Kıbrıs Türk Edebiyatından…

Harid FEDAİ Özker ÖZGÜR Fikret DEMİRAĞ Osman TÜRKAY

Harid FEDAİ
Özker ÖZGÜR
Fikret DEMİRAĞ
Osman TÜRKAY
Mehmet Tahir DOLUNER
Süleyman ULUÇAMGİL
Mehmet KANSU

Mehmet Kansu…

Şiir akşamlarının, özel günlerin vazgeçilmez konuklarındandır KANSU… Her zaman alçak gönüllü, her zaman uyumludur. Eşi İnci Kansu’yu 1982 yılında 20 Temmuz Lisesine geçici görevle gittiğimde tanıma şansını elde etmiştim. Gerçekten inci gibi pırıl pırıl, ışıl ışıl bir hanımefendidir. O da sanata, özellikle kağıt sanatına ve resme gönül verenlerdendir. Yıllardır bıkmadan, usanmadan uluslar arası etkinliklerde ülkemizi temsil etmiştir.
Sevgili Kansu’yu da sanırım 1995 yılı gibi tanıdım. O yıllarda şiirle daha yakından ilgilenme fırsatım oldu. Hatta 1998 de “ Şiir Dostları Derneği”ni şiir sevenlerle kurduğumuzda hep yanımızdaydı. Çeşitli lise ve üniversitelerin etkinliklerinde de birlikteydik. Elbette zaman içinde ADA tv. deki görevim dolayısıyla da pek çok program yaptık.
Kansu, 1938’de BAF’ta doğar. Şiire yolculuğu erken başlar ama öykü yazmaya 1961’de başlar. Bu programların birinde, yaşamından kesitler verirken, babasını yıllar sonra tanıma fırsatı bulduğunu anlattığında, ikimiz de gözyaşlarımızı tutamamıştık. İnsan olmanın güzel yanıdır duyguları paylaşmak… Ama gerçekten yürekten, yalansız bölüşmek…
1958’de koleji, 1960’ta Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümünü bitirir. Ardından mezuniyet sonrası eğitim fakültesinde eğitim alır. Glasgow’da Jordan Hill Üniversitesinde “ Uygulamalı Halk Eğitimi” alır.
Arkadaşlarıyla birlikte dönemin tanıklığını yapan ŞÖLEN dergisini çıkarırlar. Dergi, dilde özleşmeyi hedefler…
Fikret Demirağ’ı anlatırken sık sık Kansu’dan söz etmiştim zaten. Onlar tam da kitaplarının adı gibi (İKİNİN YAŞAMI) sağlam dostlukla birbirine bağlı ikiliydiler.
SÜTLİMAN
“ siyahlar giymelisin
baştan ayağa
umutlarını toplayıp atmalısın
Lefkoşa’dan geçen ırmağa
zaman sana maziyi hatırlatırsa
gözyaşlarını saklamaz ağlarsın
sonra bir demet yaparsın gözyaşlarını
yakarsın!
küllerini ne yapayım diye düşünme
çalışma yok etmeye
hafiften meltem şiddetlenir
külleri alır götürür
darmadağın yapar saçlarını
iliklerine kadar üşürsün
sonra her şey diner
dudaklarının rengi uçar belki
fakat sütliman olur kalbin…”
(İkinin Yaşamı, 1960)

