Değerli dostum Doç.Dr. Bülent Evre ile geçtiğimiz günlerde ülkemizdeki elektrik zammını konuşuyorduk. İkimizin de vardığı nokta, tartışmanın sorunun esasıyla değil yansımasıyla ilgili olduğu yönünde idi. Yani hem bireylerin refahını düşüren hem de reel sektörün durumunu daha da kötüleştiren zammın kendisi yerine nasıl yapılacağını tartışmak toplumun gailesinde değildir. Dolayısıyla, yapılan zam Anayasa’ya uygun mu? değil mi? tartışması abestle iştigaldir.
Zaten mevcut Anayasa’nın çağdışı olduğunu söylüyorsunuz ve aynı zamanda hükümet programınızda kurumu özerkleştireceğinizden bahsediyorsunuz. Özerk bir kurumda elektrik fiyatını kurumun kendisi belirleyecek değil midir? Yani tartışmayı bu noktaya getirmek topu taca atmak gibidir. Önemli olan bu zam topluma reva mıdır? Toplum bu zam karşısında neden infial içerisindedir. Böylesi bir zam sonrası toplumun hali ve ekonominin rekabet edebilirliği ne olacaktır? Milletin adına görev yapan vekillerin hukuk miyopluğu ve paranoyası içerisine girme yerine zammın meşruiyetine odaklanması daha doğru değil midir?.
Tabi ki yapılan işlerin hukuktan sapmaması gerekmektedir. Bu çerçevede, Kamu-Sen Genel Başkanı Mehmet Özkardaş’ınmaktu ücretin her zamla arttığının bu yönüyle maktu yani sabit ücret olmaktan çıktığını; aynı şekilde Bakanlar Kurulu kararıyla yapılan son zammın Anayasa’ya aykırı olduğu yönündeki başvurusu yerindedir. Ancak, zammın legalitesinden ziyade meşruiyeti ile ilgili aşağıdaki hususların öncelikle sorgulanması gerekmektedir.
• Zammın Anayasa’ya uygunluğunu tartışmak yanında, elektrik borcunu ödemeyenlere karşı neden hukuk işletilmiyor?
• Özellikle Siber hükümeti tarafından dillendirilen “Şeffaf, dürüst, hesap verebilir ve adil” yaklaşım bu mudur?
• Elelkrik kurumuna borcu olanların ve kurumun mali yapısının net olarak ortaya konmaması şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine uygun mudur?
• Bu kurumun gerçek alacak ve borçları, başta personel olmak üzere gider çeşit ve miktarları saygıdeğer bir murakıp tarafından denetlenip toplumla paylaşılmaması şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine uygun mudur? Yani bu kurumda personel giderlerinin gerçek yapısı, akaryakıt giderlerinin mukayeseli analizi yapılıp toplumla neden paylaşılmıyor?
• Kurumun alacak beyanları ile borçlu beyanları neden uyuşmuyor? Bu da mı şeffaflık ve hesap verebilirlik gereğidir?
• Elektrik kurumunun likidite, aktif ve sermaye yapısı nedir? Kurumun nakit akım tablosu neyi anlatmaktadır? Bunlar neden toplumla paylaşılmamaktadır?
• Kurum Otellerin borcu var derken, Otelciler bizim borcumuz yok demektedir. Peki kimlerin ne kadar borcu olduğu şeffaflık ve hesap verebilirlik çerçevesinde neden açıklanmıyor? Bir taraftan tüm bu bilgiler Kıbrıs Türkünden saklanırken, öte yandan kurum halkın malıdır kimseye peşkeş çektirmeyiz safsatası ortaya konmaktadır. Yani kandır çocuğu taksim mi istesin!
• Bu kurum için norm kadro çalışması yapılmış mıdır?
• Hükümet kurumun özerkleştirilmesi hedefinde samimimidir? Bu yöndeki plan ve takvimi nedir?
