Dövizde bugünlerde gözlemlediğimiz yükseliş trendi özellikle döviz borcu olan kesimlerde haklı olarak endişeye ve hatta paniğe neden olmaktadır. Dövizin gidişatı konusunda ise doğal olarak ekonomistlerin görüşleri farklılaşabilmektedir. Çünkü, döviz hareketleri farklı faktörlerden etkilenebilmekte ve dolayısıyla bu faktörlere yönelik ekonomistlerin öngörüleri değişebilmektedir.
Dövizin hangi yönde hareket edeceğini öngörmek için öncelikle döviz hareketlerinin neye bağlı olarak değiştiğini bilmemiz gerekmektedir. Bir paranın paşka bir para cinsinden değeri şeklinde ifade edilen döviz kuru serbest piyasada yabancı paraya olan arz ve taleb ile belirlenir. Arz ve talebi yaratan güdüler ise ihracat-ithalat, yatırım (portföy veya doğrudan yatırım) ve spekülatif hareketlerdir.
Dövize olan arz ve talebi yaratan temel güdülere yön veren ekonomik olgular ise cari açık, fiyat hareketleriyle açıklanan satın alma gücü paritesi, yatırımın getirisi ve ilgili ülkedeki yatırım iklimidir. Dolayısıyla, Türkiye açısından döviz hareketlerini aşağıdaki gibi başlıklandırarak açıklamaya çalışmak isabetli olacaktır.
TÜRKİYE’DEKİ CARİ AÇIK VAHİM DURUMDA MI?
Cari Açık bir ülkeye giren döviz ile çıkan döviz arasındaki farkı yani döviz açığını ifade eder. Bir ülkede cari açık ya dış borçla ya sıcak para (emanet para) girişi ile ya doğrudan yabancı sermaye girişi ile ya da Merkez Bankası döviz rezervleri ile finanse edilir. Türkiye cari açığını ağırlıklı olarak sıcak para ve dış borç ile finanse etmektedir. Türkiye’nin yaşadığı 2000 ekonomik krizinin tamamen cari açık krizi olduğu gerçeği uluslararası ders kitaplarına da girmiştir. Maalesef, Türkiye halen daha potansiyel cari açık ve dolayısıyla döviz krizi riski ile karşı karşıyadır. Türkiye, 2012’de Avrupa ülkeleri içinde, cari açığın milli gelire oranı en yüksek olan ülke durumundadır. Türkiye, 2012’de 46.9 milyar dolarlık cari açık ile aynı zamanda İngiltere’den sonra Avrupa’nın en yüksek ikinci cari açık rakamına sahip olmuştur.
Türkiye cari açığını yaratan en önemli neden enerji ihtiyacından doğan esnek olmayan ithalat talebidir. Her ne kadar 2013 yılında cari açığı azaltmaya dönük yapısal önlemler alma yoluna gidilse de kısa vadede olumlu bir etki yapması beklenmemektedir.
Cari açığı gidermeye yönelik Türkiye’nin başvurduğu dış borç kaynağı ve ülkedeki sıcak para dövizde her an kriz yaratabilecek önemli boyutlara ulaşmıştır. Kamunun IMF borcu sıfırlanmış olmasına rağmen diğer borçlarının artmış olması döviz kuru riskini daha da artırmıştır. 2002 yılında Türkiye’nin toplam dış borcu 129 milyar dolarken 2012 yılında 336 milyar dolara yükseldi. Kamu borcu ise 64 milyar dolardan 103 milyar dolara yükseldi. Özel sektörün dış borcu ise adete patlayarak 43 milyar dolardan 226 milyar dolara çıktı. Özel sektörün toplam borcunun 2002 yılında 11 milyar doları bankalara aitti. Bankaların dış borcu 2012 yılında 84 milyar dolara yükseldi. Öte yandan, 2002 yılında IMF borcu 14 milyar TL, kamunun IMF dışı kaynaklara borcu ise 50 milyar dolar idi. 2012 yılına kadar IMF borcu kademeli olarak azaltıldı. Ama kamunun IMF dışı kaynaklara olan borcu 50 milyar dolardan 101 milyar dolara yükseldi. Bu vahim tablo döviz krizi karşısında finans kuruluşları da dahil özel sektörün taşıdığı fevkalade riski göstermektedir.