Türkiye’de soyut şiir örnekleri başlar 1960 yılında… Bizde de bu hareketin öncüleri KANSU ile DEMİRAĞ’dır. Durmadan yazmaları, üretmeleri, edebiyatımızı zenginleştiriyor. İlk ortak kitapları İkinin Yaşamı, 1. Yeni Akımı adı ile anılan Garip Akımı ile yazılmış. Ancak hemen ardından gelen şiirler 2. Yeni akımının etkisinde görülüyor.
1958- 1960 döneminde “ İkinci Yeni” poetik ve estetik boyutlarıyla şiirin doruklarındadır. Kansu da tanışır, bu şiir anlayışı çok hoşuna gider.Çünkü bu şiir anlayışında farklı bir söylem, farklı imgeler vardır. Bu şiir daha önce tanışmış oldukları şiirden farklı sularda yüzüyordur. Kendine çok yakın bulur.
Gülgün SERDAR’ın konuğu olarak katıldığı radyo programında, Türkiye’de öğrenciyken bu şiirle tanıştığını anlatırken, onu aynen almadıklarını, Kıbrıslı bir Türk olarak, farklı bir coğrafyada yaşayan, farklı kültürleri taşıyan bir insan olarak, kendi şiirimizi ürettiğini söyler…
İkinci Yeniler: Cemal Süreya, Edip Cansever, Turgut Uyar, Ülkü Tamer, İlhan Berk, Ece Ayhan… gibi isimlerdir.
Kansu, Hikmet Afif MAPOLAR’ı da sık sık anar. Onun yazılarıyla gençleri yüreklendirdiğinden söz eder. Onun kitabevinin bir sanat odağı olduğunu anlatır. Bir sanatçı, bir genç, hatta yaşlıların da evden çıktıklarında, nereye gitsem diye düşündüğünde, akla ilk gelen yer olduğunu vurgular. Kısacası sık sık buluşma yeridir MAPOLAR’ın yeri…
İkinin Yaşamı’ndan sonra Piramit Acısı (1962) ve Direnişten Önce (1968) çıkıyor. 1995’ten başlayarak da artık DOĞU AKDENİZLİ ŞAİR olduğunu söylemeye başlar. Bu belleklere iyice yerleşir. Ardından “ Marazlıyım Size ve Zaman” ( 1995) gelir. Bir Elin Sıcaklığı (1995, öykü)ardından Bir Çığlık Kaç Renge Parçalanır ( 1995, deneme)
1996’da ALACAKARANLIK basılır. Arka kapakta şöyle yazar:
“ Kıbrıslı ve Doğu Akdenizlidir. Şiirin, ışığa yüzdürdüğü larva. Yağmuru, güneşi, meltemi beklemeye yazgılı. “ Bestelenmiş korkular’dan ayrışmaya; erinci ve barışı düşlemeye de… Rendelenmiş yorgun bedeniyle, “ HAYAT’ı yükseltecek suyu derin kuyularda arar ve alacakaranlıklarda. Bir Avuç Ada’sından yükselerek kürenin dört bir yanında yankılanan 1 insan1 çığlıklarını yüreğine, şiirine, sesine emer. ONLAR’ın sesi olmak için devinir. Geleceğini alacakaranlıklardan ilk ışığa sürüklemek ve öfkeye, kine, savaşa yenik düşmemek için ayaktadır… “UMUT”un görkemli çizgisine taşıdığı şiirleri bu nedenle…
HEP YÜRÜRDÜ ANAM
Anam
kesintisiz, uzaklara yürürdü.
Asfalt ve toprak yolara düşürdüğü
hışırtılarla.
Bilirim
çok geç oldu;
avuçlarında sakladığı
siyah gülü öpmek için.
Çok geç oldu anam,
geç oldu. Şimdi,
kendi ormanında tedirgin uçuşlarla
devingen kuşu izliyorum.

Gittiğin yerlerde;
avuçlarında mı hala o siyah gül
ve işitilir mi hala
yürürken o hışırtıların…

(Alacakaranlık, 1996)

Çok üretkendir KANSu… Hiç durmadan yazar… Yaşamının amacıdır yazmak… Yıl 1997… “Şaşırtıcı Bir Rüzgardır Değişim” basılır. Şiirlerdir içindekiler… “ Gerçekten şaşırtıcı bir rüzgardır değişim ona göre… Soluğunu İNSAN’a üfleyen; düşünmeye, yeni tınılar sezinlemeye, algılamaya zorlayan, sürükleyen, kaçınılmazlığı dayatan HAYATın kendini gizleyen basıncı…” kitabın arka yüzünde.

