Bir ülkedeki yaşam kalitesi, refah ve dolayısıyla kalkınma düzeyi salt büyüme oranıyla ölçülmez. Şöyle ki, ülkedeki demokrasinin, eğitimin, kültür ve sanatın, yargının, gelir dağılımın, altyapının, üstyapının ve sağlığın kalitesi toplumun yaşam kalitesi ile doğrudan ilişkilidir
Bir ülkedeki yaşam kalitesi, refah ve dolayısıyla kalkınma düzeyi salt büyüme oranıyla ölçülmez. Şöyle ki, ülkedeki demokrasinin, eğitimin, kültür ve sanatın, yargının, gelir dağılımın, altyapının, üstyapının ve sağlığın kalitesi toplumun yaşam kalitesi ile doğrudan ilişkilidir. Ülkemizde ise en önemli sağlık sorunlarının kalp ve kanser olduğu dillendirilmektedir. Kanserle mücadelede ailenin ruh hali de düşünüldüğünde kanserle mücadele ülkenin en önemli sağlık sorunu haline gelmektedir. Peki bu sorunda da diğer sorunların çözümünde olduğu gibi sınıfta mı kaldık, yoksa yanılıyor muyuz?
Eko-politik bakış programında geçtiğimiz gün ülkemizdeki kanser vakalarını tartıştık. Bu açıdan çok seçkin konuklar programa katıldı. Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Asbaşkanı Dt. Teksen KÖROĞLU, Temel Onkoloji Uzmanı Dr. Mine ÇAĞLAR, Kanserle Savaşım Derneği Başkanı Dr. Ahmet TANDOĞDU ve Evrensel Hasta Hakları Derneği Başkanı Emete İMGE kanserin nedenleri, sonuçları ve önlemleri yanında kanser hastaları açısından sorunun niteliği konusunda son derece değerli bilgiler verdiler.
Programda öncelikle dünya kanser verilerine değinildi. Şöyle ki, küresel kanser yükü geçtiğimiz 30 yıl zarfında iki kattan daha fazla artmıştır. 2008’de 12 milyon yeni kanser vakasının teşhis edildiği, kanserden kaynaklanan 7 milyon ölümün gerçekleştiği ve kanserli 25 milyon kişinin halen hayatta olduğu tahmin edilmektedir. Dünya nüfusunun süregelen artışı ve yaşlanması kanser yükü üzerinde de büyük değişikliklere yol açacaktır. 2030’a gelindiğinde 27 milyon kanser vakası, kanserden kaynaklanan yıllık 17 milyon ölüm ve son beş yıl içinde kanser tanısı konmuş 75 milyon kişi rakamlarına ulaşılması beklenebilir.
Dünya kanser raporuna göre kanserlerin temel nedeni tütün, asbest, aflatoksin ve ultraviyole ışınlarından kaynaklanmakta ve yaklaşık % 20’si kronik enfeksiyonlarla ilişkilendirilmektedir. Bu tesbite ilişkin olarak, Dünya Sağlık Örgütü (WHO) bünyesindeki Dünya Kanser Araştırmaları Fonu'nun (İngiltere) raporuna göre, dünyanın kanser başkenti Danimarka olarak ifade edilmektedir. Ülkede her yıl 100 bin kişide 326 kişi kansere yakalanıyor. Kanada'da doktorların başka ülkelerdekine göre, daha fazla teşhis koyduğu belirtilirken, ülkede yaşam tarzının da hastalığın daha fazla görülüyor olmasında etkili olabileceği belirtiliyor. Danimarka'da kadın nüfus arasında sigara içenlerin sayısı fazla. Ayrıca ülkede alkol tüketim düzeyleri de yüksek. Sigara ve alkol tüketimi kansere yakalanma riskini artıran faktörler olarak görülüyor.
Dünya kanser raporunun diğer bir sonucuna göre kanserle mücadelede olmazsa olmazın politik irade(niyet), kaynak mobilizasyonu ve bu yönde hazırlanan strateji ve politikaların paydaşlar tarafından paylaşılması ve desteklenmesi gerektiğidir. Bu yönde, Macaristan’ın Kansere yönelik yıllar önce başlattığı mücadele bize ibret verici niteliktedir.
