Yaşadığımız şu alemde olup bitenler karşısında duygulanmamak, boş verip geçmek, umursamazlıktan gelmek, kısacası etkilenmemek mümkün değildir. Bir insan olarak, ahlaki yozlaşmalara, ruhsal çöküntülere, toplumdaki ekonomik ve sosyal buhranlara bütün bu haksızlıklara, zulümlere işkencelere, yapılan katliamlara tepkisiz kalmak, sinesinde çırpınan bir yüreği olan hiç kimsenin kabul edeceği hareket tarzı olmasa gerektir.
Fıtratı sağlam olan hiç kimse zulüm yapamaz, zulmü de onaylayamaz. İnsan olmak, adil olmayı, sevgiyi, saygıyı gerektirir. Medeni olmak, kendisi gibi düşünmeyenin de hayat hakkının var olduğunu kabul etmek demektir. İnsan hakları diye dillendirdiğimiz o manzumenin hiçbir yerinde haksızlığa geçit verilmez. Ne var ki yazılanlar iki kapak arasından çıkıp ta hayata uygulanabilse.
Peygamber Efendimiz,”Müminler biri birini sevmede, bir birine acımada, birbirine yardım etmede bir bedenin azaları gibidir. Nasıl ki bedenin bir uzvunda bir rahatsızlık olduğunda bütün beden huzursuz oluyorsa müminler de bir birinin durumuyla böyle alakadardırlar. Bir müminin başına bir sıkıntı geldiğinde bütün müminler bundan müteessir olurlar.”buyuruyor.
Tüm dünyada yaşananları, gelişen teknoloji sayesinde anında öğrenebiliyoruz. Bütün olup bitenleri gördüğümüz halde tepkimiz nedir? Her halde cevabımız şu hikayede anlatılan durumu çağrıştırıyor biraz.
Memleketin bir yerinde belalı bir adam varmış.Bir gün, garibanın birini bir sokakta kıstırmış ha bre dövüyormuş.Gariban bağırıyor,”imdat yardım edin!..” kimsede ses yok. Biraz daha yüksek sesle, “cankurtaran yok mu?”. Yine ses yok. Herkes perdenin arkasından olanları seyrediyor. Biliyorlar ki çıksalar başlarına bela alacaklar. Garibanın iyice canı yanmış, bağırıyor, ”ümmeti Muhammed yok mu yardım edin” deyince perdenin arkasında bazılarının kanına dokunmuş. Ancak gelecek cesaretleri de yok. “Var var amma gelemiyor.”demişler.
Çeşitli sebeblerle bizzat yetişip müdahale etme imkanımız olmayabilir. Hiç mi yapacak bir şeyimiz yok? Elbette bir şeyler yapabiliriz. Mesela, Peygamber Efendimizin şu hadis-i şerifini hatırlayalım:”Sizden kim bir kötülük görürse eliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse diliyle ikaz etsin, buna da gücü yetmezse kalbiyle buğuz etsin bu da imanın en zayıf derecesidir. ”Dünyanın her tarafında Müslümanlara uygulanan zulmü görüyoruz.Gördüklerimiz yüreğimizi sızlatmıyor mu.? Şöyle bir hikaye vardır: Nemrut, ateşi yakmış, ateş olanca şiddetiyle yanıyor. Karınca ağzına bir fındık kabuğu almış,içerisinde bir iki damla suyla birlikte ateşe doğru gidiyor.Yukarıdan onu seyreden karga sesleniyor –“Nereye gidiyorsun?”Karınca gayet kendinden emin bir şekilde cevap veriyor..”-Duydum ki Nemrut bir ateş yakmış İbrahim Aleyhisselam’ı yakacakmış, onun ateşini söndürmeye gidiyorum”- Karga alaycı bir şekilde gülerek, ”Senin götüreceğin iki, damla suyla o ateş söner mi hiç” diye karşılık verince, Karınca diyor ki “Ben de biliyorum amma elimden gelen bu, bari tarafım belli olsun.Rabbim dilerse neden olmasın!”
Dervişin birisi berbere uğramış başını kazıtacak, Koltuğa oturmuş, başın bir tarafını kazımışlar, mahallenin kabadayısı sokağın ucundan görünmüş. Ceket omuzunda sallanıp nara atarak geliyor. Berber demişki “Baba az müsaade et şunun işini göreyim gitsin belaya bulaşmayalım” demiş. Derviş, kafanın bir tarafı kazınmış vaziyette kenara çekilmiş. Kabadayı, dervişi o şekilde görünce kafanın kazınmış tarafına bir şaplak vuruyor “-Kabak ne haber” diyerek onunla eğleniyor. Tıraş bitene kadar kabak aşağı kabak yukarı dervişle eğlenmeye devam ediyor. Sonunda tıraş bitip te sokağa çıkınca daha on adım gitmeden sokağın diğer tarafından hızla gelen bir araba kabadayıyı vurduğu gibi yere seriyor. Orada olanlar dervişe diyorlar ki “Baba adama çok mu ilendin ne yaptın adam anında cezasını buldu” deyince, derviş “yok aslında hakkımı da helal etmiştim amma müsadenizle kabağın da bir sahibi var”… diyerek cevabı yapıştırıyor.
Her şeyin sahibi, Adil-i Mutlak, Hakimler Hakimi Rabbimiz, her şeyi görüyor, biliyor, duyuyor, her şeyden haberdar. Geliniz seherlerde dua seferberliğine çıkalım. Tüm dünyada kanın, gözyaşının, dinmesi zulümlerin son bulması, insanlığın felahı için dua edelim. Hiç olmazsa bu şekilde mazlumun yanında zalimin karşısında olduğumuz
belli olsun. Karınca misali elimizden ne geliyorsa onunla safımızı belli edelim. Rabbimiz, memleketimizi, milletimizi, İslam alemini her türlü bela ve musibetlerden korusun. Aramıza birlik beraberlik ve muhabbet ihsan eylesin. Tüm insanlığa buhranlar anaforundan çıkış nasibetsin.Yine bir dua şiiriyle bitirelim.
KAPINA GELDİM
Hamd-ü sena ile durdum divana
Gönlümden kasveti kaldır Ya Rabbi
En güzel isimler mahsustur sana
Ömrümü ihsanla doldur Ya Rabbi
Dört kitap, yüz adet sayfa aşkına
Kabe Zemzem Merve Safa aşkına
Ahmed Muhammed Mustafa aşkına
Rahmet deryasına daldır Ya Rabbi
Yıllarca nefsimin peşinde yeldim
Hata eylemişim kendimi bildim
Günahkar bir yüzle kapına geldim
Affeyle yüzümü güldür Ya Rabbi
Alemlere Rahmet, Gül’ünü sevdim
Hak yolunda kaim kulunu sevdim
Seherde zakirin dilini sevdim
Bu sevgimde sebat kıldır Ya Rabbi
Ömrüm heba oldu gözlerim yaştır
Noksandır amelim defterim boştur
Gazabın hak amma lütfun da hoştur
Bilirim rahmetin boldur Ya Rabbi
Senin eserindir bu koca evren
Hakikati anlar kalbiyle gören
Sensin her canlının rızkını veren
Bize de helalden buldur Ya Rabbi
İslam diyarına daim dirlik ver
Aramızı ıslah eyle birlik ver
Esir yurtlarıma tam özgürlük ver
Müşkülünü âsân oldur Ya Rabbi
Cümlemizi hak yolunda yarıştır
Salihlerin zümresine karıştır
Ahirette Habibin’le görüştür
Hakkı’da bir garip kuldur Ya Rabbi.,