Ne zaman bir ağaç kesilse boynum bükülür içim acır yanarda yüreğim yanar, alev alev. Yanan yangınlara karşı bitmez tükenmez bir kor içimde çaresizliğime yanarım. Orada tutuşan alev topu içinde doğaya ait ne varsa her şey gözlerimin önünde... Telef olan kuşlar, böcekler küle dönen bitkiler, cayır cayır yanan fidanlar , asırlık ağaçlar. Çığlık çığlığa, gözlerinde korku, kaçışan tavşanlar muflonlar ve nice hayvanlar. Hayat durdu, saatler durdu sanki. Çığlıkları, feryatları duyan yok mu? Bu kaçıncı yangın? Kaçıncı facia? Ne bir helikopter, ne bir uçak ülke sevgisi böyle mi olacaktı? Yüzyıl geriye giden ormanlarımız bir asır kim yeşertecek yeniden coğrafyamızı kimler? Kimler güzelleştirecek? Koltuk sevdasına düşenler mi? Yoksa yüreklerinde zerre kadar acıma duygusu taşımayan “hep Ben” düşünceli beyinler mi? Her şey “ben”e döndü. Hani nerede o güzel düşünürler? O güzel düşünürler, o güzel yürekler bir taş taş üstüne koyan eller, kırk yıl zarfında bir çok yangınlar yaşadı ülkemiz ve gördü. Bu zaman diliminde boş yere yapılan harcamalara çok önceden alınırdı helikopter ve bu facialara yenik düşmezdi ülkemiz. Dört bir tarafı deniz ile sarılmış olan bir ülkede yangın olmamalı. Yeşilırmak yangını olarak adlandırılan yangın aslında Pirgo Köyü'nden Günebakan Köyü'ne doğru orada bulunan herşeyi kül ederek Yeşilırmak Köyü'ne kadar ilerledi. Facianın boyutu çok büyük. 13 yıl önce ekilen fidanlar kül oldu toprak... Toprak ana simsiyah bir örtüye büründü. 17 Ağustos Cumartesi saat 16:00'da çıkan yangın rüzgarın acımasızlığı ile dev alevler, kap kara dumanlar ve sıcağın o korkunç kavuruculuğu ile Pazar sabahına kadar süren yangın orada ne var ne yok herşeyi kül etti.Orada yaşayan yürekleri sevgi ile dolu olan insanımızın boynu büküldü, yüreklerine ateş düştü. Bu kadar güzel yeşille mavinin içiçe olan bu coğrafyada neden bunlar yaşanıyor? Bu topraklarda çıkan üçüncü yangın! İnsan durur ve şöyle bir düşünür... bütün bunlar neden yaşanır? Ormanlarımız ile ilgili kriz masaları oluşturulup her an denetlenmeli doğa, orman sevgisi ile yüklü insanların çalıştırılması ve her gün ağaç dikilmesi, yangın çıkaranlara karşı çok büyük cezalar verilmeli. Ormanlarımız; ciğerimiz, nefes alışımız, oksijenimizdir. Okullarda, dairelerde, medyada albenisi olan reklamlarla her an orman sevgisini sevdirmeli yaşatmalı insanımıza. Olumsuz yapılan hareketleri bir tarafa bırakalım ve kalplerimizi sevgi ve iyilik ile dolduralım...
“Bir insanın gerçek zenginliği,
onun bu dünyada yaptığı iyiliklerdir”
Hz. Muhammed (S.A.V.)
Oraya vardığımda alev topu söndürülmüş bir çok yerde soğutma devam ediyordu. Kapkara katran karası toprağı giydiği siyah örtüsü ile karşımda ağlıyordu. Bir zamanlar Savaş Tepesi'nde nöbet tutan babacığım karşımda duruyor gibiydi ve sanki yanan bayraklarına ve ağaçlarına ağlıyordu. Yeşilırmak Köy Muhtarı Ersoy Bey, vatandaşlar, komutanlar, askerler, hummalı çalışan dozer sürücüleri gözleri kıpkırmızı ve solgun yüzleri ile selamlaştık arkadaşımla birlikte ve hepsi bir ağızdan “olmamalıydı” dediler. Elimde objektifim görüntülemeye çalıştım kare kare yürekleri dağlayan görüntüyü bir zamanlarköyünü barkını terk etmek zorunda bırakılan anneciğim, babacığım gözlerimin önünde çocuklarına hissettirmemeye çalışırlardı acılarını dimdik ayakta kurmuş oldukları barakadan hayat mücadelesini yaşar gibi oldum. Barakanın kalıntılarına doğru yürüdüm siyah örtüden başka hiç bir iz kalmadı ve yüreğim doldu, gözlerimi yumdum. Anneciğimin, babacığımın acı acı feryatlarını duyar gibi oldum. Yağmur Alan köyüde bir zamanlar öyle yakılmıştı, yıkılmıştı ve sonrasında bu topraklarda çıkan üçüncü yangın. Bu ne bitmez çile, bu ne büyük acı... Kasıt mı, ihlal mi? Bu topraklar hepimizin ve gerekenleri yerine getirmeliyiz. Bir helikopterimiz olsaydı bütün bunlar yaşanmazdı. Sizi Seviyorum