BATAKLIKLA KONUŞAN ADAM

Hiç kimseye anlatamadığımız şeyler vardır.

Bataklığın içinde Labirent oldum bilmeden
İstemeden başladım hiç çizilmemiş bir yerden
Uzak kuklaları filizlendiren bir yağmur gibi
Dansı bahçıvan rüyası
Şiiri bir oltanın kancası
Bataklık yutmayı öğreniyordu kendinden
Bense geçip gidiyordum darmadağın bir tünelden…

Hiç kimseye anlatamadığımız şeyler vardır.

Bazen bir sözü, bir rüyayı, bazen de bir arkadaşı herkesten saklarız. Kendimden bile sakladığım bir şey vardı. Benim ustam bir bataklıktı. Yol gösterenim, sırdaşım, değneğim, ışıktan öte aydınlığım. Attığım adımın hesabıydı O…Ve aldığım nefesin intikamı. Ben bugün bir “hiç”sem onun sayesindedir. Fakat bataklık, hiçliğini kime borçlu olduğunu bilmiyor. Nereden bildiğini bilmeyen bir bataklıkla konuştum ömrüm boyunca. Onda sustum.. Özgürlüğüm, umudum Onda son buldu…

Bakire bir yoldan geçerken rastladım bataklığa. İçinde küfür kıyamet ve başlangıcını yitirmiş “son” lar… Her düşünce inine akıyordu ve tohumlar başağında saklanıyordu. Çizgilerini uğurlayan yaşlı ressam gibi buruştu ellerim, yüzüm sarıya teşne.

Ve yayıldı bataklık. Genişleyen sınırlarıyla aldı özgürlüğümü içine. Her sığmaz olduğunda genişlemeye devam etti. Oysa kömürün sönmüş yarısıyla geliyordu aklıma. Diyordu ki: “Ey özgürlük; her zaman batan geminin malıydın, bunu sakın unutma.”

Bataklıkla konuşan adam dediler bana. Öyle ki; “tek olan” çokluktan duyurdu kendine, yokluktan kendini buyurdu. “Doğru yalanı duyduğunda gerçek masalı yaşarsın” dedi bataklık. Sözlerim ağladı, görmez olduğumda duydum sesini, duymaz olduğumda yetiştim sana. “Ey özgürlük” dedi bataklık ve ekledi “ne kadar uzağa kaçarsan o kadar içimdesin aslında.” Ne zamandı hatırlamıyorum. Ya kıyametten sonra ya Tanrıdan az önce. Hiçbir şey fark etmiyordu, bataklığın içindeki zaman geçmek bilmiyordu. Ustam okyanuslar dolusu özgürlüğü yutandı, bense maviye küskün yitik korsan. Elimde sahte haritalar, gözlerim ufukta ilerliyordum. Hatırlıyorum beni yolumdan çevirmeyen özgürlüğün lanetiydi. Ve Kâinatı yutmak üzere yola çıkan minik bir bataklıktı benim ustam. O günden bugüne hiç sevmedim Onu. Beni terk etmesi için her şeyimi vermeye hazırım hala. Bana rağmen özgürlüğümü yutan bu bataklık yok olsa hiç üzülmem. Bana rağmen beni yutmaya hazır bir usta. Kıldan ince bıçaktan keskin bu yolda, ihtiyacım olmayan tek şey gibi geliyor bana. Çünkü inanmadığım bir şey vardı Onda ve inanmadığım bir yere götürüyordu her nasılsa. Daha ben bilmeden biliyordu düşüncelerimi. Söylenmeden duyuyordu sözlerimi. Dedi ki: “Sen her şeyden kaçıyorsun. Her şeyse benden.. Küreklere asılamazsın bu hikmeti çözmeden…

Tarif ettiği yerde herhangi bir yol yoktu. Hiçbir yere gidemeyen adımlar atıyorduk yeni baştan. Yeni baştan adımlanıyorduk hiçbir yola sığmadan.. Anlattığı yerde zaman yoktu. Hiçbir şey erken ya da geç değildi. Tam zamanı hiç değildi. Ustam adeta anlattıklarını da yutuyordu. “Ben bataklığım” dedi birden; “kendimi yutana dek tükenmem.” Korku yeniden canlanıyordu anlattıklarında. Ben delice kaçmak istiyordum yanından. Umudumun bilekleri acımıştı sıkılmaktan.

Diğer tarafta düşler vardı. Çiçekler, kuşlar, dağlar, okyanuslar ve nice hayırsız dualar. Bataklığın dışında bir hayat vardı ve Tanrı’nın dışında yeni bir Sanrı.
Diğer tarafta akıl, kalp, vicdan vardı yanında yalanı bol kutsal kitaplar. Ustalar ve çıraklar vardı bir de yeni yetme duvarlar. Örmek kolaydı da, yıkmak döküyordu okunmamış sakallarımı. Çok yorulmuştum, diğer taraftan bataklıktan kurtulmak için umutlanmıştım. Dedim ki; “ey özgürlüğümün zinciri” kop artık. Dinsin bu dinsiz fırtına. Sırtıma sapladığın çalkantı terk etsin gövdemi. Zihnime üflendiğin yeter; tesadüfün böylesi kaderin cilvesinde yok olsun. Artemis sunağı üzerinde kurban edilse de başım; inandığım yeri terk etmem, kalbimin coğrafyasını sana yedirmem… Ne kadar sürdü bilmiyorum. Belki bir “an” belki bin sonsuz zaman. Öylece bekleştik… Birden bataklık gülmeye başladı ve bana cevap verdi: “Ne zaman ki sözünü tutar her fırtına, işte o zaman veda eder bu çalkantı sırtına.” Verdiği cevap bir özgürlük daha eksiltti benden. Başımı öne eğdim aslında konuşmasını istemiyordum artık. Ne düşündüğümü biliyordu ama durmadı anlatmaya devam etti. “Bir daha sakın terk etmeyeceğin yere inanma ve kader dediğin en büyük tesadüftür aslında.” O an anladım gerçek kıyamet ikiye bölünmekmiş. Çok kızdı bataklık ve haykırdı “korkma” dedi “korkma” sonra sustu. Öyle ki; zaman üstümüze kendini kustu. Düşüncesini duydum bataklığın tekrar “korkma çocuk korkma” diyordu “her ikinin sonu birde biter nasılsa.”

Anlamıyordum hiçbir sözünü. Cesaretimi toplayıp sordum ona: Kimi bekliyorum ben, atan bu kalbin orta yerinde? Bu kez kızmadı ve bekletmeden cevap verdi. “Bizi bende bekleyene gidiyor yol, ten bizsizlikte bitiyor” dedi ve ansızın gitti kelimelerden. Bir parça daha eksiltti benden. Biraz daha özgürlük aldı içine susarken. Hiç dinmeyen bir yankı bıraktı bana çekip giderken. “Sakın unutma” diyordu “sakın unutma, en büyük mahkûmiyet özgürlüktür aslında.”






Bu haber 1439 defa okunmuştur

:

:

:

: