Hayatı anlamlı kılan bazı kurallar vardır. O kurallara uyduğumuz sürece yolumuz aydınlık, günümüz mutlu yarınımız umutlu olmaktadır. Bizi yaratan, nimet veren, kulluğuna kabul edip kendisine muhatap Rabbimiz, hayatı nasıl yaşarsak mutlu olabileceğimizin formülünü vermiştir. Bize düşen, mutluluğa giden yolda işaretleri takip etmektir.
Mutluluk yolunda en önemli işaretlerden birisi doğruluktur. Hangi durumda olursak olalım daima doğruyu söylemek zorundayız. Günlük hayatımızda iş ilişkilerinde, ihtiyaç olduğunda şahitlik yapmamız gerektiğinde, hatta şakalaşırken bile yalana asla bulaşmamak lazımdır. Rabbimiz bu konuda Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor.: Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Peygamber Efendimizin mübarek sözlerinden birin şu ifadeleri görüyoruz: “Ben, haklıyken bile çekişmeye girmekten kaçınan kimse için Cennet’in kenarından; şakadan da olsa yalan söylemeye yanaşmayan kimse için Cennet’in ortasından, huyunu güzelleştiren kimse için de Cennet’in en yükseğinden bir köşk verilmesine kefilim.” Bir başka sözlerinde de bu gerçek şu şekilde ifade ediliyor:” “Kul şaka ile de olsa yalanı, doğru bile de olsa mücadele ve münakaşayı terk etmedikçe, tam inanmış bir mümin olamaz.” Görüldüğü üzere Rabbimiz de Peygamberimiz de bizden hep doğru olmamızı istiyor. İnsan olmanın gereği budur zaten. Mehmet Akif Ersoy, bir şiirinde şöyle diyor: “Kula sadakat yaraşır görse de ikrah/Doğruların yardımcısıdır Hazreti Allah.”
Yunus Emre’yi hepimiz biliriz. İşte O Yunus’umuz bir gün ormana odun toplamaya gitmişti. Akşam olup dergaha geldiğinde, şeyhi Tapduk Emre, Yunus’un getirdiği odunları kontrol ettiğinde gördü ki bütün odunlar kalem gibi dosdoğru, içlerinde bir tane bile eğri odun yok. Dedi ki,-Evladım bu ormanda hiç eğri odun yok mu?-Yunus’un cevabı manidardır…”Efendim bu dergaha odun bile olsa eğri yakışmaz! Onun için hep doğru olanları tercih ettim.”
Abdül Kadir Geylani Hazretleri ile ilgili anlatılan bir güzel hikaye vardır. Okumak üzere köyünden ayrılmadan önce annesi demiş ki:” Oğul bana şu konuda söz ver. Hangi durumda olursan ol mutlaka doğru söyleyeceksin.” Abdül Kadir’de, “Tamam anne sana söz veriyorum hangi durumda olursam olayım doğru söyleyeceğim.” diyor. Bu konuşmadan sonra babasından kalan kırk altını da harçlık olarak yanına alıyor. Annesi o altınları kaybolmasın diye koltuğunun altına bir cep dikip gömleğinin iç yüzüne saklıyor. Yolda giderlerken içerisinde bulunduğu kervanı eşkıyalar çeviriyor, kervandaki herkesi yoklayıp kıymetli nesi varsa alıyorlar. Abdül Kadir Geylani henüz daha çocuk olduğu için onu yoklamıyorlar, ancak eşkıyalardan birisi diyor ki,-“Küçük sende de bir şeyler var mı?” –“Evet, koltuğumun altında kırk altın var.” Önce inanmıyorlar, tekrar soruyorlar cevap aynı arayıp bakıyorlar ki gerçekten koltuğunun altında kırk altın var. Herkes bir şeyler kurtarabilir miyim diye türlü yalanlara başvururken kendisinin doğru söyleyerek eliyle altınları teslim etmesinin sebebini sorduklarında diyor ki ”ben anneme söz verdim hangi durumda olursam olayım doğru söyleyeceğim diye. Siz de para var mı dediniz ben de var dedim, yalan söyleyemezdim ya…” O küçük çocuğun bu davranışı, o zamana kadar yol kesip, gasp yapan insanların gerçeği görüp hatadan vazgeçmelerine vesile olmuştu.
Peygamber efendimiz buyuruyor ki, ”Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında doğrulardan yazılır doğruluk iyiliğe iyilik ise kişyi Cennet’e götürür. Kişi yalan söyleye söyleye yalancılardan yazılır yalan kötülüğe kötülük ise Cehenneme götürür. “Günahın en büyüklerden birisi de yalan söylemektir. Kişi bir yalan söyler, onu örtmek için bir yalan daha söylemek zorunda kalır.”
Peygamber Efendimiz,”Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” ayetini kast ederek “beni Hûd suresi ihtiyarlattı” buyurmuşlardır.
Allah cümlemizi doğruluktan ayırmasın.
Oğluma mektup şiirlerinden biriyle bitirelim. Günleriniz huzurla dolsun. Kazancınız bereketli, yuvanız mutlu olsun.
OĞLUMA MEKTUP-2
Fırsat elde iken bir dinle beni,
Danışmadan karar koyma evladım,
Beladan belaya uğratır seni,
Sakın ha nefsine uyma evladım.
Tanı ecdadını unutma dünü,
Gafil gezip heder etme bu günü,
Her yerde söyleme her gördüğünü,
Söz verip sözünden cayma evladım.
Hakikati söylemekten sakınma,
Tedbirli ol akıbetten yakınına,
Emek vermediğin şeye dokunma,
Bedavayı kârdan sayma evladım.
Özünden sev milletini yurdunu,
Sen giderken boş bırakma ardını,
Varıp dert bilmeze deme derdini,
Delik tasa çorba koyma evladım.
Söz düşünce iyi anlat meramı,
Terk eyleme eşe dosta ikramı,
Bir tek lokma dahi olsa haramı,
Şaşıp ta ağzına koyma evladım.
Gerçek Müslümanın pak olur özü,
Küllenmez aşığın yürekte közü,
Koğ gıybet iftira her yalan sözü,
Kapat, kulağını duyma evladım.
Bir olsun dünyada dışınla için.
Türlü türlü dona bürünmek niçin,
Sonu hüsran olan bir ikbal için,
Zalimin hatırın sayma evladım.
Nefsini sorgula ömür bitmeden,
Azığın hazırla kervan gitmeden,
Her akşam yüz defa tövbe etmeden,
Başını yastığa koyma evladım.
İyi dinle bu Hakkı’nın sözünü,
Bilmeden söyleme işin özünü,
Kaş yapayım derken iki gözünü,
Kendi ellerinle oyma evladım.