Varlığında değerini fark edemeyip, yokluğunda hasretle ve pişmanlıklarla aradığımız insanlar vardır.Bunların en başında annelerimiz gelir.
Dünyaya gelmemizden aylar öncesi başlayan ümit, heyecan, sevinç ve meşakkat dolu günler ömrünün son anına kadar devam eder.Henüz biz dünyaya gelmeden başlar hayal kurmaya.Günler geçtikçe vücut dengeleri değişir,hareketleri zorlaşmaya başlar.Oturması,kalkması, yürümesi,çalışması her şeyi değişmeye başlar.Ne yapsa eskisi gibi değildir.Yaşadığı bütün zorluklara rağmen hiç şikayet etmez.Heyecanla o anı bekler.Sağlıkla dünyaya getirip kucağına alacağı,ilk defa yüzünü göreceği, ilk defa koklayacağı o an…
Dünyaya gelişimizle birlikte uykusuz geceler, yorgunluk dolu günler, üzgün, endişeli bekleyişler, bazan sevinç dolu anlar başlar. Artık bütün planlar bize göre ayarlanır. Seyahatler, ziyaretler istirahat anları, yemek saatleri , kısacası her ne yapılacaksa planın bir ucunda biz varızdır artık. Yemek vakti gelir, önce bizim doymamızı bekler. Biraz rahatsızlansak, günler geceler boyu rahatı uykuyu unutur. Ancak biz rahata erince yüzü güler. Günler, aylar yıllar böyle gelir geçer. Biz kendimiz anne baba olsak dahi onların gözünde hep küçük yavrularıyızdır. Halen nazlı kuzularıyız.
Annelerimiz bizim için neler çekti neler hissetti diye merak ediyorsak kendi yavrularımız için nelere katlandığımızı göz önüne alıp, değişen şartlarla da kıyaslayarak birkaç defa katlamak durumundayız.
Annem şunu söylerdi. ”Bir gün anne baba olursanız anlarsınız” Evet anlamaya çalışıyorum. Üç oğuldan sonra annemin babamın neler çektiğini, neler hissettiğni bir nebze de olsa şimdi idrak ediyorum.
Üzerimizde bu kadar hakkı olan insanların gönlünü incitmek, onları üzmek, yalnızlığa terk etmek, yardıma muhtaç hale düşürmek acaba ne ile izah edilir. Bir evlat olarak annemizin babamızın yüzlerini güldüremiyorsak sahip olduğumuz varlığın servetin şöhretin ne kıymeti var. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de ”Rabbin, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi ve ana babaya iyilik etmenizi emretmiştir. Eğer, onlardan biri veya her ikisi de senin yanında ihtiyarlayacak olurlarsa, onlara 'öf' bile deme! Onları azarlama. Onlara güzel söz söyle.
Onlara merhamet ile tevazu kanadını indir ve şöyle dua et: 'Rabbim, onların küçükken bana merhametle muamele ettikleri gibi şimdi de sen onlara merhamet et.' buyuruyor. Görüyoruz ki Allah’a ibadetten hemen sonra anne babaya iyilik etmek emrediliyor. Peygamber efendimiz “İnsanlar içinde iyilik etmeme en çok layık olan kimdir?” diye soran sahabiye üç defasında da ”annendir” diye cevap veriyor.
Annelerimizi babalarımızı üzmeyelim, onların gönüllerini, kırmayalım, onları incitmeyelim. Henüz hayattalarsa gönüllerini alalım onları mutlu edelim. Bizden memnun olmalarını sağlayalım. Daha önceleri çalıştığım köylerden birinde yaşlı bir amca vardı. Oğullarına çok kızmış, mezarlığı kast ederek demiş ki “oğlum bak o taşların dibine bir yatarsam çok bakarsınız amma gelmem.” Evet doğru söylemiş giderlerse gelmezler. İyisi mi hayattayken onları bizden razı etmenin çaresine bakalım. Çünkü yarın ahirette Cennet’e girmemiz bile onların rızasına bağlıdır.Bunun bir de dünyalık neticeleri vardır.
Çoğu kişiler annesine babasına ne yapmışsa çocukları da kendisine aynısını yapıyor. Peygamber efendimiz buyuruyor ki ”Allah bir çok günahın cezasını dünyada vermez ahirete bırakır.Ama anne babaya yapılanın bir kısmını bu dünyada gösterir.”
Netice olarak şunu ifade edelim. Hayatta bir çok şeyin yenisini bulabiliriz amma anne babamızın yenisi yoktur. Onların yerini başka bir şeyle doldurmamız mümkün değildir. Öyle ise her şeyin en güzeline layık olan annelerimizi sevip sevindirmenin çaresine bakalım. Bizim için ömürlerinin en güzel çağlarını feda eden o insanları hep baş tacı yapabilmenin gayreti içerisinde olalım. Çile çiçeği adını verdiğim bir şiirle bitirelim.Bütün annelerin ellerinden öpüyorum.Günleriniz huzur ve saadet dolsun yarınlarınız hep aydınlık olsun.
ÇİLE ÇİÇEĞİ
Müşfik bakışların gökte güneştir
Gül yüzün,şahıdır güllerin ana
Ben ağlarım sen yanarsın durmadan
Yavrum der savrulur küllerin ana
Sevgiye adanmış ömrün her anı
Aylarca taşıdın canda bu canı
Sinende yaz ettin karı boranı
Ne yükler kaldırdı bellerin ana
Önce yedirirdin kalırsa yerdin
Beşiğimi sallar ninni söylerdin
Bilge sözlerinle öğütler verdin
Bir millet büyüttü dillerin ana
Dertli kağnılarla mermi taşırdın
Cepheye herkesten tez ulaşırdın
Mermiyi sarar da kendin üşürdün
Çile çiçeğiydin bellerin ana
Yerini almıştın şehit babanın
Peşinde yürürdün kara sabanın
Yalın ayakların yarık tabanın
Hep toprak kokardı ellerin ana
Asker ettin kavuşmayı özlerdin
Bir derdini bin perdeye gizlerdin
Sabah akşam yollarımı gözlerdin
Sırdaşı olmuştun yellerin ana
Ocağımız kaba kaba tüterdi
Bir odacık hepimize yeterdi
Babamı sorardım sözler biterdi
Boşanıverirdi sellerin ana
Geçen ömür değil sanki bir çağmış
Başımı koyduğum koca bir dağmış
O yüce başına karlarmı yağmış
Nerede simsiyah tellerin ana
Sana ötelerden bir kutlu haber
Cennet müjdeliyor yüce peygamber
Burnumda tütüyor kokun misk amber
Tarife sığmıyor hallerin ana
Cümleler sır yüklü çözemiyorum
Hakkı’yım bu derdi yazamıyorum
Kılavuzum gitti yüzemiyorum
Sensiz yabanıyım göllerin ana