Basından izlemişsinizdir mutlaka..
İsviçre ile Fransa sınırındaki, Nükleer Araştırma Merkezi CERN’de, geçtiğimiz günlerde büyük bir deney yapıldı..
Evren’in sırrını çözecek, maddeyi oluşturan temel parçacıkları bir arada tutan kuvvetin ne olduğuna yanıt verecek, madde neden ve nasıl kütle kazandı sorusuna ışık tutacak , evrenin yüzde 90’nını oluşturan “karanlık madde” esrarının ardındaki şeyin varlığını ortaya koyacak deney, bilim adamlarına göre “başarıyla” sonuçlandı..
Bu soruların yanıtlarını alacak mıyız, kamuya açıklanacak mı ?
Yoksa “başarılı” denen deney, tüm dünyayı yutabilecek “kara delik” açılmadan bitti diye mi başarılı bulundu , bilmiyoruz..
Bildiğimiz, dünyamız eskisi gibi dönmeye devam ediyor, ne yutulduk, ne kaybolduk..
Bir de tüm dünyanın merakla bekleyip, izlediği bu deneyin , ciddi Ingiliz gazetesi Independent’in bile, sonucundan şüphe görmesi nedeniyle , gazete sütunlarından, belki dünyanın sonu gelir endişesiyle, okurlarıyla veda etmesiydi..
TV ekranlarında, koca koca bilim adamlarının, bilim dünyasının çok dışındaki bizlere, fazlasıyla yabancı gelen bu deneyden sonra alkışlarla başarılarını kutlamasını görünce, aklıma nedense Kıbrıs görüşmeleri geldi..
Ne alaka demeyin..
CERN’deki deney, yerin 100 km altında, 27 km’lik bir tünelde denendi..
Yani koskoca evrenin sırrını ortaya çıkartacak bu müthiş olay, topu topu 27 kilometrelik bir tünelin içinde yapıldı..
Kıbrıs adası da Türkiye kıyılarına sadece ve sadece 26 mil uzaklıkta..Kabacası 50 km uzaklıkta..Bir ucundan diğerine 2 saatte ulaşabileceğiniz bir alan..
Çözümlenecek konu, neredeyse yarım asırdır bekleyen oldukça önemli bir konu..
Evet 2 toplumu ilgilendiriyor ilgilendirmesine, ancak açabileceği kara delik, bölgeyi yutabilecek kadar tehlikeli olabilir..
Gerçi CERN’deki deney kadar riskli değil..
Dünyamızı yutacak, dev bir kara delik açılmasına pek yol açacağa da benzemiyor..
Ancak, Akdeniz’de açabileceği “kara deliğin” yutabilecekleri, düşünülmesi bile alarm sinyallerini çaldırtmaya yetecek kadar düşündürücü..
Gazetelerin okuyucularına “Başka bir evrende görüşene dek hoşçakalın” mesajı yayınlamalarını gerektirecek kadar korkulu, ürkütücü hiç değil..
Ancak, şaşalı alkışları görüp , duyunca, etrafımızda yıllarca böylesine coşkuyla beklenen, sonucu herkesi memnun edecek, alkış yağmuru yaratacak ne var diye düşününce aklıma Kıbrıs konusunun gelmesinde birçok neden var.. .
Sıcağı sıcağına iki lider arasındaki görüşmeler yeniden gündemdeyken, benzetmem pek de boşa değil..
İki toplum liderinin, ana vatanlarına teşekkür edip, “Kıbrıs sorununu, Kıbrıslılar çözsün” “ dilekleri de şu günlerde tekrarlanırken, taa 1960’lardan bu yana bir türlü “ mutlu sona” erişemeyen konunun , en az CERN’deki deney kadar ilgi göreceğinden eminim..
Diplomasinin de en az böyle deneylerde olduğu kadar, belki de daha fazla titiz çalışma gerektirdiğini unutmayın..
Öyle olmasa, ortada Kıbrıs sorunu kalmaz, taraflar kuşaktan kuşağa bununla doğup, yaşayıp, çözümünü görmeden hayattan göçüp gitmezdi..
CERN, 7’den 70’e, bilimden, fizikten, nükleer araştırmadan anlayandan, anlamayana kadar milyarlarca kişiyi meşgul etti.. Etmeye de devam ediyor..
Kıbrıs sorunu, belki sadece ada ve garantör ülkelerle, Avrupa Birliği ve bölgedeki ülkeleri ilgilendiriyor..
Ancak, inanın yılan hikayesine dönen , yakın tarihin en uzun süreli ihtilaflı topraklarındaki anlaşma, uzlaşma, CERN’deki deneyden daha az ilgi uyandırmayacak..
Belki de daha çok alkışlanacak, yankıları sınırdan sınıra geçecek..
Unutmayın, CERN’deki deneyde protonlar birbirleriyle çarpıştırıldı..
Kıbrıs’ta ise çözüm olmazsa, çarpıştırılabilecekler , kanlı, canlı insanlar, vatanın evlatları olacak..
Şimdi herkes, İsviçre-Fransa sınırındaki merkezdeki alkışların daha güçlüsünün, Doğu Akdeniz’in bu güzel adasından gelmesini bekliyor..