KÜÇÜK TINILAR

Artık
solar bu mevsimde
altıntoplar.

Yorgun bir günü
omuzlarına alarak
duvar diplerinden geçerek
gelir, karşıma oturursun.

avuçlarının içinde
soğuk bir rüzgar.

Küçük tınılar düşlerim
senin mutluluğun için.

(Şaşırtıcı Bir Rüzgardır Değişim, 1997)


Haiku’larının yer aldığı VE ANSIZIN GÜNEŞ gelir 1998’de…Farklı bir şiir farklı bir tarz elbette… Japon şiiridir HAİKU… Kısa, öz, çarpıcı… Kendince yorumlar getiri bu tarza da Kansu…

Eski şarkılar
yağmurlar gibi yağar
yıllar aklanır.

Gül bir güzel,
rengini giyinirim
değişim, bir yaz.

Hoyratça vurur,
deniz vurur oyuğa-
at, rüzgara koşar.

Maraş, ölü kent;
oda/ incir/ gökyüzü-
gölgede yılan.
( VE ANSIZIN GÜNEŞ, 1998)

KANSU, zamanla şiir ve öykü yanında deneme, anlatı, yaşantı türünde yazılar; İngiliz, Amerikan ve Afrika ağırlıklı çeviri çalışmalarına da yer verir.

1998’de BİR SOLUCANIN İNTİHAR GİRİŞİMİ isimli kısa öykü kitabı yayınlanır. Ölüm, açlık ve çocuklar ve savaş işlenir. İnsan olmanın sorumluluğu üzerinde durulur. Her öykü ayrı ayrı içinizi acıtır: Aç Çocuğa Öykü, Yürüyen Senfoni, Kaldırımda Oturan Turuncu Kedi… Yazar, hep kendinden başlar yürümeye, dışa doğru… Bazen de dıştan içine yürür korkusuzca…
Kendin Kadar Sev Onu 1998… 1998’de bir kitap daha… TOPRAĞIM ŞİMDİ YORGUN… Şiirlerinin yer aldığı bir başka kitap…
SON YOLCU: Makedonya’da Makedonca yayınlanır. 1998
DIŞARIDAKİ SES
……..
Hiçbir şeyi anımsayamadım,
her şey iz bırakmayan
duman gibi kayboldu

Bugün,
“ şiir”i düşünmek istemedim;
yarın,
son günüm olacaktı.

Yine de,
akşama doğru, dilimin ucunda/
“ hayat” ailişkin birkaç dize,
nar çiçekleri gibi yanıp tutuştu.

Ekim 1999’da KİM SÖYLEYECEK ÖLÜ OLMADIĞIMI gelir. Yaşantı, anı- deneme, izlenimlerden oluşan 234 sayfalık bir kitap… Sayıklar gibi içsel konuşmalardır kitaptakiler…
O Kadın; Tırmanıyor Hala Zamanın Basamaklarını, Arjantinli Kadın Asker, Çok Basit Bir Soru…
Kitabın arkasındaki notlarda da KANSU:
“ Ve “ hayat” bana açıksa; nasıl ve nerelerinden bakmalaıyım ona her gün? Hangi çiçekleri mutlu eder beni, hangi kaktüsleri mutsuz. Derinliğine yaşadığım hayatın içindeyim; izleyeni, dostu, sevgilisi, barışığı, dargını, terk edeni ve kavuşanıyım… Ey hayat! Güzel öp beni…” der.

Birileri için anlatmaya başladığınızda, anlatılacak ne çok güzel duygu ve düşünce vardır… Satırlara sığdıramazsınız. Anlatırsınız anlatırsınız, noktayı koyacak yer bulamazsınız… Devamı başka yazılara desem beni bağışlar mısınız?

AYŞE TURAL, 13 EYLÜL 2012, Girne…
Bu haber 2949 defa okunmuştur

:

:

:

: