Bankacılık Sektöründen Nihayet............

Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde Kuzey Kıbrıs Bankalar Birliği ile KKTC Merkez Bankası biraraya gelerek , “Tahsili Gecikmiş Borçların Yeniden Yapılandırılması”yla ilgili yeni bir uygulama başlattıklatını açıkladılar.

Bilindiği gibi geçtiğimiz günlerde Kuzey Kıbrıs Bankalar Birliği ile KKTC Merkez Bankası biraraya gelerek , “Tahsili Gecikmiş Borçların Yeniden Yapılandırılması”yla ilgili yeni bir uygulama başlattıklatını açıkladılar. Aslında, bir nevi sektör kendi göbek bağını kesmiştir. Çünkü, siyasilerin elinde incir ipine dönen “Tahsili Gecikmiş Borçların Yeniden Yapılandırılması” konusu artık sektöre zarar vermeye başlamıştı. Zira, bankacılık ve finans sektörünün istikrarı açısından böylesi konuların uzatılmaması gerektiğini maalesef siyasilerimiz idrak etmiş durumda değildir.

Dünyanın en liberal ekonomilerinde dahi bankacılık ve finans sektörü en ağır bir şekilde düzenlenmekte ve denetlenmektedir. Neden mi? Çünkü bankacılık ve finans sektörü ekonominin kalbi demektir ve diğer sektörlerin ihtiyaç duyduğu kan (para) bu sektör aracılığıyla dağıtılmaktadır. Dolayısıyla bu sektörde yaşanan herhangi bir kriz ekonominin tamamını bertaraf edebilmektedir. Bu çerçevede, sektör güven ve istikrarın devamı ve risklere karşı dayanıklılığın sağlanması için taviz verilmeden sıkı bir şekilde denetlenmekte ve düzenlenmektedir.
Maalesef etkin düzenleme ve denetleme fonksiyonlarına rağmen bankacılık sektörünün istikrarını bozabilecek tehlikeler ortaya çıkabilmektedir. Bu tehlikelerin başında ise siyasilerin sektör sorunlarına populistçe yaklaşmasıdır. Bu sorunların başında ise “Tahsili Gecikmiş Borçların Yeniden Yapılandırılması” ile ilgili siyasi kararların çözüm yerine sorunu depreştirmesidir. Bu konuda bugüne kadar ketum davranmayı tercih eden Merkez Bankası Başkanı Dr. Bilal San’ın ifadesi son derece kayda değerdir. Bu yönde gerçekleştirilen toplantıda yaptığı konuşmada donuk alacaklar konusunun uzun süredir gündemde olduğuna işaret eden Bilal San, son bir buçuk yılda konuyla ilgili 3 yasa hazırlandığını, bunun “bir yerlerde hata yapıldığını” gösterdiğini söyledi. San, “Öte yandan Bankalar Yasası 2006 yılından bu yana değiştirilmek üzere bekliyor” dedi.
Netice itibariyle sektörün bizzat-ı kendisi siyasilere yanıt verircesine büyük bir fedakarlık yaparak “Tahsili Gecikmiş Borçların Yeniden Yapılandırılması”yla ilgili yeni bir uygulama başlattıklatını açıkladılar. Zira, bu sorunun uzaması sektörün istikrarını tehdit eder boyuta gelmiştir. Sektörün temel fonksiyonu olan finansal aracılık sekteye uğramaya başlamıştır. Tahsili gecikmiş borçlara yönelik devamlı af beklentileri ahlaki zaafiyet yaratmış ve Merkez Bankası Başkanı Sanı’ın ifade ettiği gibi borç ödeme kültürü olumsuz etkilenmiştir. Bu durumun devam etmesi halinde finans musluklarının kapanması sözkonusu olabilecektir. Yapılandırma adı altında af anlamına gelen benzeri yaklaşımlar Türkiye Cumhuriyeti’nde de başarısızlıkla sonuçlanmakta ve sonunda kurumun radikal karar almasına neden olmaktadır. Şöyle ki; Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) alacaklarının etkin tahsili için yeni bir dönem başlıyor. SGK, prim borcu olan işverenden