Macaristan Sağlık Bakanlığı 1952’de bir yönetmelik ile daha önce Siesta sanatoryumuna ait olan arazide Ulusal Onkoloji Enstitüsünü kurmuş ve böylece Macar onkoloji çalışmalarının merkezini oluşturarak Macaristan’daki tüm kanserle savaş faaliyetlerini etkilemiştir. Kuruluş tüzüğündeki işlevlere göre Ulusal Onkoloji Enstitüsü Macaristan’da onkoloji için epidemiyoloji, teşkilat, metodoloji, tedavi, araştırma ve eğitim merkezi haline gelmiş olup bugün bu konumunu sürdürmektedir. Birinci Ulusal Kanserle Savaş Programı (NCPP) 1993’te oluşturulmuştur ve Macaristan’da değişen kanser örüntüsü ve trendler kanserle savaşın önceliklerini değerlendirmede bir temel oluşturmaktadır.
Bu öncelikler arasında:
1. Birincil önleme: Sağlık eğitimi, televizyonda onkoloji ile ilgili programlar, tıbbi personel ve acil yardım personeli için yeni eğitim programlarının geliştirilmesi;
2. İkincil önleme: Meme, kolorektal, serviks ve kafa ve boyun tümörlerine yönelik taramanın iyileştirilmesi ve erken teşhise yönelik araştırmaların teşviki;
3. Tedavi: Tedavi protokollerinin oluşturulması;
4. Bir Ulusal Kanser Kayıt Merkezinin Kurulması (1999’da gerçekleşmiştir); ve
5. Rehabilitasyon yer almaktadır.
Peki dünyadaki kanserle mücadele tecrübelerine bakıldağında biz ne durumdayız. Maalesef, Sağlık Bakanı Dr. Ertuğrul Hasipoğlu’nun iyi niyetli girişimlerine rağmen çağın gerisinde olduğumuz tartışılmaz bir gerçektir. Tabi ki gerçekler acıdır. Tıp uzmanları ve paydaşların ifadelerine göre bu acı gerçeği yaratan temel olgular ise aşağıdaki gibidir:
• Halen daha ulusal bir kanserle mücadele programı/stratejisi bulunmamaktadır. Kansere ilişkin politikalar/kararlar hükümet değişikliği ve hatta bakan değişikliğine göre keyfiyet arzetmektedir.
• Kanserle mücadelede diğer ülkelerde olduğu gibi Onkoloji Enstitüsü gibi bir kurumsal yapı bulunmamaktadır.
• Devletin diğer kurumlarında olduğu gibi seçim kaygısıyla alınan geçici işçi enflasyonu varken kanserle mücadelede uzman ve teknik altyapı eksikliği ifade edilmektedir.
• Kanserle mücadelede önleme faaliyetleri için gerekli olan ülkemizdeki kanserin nedenleri bilinmesine rağmen resmi olarak kayda düşülmemektedir. Kim mi engellemektedir? Yanıtını lütfen siz veriniz!.......
• Her nekar 7,000-8,000 kanser vakasından sözedilse de bu resmi bir istatistiğe dayanmamaktadır. Yani halen daha kanser vakaları, türleri ve diğer verilere ilşkin olarak bir avuç memlekette ciddi bir kayıt ve istatistik sistemi kurulmamıştır.
• Kanserle mücadelede gerekli olan paydaş olgusu halen daha kurumsallaştırılmamıştır.
• Sağlığın diğer sorunlarında olduğu gibi kanserle mücadelede de devlet ve özel kurumlar arasında gerekli esğüdüm oluşturulmamaış ve yasal hale dönüştürülmemiştir.
• Ve diğerleri.......
GÜNÜN SÖZÜ: DEVEYE BOYNUN NEDEN EĞRİ DİYE SORMUŞLAR NEREM DOĞRU Kİ DEMİŞ