Eroğlu ile Anastasiadesin bugün bir araya gelmeleri bekleniyor.
Buluşmayı kabul etmeleri BM nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Downer’i memnun etmiş.
Önemli mi ? Bence hiç bir önemi yok.
Önemli olan taraflarda uzlaşmak için iyi niyet ve istek var mı yok mudur.
Ortak bir açıklama veya bildiri yapmakta bile haftalardır anlaşamayanların , meselenin esasında, ciddi, hayati konularda anlaşmalarını beklemek safdillik olmaz mı ?
Müzakereler yeniden başlatılmış olacakmış... Downer ve BM Genel Sekreteri memnun olmuşlar..
İyi, güzel de, yaklaşık yarım asırdır, bu müzakereler başlayıp kesilmedi, durmadı, tekrardan başlatılmadı mı ?
Taraflar, şimdiye dek hangi önemli konularda yaşamsal taviz vermeyi kabul etti ? Bu kez edecek mi ?
Hiç sanmam.
Çünkü:
Ne toprak, mülkiyet, garantiler ve de kurulması planlanan yeni federal Cumhuriyetin iki ünite mi, devletçik arasında mı kurulacağı, ne de adadaki askerler ve “yerleşikler” konularında hiçbir yakınlaşma olduğunu işitmedik, görmedik.
Tekrardan başlatılacak, BM gözetimindeki müzakerelerde bütün konularda anlaşma olmadığı takdirde, diğer herhangi bir konuda uzlaştıkları veya anlaştıkları da kabul görmeyecektir. Çünkü, bu konuda taraflar arasında bir anlaşma mevcuttur.
Bazı konularda anlaşma olsa bile, bütün konularda uzlaşmaya varılmadıkça, hiçbir konuda uzlaşmaya varıldığı kabul edilmeyecek.
Yıllardan beri sürüp giden müzakerelerde, bir tarafta “hükümet”, dünyaca tanınan, ilişkileri bulunan, BM üyesi, AB üyesi, diğer tarafta da kimse tarafından tanınmayan, tanınması engellenen, tek yanlı “unilateral” ilan edilmiş Kıbrıs Türk toplumu devleti !! Geçek bu iken, müzakerelerin “iki toplum liderleri” arasında olduğu söylenmesi bir aldatmaca değil midir ?
Yıllardan beri, her türlü insan haklarına aykırı olarak, ambargolar ve izolasyon altında ezilen, ezilip teslim olması beklenen Kıbrıs Türk halkı, her zorluğa rağmen yaşamını sürdürebilmişse, bundan sonra da neden ayni şekilde devamı değil de, statükonun bozulmasını kabul etsin ?
Kıbrıs Türk halkının izolasyonu ve ambargolara esir edilmesi neden durdurulmuyor ve müzakereler ondan sonra yeniden başlatılmıyor ? Halbuki, ambargolar- siyasi, ticari, ekonomik, kültürel, sportif- kaldırılsa Türk tarafı müzakere masasında daha ılımlı ve olumlu bir tutum içine girmez mi ?
Haa, buna karşılık Rum tarafı da, Maraş’ı neden geri vermiyorsunuz, açılmasını engelliyorsunuz, Maraş’ı açınız da geliniz masaya, o zaman Rum tarafı da daha olumlu yaklaşım içine girebilir derse Türk tarafının cevabı ne olur, çok merak ediyorum.
1974’den beri kapalı bulunan , harabeye dönen, hayalet şehri ünvanını kazanan , yılanların, çiyanların cenneti haline sokulan Maraş yerleşime açılsaydı Türk tarafı birşey mi kaybederdi, savaşı mı kaybederdi, stratejik abluka altına mı girerdi ? Maraş’ı ne Rum’a ne de Türk’e yar etmeyenler acaba tutumlarını bir kez daha gözden geçirseler olmaz mı?
Maraş’ın bir kısmı açıldıysa, kimler için açıldığı önemli değil, tümünün açılması felakete mi yol açar ?
Bir yerden başlamak lazımdır. Maraş’a karşılık, Kuzey Kıbrıs’taki limanların ulaşıma açılmasına, serbest ticarete zemin hazırlanmasına , sportif alanda yakınlaşmalar gerçekleşse, müzakere masasında nihai bir çözüm bulma çabalarına yardımcı olmaz mı ?
Eğer Maraş’ın açılması Türk tarafının toprak konusunda masadaki pozisyonunu zayıflatacak derseniz, asla inandırıcı olamazsınız. Çünkü, çok iyi biliyorum, yıllar önce Maraş’ı Rumlara geri vermeyi kabul eden liderlerimiz oldu. Masada haritalar, planlar teatti edildi. Maraş’ın tamirini, restore edilmesi masraflarını da Amerika karşılayacaktı... Binlerce Rum ve Türk’e çalışma olanakları sağlanacaktı..
Türk tarafı olarak ada toprağının yüzde 28 den 25 e kadar düşmeyi kabul etmesi boşuna mı idi ? Elbette, verileceklerin karşılığında , başka şeyler elde dilecekti. Olmadı, olmaz ve olmayacak da diyenler vardır. Kanla aldık, masada vermeyiz mazareti ağır basıyor..
Bir de öyle anlaşılıyor ki, Türk tarafının dünyadan tecrit edilmiş, ambargolar altında , izole edilmiş durumda kalması bazı çevrelere rant sağlıyor.
Adanın bölünmüşlüğünden Türk tarafında da, Güney Kıbrıs’ta da karlı çıkanlar, inanılmaz servet ve makam sahibi olanları da düşündükce Anastasiades ile Eroğlu’nun toplantılarından, pazarlıklarından sonuç beklemek hayalcilik olur.
Tarafların tutumlarında köklü ve ciddi değişiklikler olmadıkca Kıbrıs sorununun müzakereler masasında anlaşmaları imkansızdır. Çünkü tarafların görüşleri , istekleri, kırmızı çizgileri ve beklentileri arasında uçurumlar vardır, bu güne kadar da o uçurumları kapatmak için gerçekci, kalıcı köprüler kurulmamıştır...
Varsın , havanda su döğme ameline Anastasiades ve Eroğlu tekrardan başlasın. Downer ve Ban da memnuniyetlerini belirtsin....