alacağını, banka hesabındaki paraya koyduğu elektronik haciz yoluyla tahsil edecek. Bugüne kadar gerçekleştirilen 17 affın birçoğunda tahsilat yüzde 10’u bile bulmadı. Bu durum, tahsilat için afların da çare olmadığını gösteriyor (http://www.zaman.com.tr/ekonomi_sgk-martta-e-hacize-basliyor_2165040.html .) KKTC’de de durum farklı olmamıştır. Merkez Bankası Başkanı San’ın ifadesine göre 2010 yılında başlatılan yeniden yapılandırma çalışmaları kapsamında protokol imzalayan kişi sayısı 240 iken, ödemelere devam eden kişi sayısının 27 olduğunu söyledi. Bu kişilerin önemli bölümünün icradan kurtulmak için protokol imzaladığını ifade eden San, ikinci kez imzaya 30 kişi geldiğini; bunlardan sadece 10’unun ödemeye devam ettiğini söyledi.
Konunun siyasilerin elinde isitismar edilerek sektör istikrarının bozulmasını önlemek için bankacılık sektörü büyük fedekarlıkta bulunmuştur. Bu uygulamayla, donuk hale gelmiş Türk Lirası borçların, Devlet Planlama Örgütü (DPÖ) tarafından yayınlanan enflasyon oranlarına göre; aynı konumdaki yabancı döviz cinsinden borçların ise, 12/2013 sayılı yasa ekinde yer alan döviz katsayı tablosuna göre yeniden hesaplanması öngörülüyor. Bu uygulamadan yararlananlar 2003 yılının Kasım ayında donuğa düşen bin TL borç , eğer donuğa düştükten sonra hiç ödeme yapılmadıysa 2 bin 397,90 TL olarak ödenebilecek.
Kısaca bankalar verdikleri kredi için reel faiz talebinde bulunmaktan vazgeçmişlerdir. Ayrıca, krediyi kullandırmak için ödedikleri mevduat faizini de bağışlamış olmaktadırlar. KISACASI, BANKALARDAN BUNDAN FAZLA FEDAKARLIK BEKLEMEK ARTIK AYIP OLUR.
Peki sorun bitmiş midir? Elbette bitmemiştir. Çünkü sorunun kaynağına henüz inilmemiştir. O zaman köklü çözüm için yürütme ve yasamaya ivedi görev düşmektedir. Bunların başlıcaları kısaca aşağıdaki gibidir:
• 2006 yılından beri bekleyen bankacılık yasasının AB muktesebatı çerçevesinde yeniden revize edilmesi gerekmektedir. Bu çeçrvede, banka sermayesinin artırılması, banka yönetimlerinin profesyonelleşmesi, kurumsallaşma ve kurumsal yönetişimin güçlendirilmesi, riski yönetme kapasitesi ve yetkinliğinin artırılması öngörülmelidir.
• Bankaların birleştirilmesi teşvik edilmelidir.
• Bankacılıkta oligopol yapıların müşteri istismarını önlemek için şeffaf yapıların kurulması ve kullandırılacak kredilerde AB ülkelerin de dahi olduğu gibi göreceli üst limitlerin getirilmesi ve bu konuda Merkez Bankasının yetkilendirilmesi düşünülmelidir.
• Gerek Tüketicileri koruma gerekse Bankacılık yasasında kredilerin şeffaflaşması, müşteri hakları, faiz hesaplamaları gibi hususların açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
• Bankacılık sektöründe etik kurallarının kurumsallaşması gerekmektedir. Buna yönelik İngiltere’de olduğu gibi Finansal Ombudsman birimi kurulabilir.
• İcra-iflas düzenlemeleri etkinleştirilmelidir.
• Bankaların kredi verirken mazbata korkusunu en önemli güvence sayan çağ dışı yaklaşımdan vazgeçmelidirler. Bunun yerine borçlunun ödeme kapasitesi esas alınmalıdır. Elbette, buna ilişkin kayıt dışı ekonomi ile de yakından ilişkili olarak kurumların gerçek kazançlarını tesbit için muhasebe ve murakabe sisteminin etkin olarak oluşturulması gerekmektedir.
Bu haber 454 defa okunmuştur

:

:

:

: