Çok sevdiğim, şiirlerini beğenerek okuduğum bir şair dostum, sessizlik şehri adlı şiirinde şöyle diyor:
“Sessizlik şehrine bir dost götürdük,
Ne hatır sordular ne hâl sordular.
Hanesine usulünce yatırdık,
Ne adres sordular, ne yol sordular.
Bura sakinleri hepsi lâl olmuş,
Kalkmış sen ben farkı, bir emsal olmuş,
Geçmiş hayatları hep masal olmuş,
Ne nakit sordular, ne mal sordular. “
Aynı sessizliği Yunus Emre ise kendi üslubunca ifade ediyor:
“Yalancı dünyaya konup göçenler
Ne söylerler ne bir haber verirler.
Üzerinde türlü otlar bitenler
Ne söylerler ne bir haber verirler.”
Bu sessizliği anlatan bir şiire ben de şu dörtlükle başlamıştım:
Burası dünyanın hüzün bölgesi,
Sıra selvilerin koyu gölgesi,
Dinle ne söylüyor sükutun sesi
Gör ki nice ibret var insanoğlu
Değerli dostlar, yaşımız, mesleğimiz, mevkimiz, makamımız ne olursa olsun mutlaka bir gün hepimiz o sessizlik şehrine taşınacağız. Bu dünyaya gelen her canlı bu serüveni yaşayacak, gelip te gitmemek diye bir kural yok çünkü. Gelip gitmemek yok amma gidip gelmemek var. Dünya bir misafirhanedir. Herkes belli bir müddet konaklanır sonra gider. Peygamber efendimiz, Abdullah ibni Ömer’e şöyle demişti. ”Dünyada bir yolcu , bir garip gibi yaşa.”
Allah dostlarından İbrahim Ethem bir gece sarayında istirahat ederken tanımadıkları bir yolcu gelip sarayın kapısına dayanmış ille ben bu gece bu handa yatacağım diye tutturmuş. Demişler ki burası han değildir. Burası İbrahim Ethem’in sarayıdır. Ne dedilerse ikna edememişler. Gürültüye İbrahim Ethem uyanmış. Hayırdır ne bu gürültü kim var orda diyerek kapıya gelmiş. Adamları, durumu anlatmışlar. O da aynı şeyi söylemiş,” arkadaş burası benim sarayımdır han değildir.” Bu sefer o tanımadıkları yolcu şöyle sormuş: “Peki bu saray senin, senden önce kimindi”?-“Babamındı.”-“Ondan önce kimindi” “Her halde onun babasınındı”… sorular geriye doğru birkaç adım daha devam etmiş. Sonra o meçhul yolcu şöyle sormuş. “Onlar şimdi neredeler?” “Hepsi gittiler artık burada değiller” diye cevaplamış İbrahim Ethem. Meçhul yolcu, sözü hemen yerine yapıştırmış. “Herkesin bir müddet oyalanıp sonra da kalkıp gittiği yer bir han değil de nedir.”
Evet işte durum bu…
İbretle baktığımızda yolumuzu aydınlatacak çok hikmetler görmemiz mümkündür. Kimimiz varlığımıza bağlanmış hep onunla meşgulüz, kimimiz gençliğine, güzelliğine aldanmış, gün bu gündür deyip geziyor. Bir bakıyoruz ki yolculuk vakti gelmiş. Daha işim vardı, gençtim çocuktum.. yok itiraz edemiyoruz. Zaman zaman sevdiklerimizi o sessizlik şehrine götürüp geliyoruz. Oraya vardığımızda etrafımıza dikkatli bakarsak şunu görürüz. Gidenler hep yaşlılar, hastalar fakirler değil…Her yaştan her kademeden insanların adlarını orada okuruz.
Bu bize şunu gösterir aslında her birimiz bu yolculuğa adayız, her an gitmemiz mümkündür.
Ne yapmalıyız o halde? Bu dünyaya niye geldik?
Bu sorunun cevabını bizi Yaratan Rabbimiz veriyor. “Hanginizin daha güzel amel işleyeceğini ölçmek için O ölümü ve hayatı yarattı. ”Demek ki işin sırrı burada. Mesele iyi bir kul, iyi bir insan iyi bir dost, arkadaş, komşu, anne baba olabilmekte. Kısacası burada bulunuş hikmetimizi anlayıp gereğini yapabilirsek mesele yok ne zaman istenirse hazırız demektir.
Müminlerdeki bu teslimiyet halini Rabbimiz kitabında şöyle ifade ediyor. ”Biz sizi biraz açlık, korku mallardan, canlardan eksiltmelerle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele. Onlara musibet (ölüm)geldiğinde derler ki Biz Allah’dan geldik yine O’na dönücüleriz.”
Rabbim cümlemize bu gerçeği idrak etme imkanı lütfeylesin.. Ölüm yokluk değildir. Ebedi alemin başlangıcıdır. Ne var ki ebedi alemde karşımıza çıkacak olanları biz burada hazırlıyoruz. Şu içerisinde bulunduğumuz mübarek üç aylar vesilesiyle manevi yaşantımıza biraz daha dikkat edersek inşallah güzel başlangıçlar yapmış oluruz.
Ölümü bir vuslat gibi algılayan geliyorum şiiriyle bitirelim. Günleriniz hayırlı kazancınız bereketli yuvanız mutlu olsun.
İşte sona erdi müddet
Rabbim sana geliyorum
Bitti dünya denen gurbet
Rabbim sana geliyorum
Üstten dünyayı soyundum
Teneşir üstünde yundum
Beyaz gömleği giyindim
Rabbim sana geliyorum
Cümle hukukum soruldu
Önce helallik verildi
İşte namaza duruldu
Rabbim sana geliyorum
Dönülmeze döndü yolum,
İki yana düştü kolum
Dostlar omuzunda salım
Rabbim sana geliyorum
Söndü fanideki ocak
Figan eder köşe bucak
Kara toprak açmış kucak
Rabbim sana geliyorum
Kuşum kafesten kurtuldu
Sağ yanım yere sürtüldü
İşte üzerim örtüldü
Rabbim sana geliyorum
Çekip gitti sevdiklerim,
Bıraktı dost bildiklerim
Ancak sensin Rahim Kerim
Rabbim sana geliyorum
Kul Hakkı'm bildim halimi
Söylet ne olur dilimi
Asan eyle sualimi
Rabbim sana geliyorum.