• Gıda Tarım ve Enerji Bakanı Önder Sennaroğlu’nun enerji alanında bütünlüklü bir proje öngördüklerini belirterek, “Hedefimiz, maliyetlerin düşürülmesi, arz güvenliği ve enerji verimliliğinin sağlanmasıdır” şeklindeki ifadesi havada mı kalmaktadır? Bu ifade, her sayım sonrası bundan sonra kimseyi eve hapis etmeyecek ve adrese dayalı sisteme geçeceğiz palavrasına benzemektedir. Şöyle ki, böyle bir iddiadan 10 yıl sonra dahi eve hapsedilerek yine sayıldık. Buna benzer şekilde projeden bahsediyorsunuz. Peki bu projeler nerededir? Bu projelerin ekonomik, finansal, teknik ve çevresel fizibiliteleri nerededir? Bunları gösterin de söylediklerinizin palavra olmadığı anlaşılsın.
Son olarak sayın Başbakanın yüzde 29’lük zammın kamu çalışanlarına yüzde 1 eşel-mobil olarak yansıtılacağını açıklaması fevkalade manidardır.
Öncelikle, bizdeki hükümetler yalnızca kamu çalışanının hükümeti olduğunu zannetmekte ve her zaman olduğu gibi özel sektör çalışanı ile iş çevrelerini yok saymaktadırlar. Bugün devletteki istihdam % 20’nin altındadır. Peki geriye kalan % 80 ne olacak? Ne olursa olsun mu? Reel sektör rekabet edemez gerekçesiyle o kesimin asgari ücretini de artırmıyorsunuz. Öte yandan, yüzde 29’lük zam nasıl olur da %1’lik hayat pahalılığı yaratmaktadır. Bunun sırıttığını anlamak için ekonomist olmaya gerek yoktur. Bugün bir eve yaklaşık 300-500 TL civarında elektrik faturası geliyorsa, bu 2000 TL alan birisi için % 25, asgari ücret alan için % 30 civarındadır. Elektrik faturası % 30 artmışsa bunun doğal olarak hayat pahalılığına yansıması yaklaşık % 9 olmalıdır. Ne yapalım KKTC’de Tüketici Fiyat Endeksi oluşturulurken dikkate alınan mal sepetinde, malların nispi ağırlıkları böyledir diyorsanız, o zaman zammın Anayasa’ya uygunluğundan ziyade mevcut eşel mobilin günümüz şartlarına ters olduğu noktasında vekil olarak mücadele etmeniz gerekmez mi? Aksi takdirde yaptığınız şovdan ibaret kalır.
KKTC Tüketici Fiyat Endeksi oluşturulurken dikkate alınan mal sepetinde, “Konut, Su, Elektrik, Gaz ve Diğer Yakıtlar” kaleminin nispi ağırlığı % 14.54 olarak kullanılmaktadır. Bunun içerisinde “Elektrik, gaz ve diğer yakıtlar”ın nispi ağırlığı % 6.08 olarak verilmektedir
(http://www.kktcmerkezbankasi.org/yayinlar/tc-kktc-hpk-raporu.pdf). Yani gaz ve diğer yakıtları dışarı çıkardığımızda elektrik yakıtının nispi ağırlığı 1/.29= % 3.44 olarak hesaplanabilmektedir. Yani devletin elektrik için takdir ettiği harcama bütçemizdeki nispi ağırlığı % 3.44’dür. İşte bu rakam belki yasaldır. Ama kesinlikle günün koşullarını yansıtmayacak şekilde mantıksız ve meşru değildir.
SON SÖZ OLARAK GERÇEK ANLAMDA KIBRIS TÜRK TOPLUMUNUN VEKİLİ OLMAK İSTİYORSANIZ HUKUKTAN MEŞRUİYETE DOĞRU DEĞİL MEŞRUİYETTEN HUKUKA DOĞRU HAREKET ETMELİSİNİZ.