Geçtiğimiz cumartesi Ali Özmen Safa’nın önderliğini yaptığı Melek Yatırımcılar Ağı ile ilgili farkındalık semineri yapıldı. Bana göre, seminerde yapılan en önemli vurgu bu yöndeki yönetici/lider kadrolarının VİZYON sahibi olmaları ve örgütde de bu yönde kültür oluşturmaları gerektiğidir.
Geçtiğimiz cumartesi Ali Özmen Safa’nın önderliğini yaptığı Melek Yatırımcılar Ağı ile ilgili farkındalık semineri yapıldı. Bana göre, seminerde yapılan en önemli vurgu bu yöndeki yönetici/lider kadrolarının VİZYON sahibi olmaları ve örgütde de bu yönde kültür oluşturmaları gerektiğidir.
Elbette yapılan VİZYON vurgusu yeni birşey değildir. Bu vurgu bugünün genelde kabul gören stratejik yönetim anlayışıdır. Bu anlayış Modern Türkiye de dahil kurumların ayrılmaz parçası haline gelmiştir. Özellikle belediyelerin yönetiminde stratejik yönetim ve stratejik bütçe artık kurumsallığın önemli bir boyutunu teşkil eden olgular halindedir.
Stratejik yönetim ile idare edilen kurumlar ortaya koyduğu vizyona göre belirli misyona sahip olmakta, stratejiler geliştirmekte, ölçülebilir hedefleri olmakta, değişen şartlara göre adaptasyon planı yapmakta, hedeflere varmak için ise staratejik bütçe hazırlamaktadırlar. Bu anlayış çerçevesinde kurumun şeffaflığı ile hesap verebilirliği sağlanmakta ve kurumun sürdürülebilirliği esas alınmaktadır. Kurumun şeffaflığı ve hesap verebilirliği için ise periodik güvenilir finansal raporlar sunulmakta, uygunluk ve performans denetimine yönelik iç ve dış denetim etkin olarak yürütülmekte ve yargı süreci sekteye uğratılmamaktadır.
Stratejik yönetim anlayışına göre kurumsallaşamayan yapılar kısa vadeli siyasi rant peşinde şan şöhret avcısı başkan veya yöneticilerin kurbanı olmaktan kurtulamamaktadırlar. İşte bu yapılara örnek KTHY, LTB ve KIB-TEK....
Bilimsellikten ve kurumsallıktan uzak iflas ettirilen LTB ve KIB-TEK gibi kurumlarda ise tartışmalar aynı çarpıklıkta gerçekleşmekte ve belirli grupları memnun etmeye yönelik karşılıklı demagojik tartışmalar ekseninde medya meşgul edilmektedir. Şeffaflık ve hesap verebilirlik fakiri ülkemizde karşılıklı suçlamaları esas alan tartışmalar “benim partim bu işi becerir seninki becermez”, “kurumu senin partin batırdı”, “ben senden enkaz devraldım”, “kurumun bize borcu var”, “hayır borcumuz yok aksine alacaklıyız”, “kanunsuz borçlanma yapıldı”, “borçlanan para ne oldu” şeklinde uzar gider.........
Yukarıdaki tartışmaların özünde yatan zihniyet maalesef bugünkü gibi siyasi rant avcılığı ve populizm yapma imkanı vermeyecek olan kurumsallaşma ve demokratik hukuk devletine geçişe karşı gösterilen dirençtir. Oysa, karşılıklı suçlamalara sahne olan kısır tartışmalar yerine başta iktidar ve muhalafet partileri tarafından olmak üzere belediyelere ilişkin “NASIL BİR YEREL YÖNETİMLER REFORMU” konusunun gündeme getirilmesi gerekirdi.
2013-2015 Sürdürülebilir Ekonomiye Geçiş Programına göre İçişleri ve Yerel Yönetimler Bakanlığının sorumluluğunda yerel yönetimlerin 2013 Aralığına kadar, idari, mali ve denetim yönünden yeniden yapılandırılması öngörülmektedir. Bu açıdan, kendi makamlarını korumak güdüsüyle muhtemel kurultaya odaklanan hükümet yetkililerinin yerel yönetimler konusunda sivrisineklerle değil bataklıkla uğraşma zamanı gelmiştir. Bu çerçevede, yurt içi ve dışından uzmanlardan hizmet almak suretiyle paydaşlarla bir dizi çalıştayın gerçekleşmesine start verilmesi ve hazırlanacak eylem planının Aralık 2013’e kadar uygulamaya konması gerekmektedir. Gelecek haftaki yazımda yerel yönetimler reformu üzerinde yoğunlaşacağım.
GÜNÜN SÖZÜ: “AZ LAF, ÇOK İŞ”