Bugüne kadar Kıbrıs sorununun çözüm gerekliliğini gür sesle sol partiler ve sendikalar dile getirmiştir. Diğer kesimler ise “BİZ DE ÇÖZÜM İSTERİZ AMA” gibi ifadelerle topu devamlı taca attılar. Hatta günümüzdeki bazı sol partiler ideolojik farklılaşmasını siyasi doktrinler üzerine değil çözüm eksenli olarak kurgulamışlardır.
Nisan 2004 Annan Planı referandumu ile Kıbrıs sorununa çözüm açısından iki toplum arasında ortaya çıkan uçurum çözüm beklentilerini oldukça erozyona uğrattı. Özellikle, Güney Kıbrıs’ın Avrupa Birliği üyeliği arifesinde aceleye gelen referandum sürecinde iki toplumu çözüme motive edecek “KAZAN-KAZAN” ortamı ve inancının oluşturulamadığı bugün daha iyi anlaşılmaktadır. Ayrıca, bazı kesimlerin ifade etmekte çekinmesine rağmen başta Avrup Birliği olmak üzere uluslararası camianın iki toplumu samimi olarak ortaklığa taşımaktan ziyade günü geçirmeyi hedefledikleri ortaya çıkmıştır. Zira, açıkça çözümü taleb eden ne Kıbrıs Türkü ödüllendirilmiş ne de çözümü reddeden Kıbrıs Rum’u Annan Planı sonrası aksi yönde cesaretlendirilmiştir.
Annan Planı referandumu sonrası aradan dokuz yıl geçmesine rağmen dış güçlerin iki toplumu çözüme motive etmek için gerçek anlamda pek de kıllarını kıpırdatmadıklarını hep birlikte gözlemledik. Peki, bugünkü aklımızla değerlendirdiğimizde böylesi bir beklenti içinde olmak rasyonel bir tavır mıdır? Zorlama ile yapılan evlilikler, birleşmeler, ortaklıklar veya ittifaklar kalıcı veya sürdürülebilir olabilir mi? Bunun mümkün olmadığını 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ömrü açık ve net olarak ortaya koymuştur.
Demek ki, federal bir çözüm de dahil her türlü ortaklığın kalıcı ve sağlıklı olabilmesi için tüm tarafların ortaya koyacağı katkının ceza odaklı değil ödül odaklı olması gerekmektedir. Başka bir ifade ile, ortaklıktan her iki tarafın karşılıklı kazanacağı ve ortaklık olmaması durumunda kaybetmeye devam edeceklerini idrak etmeleri gerekmektedir. İşte böylesi bir ortaklığı yaratacak dinamikleri günümüz itibariyle görmekten mutluluk duymaktayız. Hatta, bu dinamikler sadece sol kesimlerden değil yüksek perdeden sağ kesimlerden de gelmeye başlamıştır. Şöyle ki; geçtiğimiz hafta içerisinde Kıbrıs’ın her iki kesimindeki iş yaşamını temsilen Kıbrıs Türk Ticaret Odası (KTTO) ve Kıbrıs Ticaret ve Sanayi Odası (KEBE) liderlere ortak çağrıda bulunarak, Kıbrıs sorununa bir an önce çözüm bulunmasını istedi.
KTTO ve KEBE, kapsamlı bir çözümün ekonominin bütün sektörlerine önemli fayda sağlayacağına ve bunun sonucunda tüm Kıbrıslıların refah ve zenginliğinin artıracağına inanç belirtti.
Yayınlanan ortak açıklamada, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğünün daha fazla sürdürülemez olduğuna ve durumun ne Kıbrıslı Türklerin ne de Kıbrıslı Rumların yararına olduğu işaret edilerek, bu yüzden, iki lider mümkün olan en kısa sürede adil ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşmak amacıyla çabaları yoğunlaştırmaya çağrıldı.
