Mustafa Ulaş
Ütopik sosyalizmi bir kenara bırakırsak,Karl Marks ve Engels ; bilimsel sosyalizm dedikleri kurama göre, Hegel’den aldıkları yine Marks’ın söylemi ile ters duran diyalektik yöntemi,ayaklarının üzerine diktiği bu yöntemden hareketle,bütün toplumların zorunlu olarak evrime ve dönüşüme uğrayarak,sadece işçiler için bir cennet,bir demokrasi,bir özgürlük sistemi olan sosyalizme geçileceğini ve daha sonra da bu diyalektik dönüşüm toplumları tam bir cennet,komünizme götüreceğini iddia etmişler fakat diğer bir çok bilim adamı gibi bir çok öngörülerinin doğru olamadığını hayatın pratiği ortaya koymuştur.
Bizde de SOL parti,grup ve kişiler,Sovyetler çökmeden önce, her şeylerini,umutlarını,hayallerini sosyalizm cennetinin geleceğini,Goduyu bekler gibi beklemişler; var olan prateik hayata tu kaka demişler,daha iyi yaşamayı hep bu sosyalizm cennetinin gelmesine kadar ertelemişlerdir.
Bu nedenle, o dönemde iktidarda olan sağ partileri Avrupa’nın, Emperyalizmin işbirlikçileri,kuklaları ve ajanları olarak suçlamışlar; bunları, sosyalizm cennetine giden yolun düşmanı ilan etmişlerdir.
Sovyetler çöker.Bizim sol yine elini taşın altına koymaz.Bu defa,daha önce emperyalist dediği Avrupa cennetinin ipine sarılırlar,televizyonlara çıkarak Avrupa pasaportlarını göstererek, gazetelerinde Amerikan evlerini basarak barış olunca size bu evler verilecek diyerek birkaç yıl önce söylediklerinin 180 derece tersini söylemiş ve daha önce Avrupa’nın Amerika’nın Emperyalizmin uşakları dedikleri SAĞI Avrupalı olmamakla,buna karşı çıkmakla suçlamışlardır.Yine ellerini taşın altına koymadan AB cenneti gelecek ,her şey bitecek demişlerdir.
Bu AB cenetinin bileti ise Annan Planı idi.Kaç plan geldiyse hepsini gözü kapalı kabul ettiler.Kendilerinin daha önceki söylemine göre Emperyalizmin kabesinden gelen bu plana hayır diyenler vatan haini,insanlık,özgürlük,demokrasi düşmanı idi.
Yunanistan’a AB geldi, battı.Rum tarafına AB cenneti geldi battı.Biz de içinde olsak şimdi batmış olacaktık herhalükarda.
Bu söylediklerimiz bizim bir anlaşma istemediğimizi göstermez.Bizler gerçekten bir anlaşmanın zorunluluğuna inanıyoruz.Ama nasıl? Tek devlet,tek egemenlik,tek vatandaşlık değil; mümkün olduğu kadar gevşek bir federasyon ve mümkün olduğu kadar her federe birim uzunca bir süre kendi toprağı üzerinde ( iki bölge) yaşayacak bir anlaşma.Yine uzunca bir süre geçiş süreci öngörülmeli,her şey yavaş yavaş rayına oturmalı,yoksa çıkan sorunların altında kalırız.
Yine biz ne Rum, ne Yunan ve ne de Elan düşmanıyız.Bizler bu dünyada insanların sosyal,psikolojik, maddi ve manevi sağlıklı yaşamasını istiyoruz.Aynı yaşam şartlarını komşumuz Rumlar için de istiyoruz.
İşte o zaman dünyasal cennetin nimetlerinden yararlanma imkanını yakalarız.