Statükocular her ne kadar dirense de KKTC artık sürdürülebilir bir ekonomi kurma vizyonunu kabullenmiş durumdadır. Hiç kuşkusuz bu vizyonu kabullenmede temel motivasyon TC Devleti adına Lefkoşa Büyükelçiliği’dir. BU DURUM ÇOKTAN BERİ OLMASI GEREKEN AMA GEÇ OLSADA GÜNÜMÜZDE ÇOK ŞÜKÜR BAŞLAYAN BİR SÜREÇTİR. Takdir edilecek şekilde Lefkoşa Büyükelçiliği bu motivasyonu tamamen profesyonel bir şekilde kurumsallaştırmıştır. Şöyle ki, programlarla ilgili izleme raporları yanında KKTC’ye yapılan TC yardımlarının yıllık faaliyet raporları da artık yayınlanmaya başlanmıştır. Bu raporlardan sonuncusu ise “2011 Yılı Faaliyet Raporu”dur.
Yazının başlığında da ifade ettiğim gibi bu raporları esas alarak açıklama yapan Büyükelçiyi gerek iktidar gerekse muhalefettekiler istedikleri gibi anlamaktadırlar.
Öncelikle ana muhalefetten başlayalım. Ana muhalefet partisi genel sekreteri aracılığı ile Büyükelçiyi pozisyonunu gözden geçirmeye davet etmektedir. Bence ana muhalefet kendi pozisyonunu gözden geçirmelidir. Türkiye’den Su getirme gibi devasa projeler yanında KKTC bütçesinin yaklaşık üçte birini finanse eden bir ülke adına ilgili elçiliğin faaliyet ve izleme raporları yanınlaması ve bu yolla kaynakların rasyonel kullanılması için motivasyon yaratmasından daha doğal bir şey olabilir mi? diye ana muhalefet parti liderliğine sormak istiyorum. Ancak, bence bunun doğruluğunu parti liderliği de biliyor. Burada idrak etmeleri gereken olgu, Büyükelçi tarafından yapılan açıklamaların ekonomik gerçeklere dayanmakta olduğu ve kasıtlı olarak ekonomiyi ve dolayısıyla mevcut hükümeti başarılı gösterme diye bir kaygısı olmadığıdır. Zira, Büyükelçi bardağın hem boş hem de dolu olan kısmlarından bahsetmektedir. Dolayısıyla, bu açıklamaların hem muhalefet hem de iktidarın kulağına küpe olması gerekiyor.
Üzerinde durulması gereken Büyükelçinin en önemli açıklamalarına aşağıdaki gibi değinmek istiyorum.
• Büyükelçi bana göre KKTC ekonomisi uçuyor demiyor. Ekonominin uçması için gerekli mali disiplin ve yapısal önlemlerin ağır aksak da olsa alınmakta olduğunu ve ekonomik verilerin de bunu desteklediğini belirtmektedir. Bunun en bariz göstergesi bütçe açığının azalmasıdır. Buna ilaveten, AB ülkelerinin aksine 2008 ve 2009 yıllarındaki eksi büyüme artıya geçmiştir. Peki bu yanlış mıdır?
• Özellikle Avrupa Birliği ve yanı başımızdaki Güney Kıbrıs yangın yeri iken KKTC halkının terlemesine toplumun anlayış göstermeye başlamasından bahsetmekte ve kendi ayaklarımız üzerinde durmamız gerektiği olgusunun tüm topluma sirayet ettiğini ifade etmektedir. Peki bu yanlış mıdır?
• Ekonominin sürdürülebilirliği açısından kaynakların eşit ve adil dağıtılmadığına işaret etmektedir. Bunun için ise protokolde yer alan stratejik planlama, performans bütçeleme, performans denetimi, kayıt dışı ekonominin önlenmesi ve e-devlet gibi projelerinin halen daha hayata geçmediğine satır aralarında gönderme yapmaktadır. Peki bu yanlış mıdır?
• Kamu ve özel faaliyetlerinde etkinliğin gerçekleşmesine ilişkin denetimin halen daha oluşmadığı ve dolayısıyla bunun populizme yol açtığı bir nevi vurgulanmaktadır. Bunun için ise Sayıştayın güçlendirilerek performans denetimine başlanması, özel sektör için “MUHASEBE YASASI” ile etkin ve özerk MURÂKABE yapısının oluşturulması gerekliliği ortaya konulmaktadır. Buna ilaveten, ülkedeki sübvansiyon ve korumacılığın etkinlik ve verimlilik ile rekabet edebilirliğe dayanmadığı ve maalesef salt populizm ve siyasi rantın egemen olduğu vurgusu benim gibi değil ama diplomatik bir dil ile ifade edilmektedir. Peki bu yanlış mıdır?
KISACASI BÜYÜKELÇİ YAPILANLAR YETMEZ AMA EVET DİYOR. ANCAK, SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR EKONOMİ İÇİN SIRADAKİ YAPISAL ÖNLEMLERİN ALTINI KİBAR BİR ÜSLÛPLA ÇİZİYOR.