Açıklamada şunlar kaydedildi: “Herkesin endişe ve korkularını gidererek barış sürecine dahil edebilmek için siyasi düzeydeki görüşmelerin adadaki iş dünyasının, sosyal ortakların ve sivil toplumun etkin katkılarıyla desteklenmesi ve tamamlanması gerektiğine samimi ve güçlü bir şekilde inanmaktayız. Her iki Odanın da barış sürecine katkı koyma kararlılıklarını ifade ederken siyasi liderliğin çabalarını desteklemek için hazır olduğumuzu da belirtiriz.
Mevcut çıkmazın sürdürülmesi, kimseye yarar sağlamaz ve mevcut ekonomik durumun iyileştirilmesini engellerken; kapsamlı bir çözüm her iki topluma da ekonomik yararlar sağlayacaktır.”
KTTO gibi yine iş çevrelerinden gelen başka bir gür ses Kıbrıs Türkünün çözüm istenç ve inancına katkı koyar niteliktedir. K.T İşadamları Derneği Başkanı Metin Şadi, Kıbrıs sorunu çözülmeden işadamlarının rahat olamayacağını söyledi. Star Kıbrıs’a konuşan Şadi, ülkenin siyasi pozisyonundan dolayı işadamlarının hem ithalat hem de ihracatta sorunlar yaşadığını vurguladı.“Ne yaparsak yapalım, uluslararası pozisyonumuzdan dolayı başarı elde etmemiz çok zor” ifadesini kullanan Şadi, ülkenin kurtuluşunun çözüme bağlı olduğunu dile getirdi. Şadi,“Aksi durumda gün geçtikçe ekonomi başta olmak üzere her şey daha da kötüye gidecektir” dedi
Yine geçtiğimiz günlerde işdünyasının basına yansıyan aşağıdaki açıklamaları adada çözümün ekonomik olarak gerekli ve kaçınılmaz olduğunu ortaya koyan ortak bir bilinci göstergekmetedir:
Ticaret Odası Başkanı Günay Çerkez, “Şiddetle ve süratle bir çözüm için her türlü girişimi yapmak gerekir” diyerek, bir çözümün, her iki tarafa da büyük katkı ve artılar getireceğini savundu. Sanayi Odası Başkanı Ali Çıralı da, “Artık ne olacaksa olsun. Anlaşma olacaksa olsun. Tavrımız çözümden yana, çözüm herkesin tercihidir. Ama bu belirsizlik döneminin de artık son bulması lazım” şeklinde konuştu. Esnaf ve Zanaatkârlar Odası Başkanı Hürrem Tulga, Kıbrıs’ı bu haliyle yaşatmak ve sürdürebilir kılmanın mümkün olmadığının artık ortaya çıktığını söyledi. Genç İş Adamları Derneği Başkanı Arsen Angı ise, “Çözüm, hem ekonomik, hem de sosyal yaşantımıza belirsizliklerin ortadan kalkmasına katkı sağlayacaktır” dedi
Netice itibari ile her iki toplumun farklı kesimleri önyargılı ve subjektif duygulardan kurtulur ve çözümün hem Türk hem de Rum halklarının yaşam kalitesi ve refahını artıracağı, çözümsüzlüğün ise her iki toplumun ilerlemesini engelleyeceğini iş cevreleri gibi idrak ederlerse, çözümü dış dinamiklerden beklemekten vazgeçer ve oynanan filmin figüranı değil “ÖZNE” si yani baş aktörü olabilirler ve dış dinamiklere rağmen adayı çözüm ve barış adası haline getirebilirler. BUNUN İÇİN İSE GEREKLİ OLANLAR “ NİYET, İNANÇ, KARARLILIK, DÜRÜSTLÜK, DİĞER TOPLUMU ÖTEKİLEŞTİRMEMEK, TOPLUMSAL EMPATİYİ ÖN PLANDA TUTMAK VE HER ZAMAN İÇİN HAKİM OLDUĞU YARIM ADANIN DEĞİL TÜM ADANIN ÇIKARLARINI GÖZETMEK”TİR.