani az önce belirttiğim gibi insan, yürek, kazanmak dünyada en değerli unsurdur. Emekli yaşlıların kaldıkları bir siteye geldim. Beni kapıda kızı ve damadı ile birlikte yaşlı ama son derece güleryüzlü, dimdik ayakta duran masmavi gözleri olan bir hanımefendi karşıladı. Benim için Hollanda kültürünü içeren kendi elleri ile pişirdiği yemekleri güzel bir sofrada birer kadeh şarapla sohbet ederek karnımızı doyurduk. Menüde ise patates, taze fasulye, cacık, dana etinden yapılmış çok özel ve bir o kadarda lezzetli köfte vardı. Sohbetlerimizde çok eskiden başına eşarp takıp sokağa öyle çıktığını anlattı. Çok enteresan geldi bana. Günümüzde Hollanda her konuda özgür bir ülke. Daha sonra yeni doğum yapan torununun evine gittik. Orada çok farklı bir kültürle karşılaştım. Kapıda genç bir adan bahçe içinde asılı balonlar yazılıydı. Bu evde bebek doğdu, ismini cinsiyetini ve doğum tarihini, kız ise pembe balonlar, erkekse mavi balonun kenarında ise kocaman bir ördek veya bebek. Küçük bir tabak içerisinde bebek erkek olduğu için mavi renkten yapılmış bir kurabiye ve yanında bir kahve. Gençlerin ve yaşlıların arasında çok farklı bir kültür yatıyor. Gençlerin doğruları her zaman üstündür. Herşeye rağmen öğrenmek insanın ufkunun açılması her insanın kendi faydasınadır. Hollanda'ya her gelişimde çok farklı kültürler öğreniyorum. Öğrendiklerimi sizlerle paylaştıkça beni mutlu ediyor. Sizi seviyorum.