SICAK PARAYI ÜRKÜTECEK ÖLÇÜDE TÜRKİYE’DEKİ YATIRIM İKLİMİ BOZULUYOR MU?
Türkiye’de gerek portföy gerekse doğrudan yatırım yapan sermaye grupları için ülkedeki kârlılık ve büyüme yanında yatırım getirisine mukabil ülke için algıladığı risk önemli rol oynamaktadır. Bu risk ise Türkiye’deki siyasi istikrarla birebir ilişkilidir. Günümüzde ise Türkiye’de siyasi istikrarı olumsuz etkileyen unsurlar peşpeşe gelmektedir. Öncelikle, terör veya kürt sorununa ilişkin başlayan barış süreci olumlu karşılansa da sürecin bilinmeyen yönleri ile taşıdığı gizem paydaşlarda endişe yaratmaktadır. Bunun yanında, Reyhanlı’daki patlama ile başlayan ve Gezi Parkı’nda fitili ateşlenen fakat çok kısa bir süre içinde tüm Türkiye’ye yayılan protestolar, dövizin de ateşini yükseltti. Gezi parki ile başlayan ve yurt içinde infiale yol açan sürecin halen devam etmesi ve taraflar arasında uzlaşı yerine zıtlaşmanın hakim olması sıcak parayı ülkeden uzaklaştırmakta ve önemli boyutlarda döviz krizi yaratma potansiyeli taşımaktadır.
TÜRKİYE’DEKİ YATIRIM GETİRİSİ YABANCI SERMAYE İÇİN ARTIK CAZİP DEĞİL Mİ?
Öncelikle Türkiye için algılanan risk beklenen getiri primini artırırken ülke dışındaki gelişmeler de ülkedeki getiriyi cazip olmaktan çıkarmaktadır. Doların yükselmesi aslında sadece Türkiye’ye özel bir durum değildir. Bugün tüm dünyada sermaye hareketleri tersine dönmeye başlamıştır. Düşük faiz ortamında gelişen ülkelere akın eden fonlar, bugün gelen olumlu veriler ve Fed’in (ABD Merkez Bankası) ‘musluğu kapatabilirim’ açıklamalarıyla birlikte evlerine dönmektedir. Dolayısıyla tüm dünyada yerel para birimleri dolar karşısında değer kaybetmektedir. Başka bir ifade ile ABD’nin parasal genişlemeyi durduracağı beklentileri dolara olan talebi artırdı. Öteki benzer yükselen piyasa ekonomileri incelendiğinde yabancı para çıkışlarının asıl olarak Fed açıklaması sonrasında yaşanan çıkışlardan kaynaklandığı ifade edilmektedir. Çıkış başladığında kurlar yükseldiği için çıkışlar da hızlanıyor. Çünkü yerli paranın değer kaybı faiz ya da borsa getirisi biçimindeki kazançlarla birlikte gelen anaparanın da yabancı para karşılığını erittiği için zarar ortaya çıkıyor. Yılbaşında 1,85-1,90 bandında dövizi bozup % 10 ve üzeriden TL ‘ye yatırmış olan yabancı yatırımcı için şu anki Türk Lirası faiz oranları halen cazip gelmemektedir. Bunun yanında, ABD’den gelen beklenenden iyi ekonomik veriler ve yüksek petrol fiyatları da TL üzerinde baskı yaratmaktadır.
Döviz kurlarını etkileyen yukarıdaki dinamikler düşünüldüğünde döviz kurlarını tahmin etmek için ekonomist değil bir nevi KÂHİN olmak gerekmektedir. Ancak, gerek bireysel gerekse kurumsal olarak ihtiyatlı olmakta yarar vardır. Yani, döviz kuru riskini yönetmede aktif ve pasif uyumlaştırması gerekmektedir. Öncelikle, kişinin kazancı hangi para biriminde ise o para biriminden borçlanması gerekiyor. Bunun yanında, borcu kadar aynı para biriminde aktifi olması döviz kuru riskini kontrolda başka bir yöntemdir. Kurumlar açısından, gelişmiş finansal piyasalarda başvurulabilecek opsiyon, forward, future, swap gibi vadeli teslim piyasalarından yararlanılarak döviz kuru riskini kontrol etmeye yönelik farklı araçlar kullanılabilir.