Küstürülmüş toplumda cesur bir adım
Gerçek anlamda yorgunuz.
Yorulduk, hem de çok yorulduk.
Bir daha, bir daha diye diye çıktığımız yollarda, hep yaya kalmaktan, kandırılmaktan, hep ayni yere yeniden dönmekten, adeta takatimiz kalmadı.
Mücadele biter mi?
Elbette bitmez ama mücadele etmenin de bir amacı var mutlaka.
Kıbrıs Türk toplumunun yıllarca süren mücadelesini kimse sorgulayamaz.
Yaşananları, çekilen acıları, bitmek bilmeyen sabrı ve beklemeyi tekrar tekrar yazmaya anlatmaya gerek yok.
Mesele gerçek amaca ulaşılıp, ulaşılamadığı ve bunun sebeplerinin ne olduğudur.
Yılların mücadelesi ve yorgunluğu sonucunda Kıbrıs Türk halkı istediği, beklediği ve her anlamda bedelini ödediği yaşama kavuştu mu?
Bu sorunun cevabı kesinlikle hayırdır.
Ve bu “hayır” cevabının hiçbir mazereti olamaz.
Evet, bugün için bazı korkular yoktur.
Fakat yine de korkunun en katmerlisi yaşanıyor bu topraklarda.
Nedir o korkunun adı?
Çok kısa olarak “gelecek korkusu”.
Kuzey Kıbrıs’ta önemli bir kesim yaşadığı evin, ektiği toprağın, kendisinin olmadığını ve bir gün bu yerlerden gideceğini düşünüyor.
Ki tüm yaşananlarda bu durumun kabullenilmesini gerçekçi kılıyor.
Kuzey Kıbrıs’ın toprağı bütündür, sınırları bellidir deniyor ama tüm emlak ve inşaat sektörü Rum toprağı, Türk toprağı diye bir ayırımı yapabiliyor.
Gelecek ve geleceği sahiplenme korkusunun en bariz örneğidir toprakla ilgili olan bu durum.
En başta yorulduk dedim ya işte bu yüzdendir ki vurdumduymaz olduk, umursamaz olduk, bencil olduk.
Toplumsal olarak kurtulmayı başaramadığımız için zamanla bir birimizden ayrıldık, bireysel kurtulmanın yolunu seçtik.
Kurulan idareler, sadece kendi iktidarlarının devamını sağlamak için kullandılar her türlü imkânı.
Üstelik acımasızca, hoyratça, insanları kullanarak, bir birine düşürerek, mutsuzluklardan, acılardan, gözyaşlarından kendilerine pembe dünyalar kurdular.
Yoruldu bu halk yoruldu.
Kimse eylemlere katılmıyor, hakkını aramıyor, mücadele etmiyor diye kimseyi suçlamasın.
Bunların hepsi yıllarca yapıldı, hala daha da yapılıyor.
Sonuç ise kocaman bir hiç.
Aylar önce değişim startını verdi bu halk.
Fakat değişimin ilk harfini bile göremedi geçen zamanda.
Yine başlanılan yerde, yine aynı konular, yine başka öncelikler.
Yoruldu bu halk yoruldu, kırıldı bu halk kırıldı, küstü bu halk küstü.
Binler toplandı meydanlara, yollar inledi atılan
sloganlardan, heyecan vardı, heyecan her yürekte.
Olmadı, her defasında kazanan hep hayal kırıklığı oldu.
Kırk yıldır söylenenlerde, söyleyenlerde değişmedi.
Baskı oluşturuldu, farklılıklar seslendirildi.
Başarılamadı bugüne kadar.
Bildik çaresizlik çemberi daraldıkça daraldı, nefes bile alamayacak kadar bunaldık.
Kesilen her cezayı, layık görülen her muameleyi, yüklenilen her yükü, sorgusuz sualsiz kabullenmek artık bir tercih oldu.
Bu yüzdendir ki farklı olan, alışılmışın dışına çıkan olaylara destek veriliyor.
Bu yüzdendir ki Kıbrıs Türk Futbol Federasyonunun, Kıbrıs Futbol Federasyonu (KOP) ile yaptığı anlaşma cesur bir adım olarak destek buluyor.
Bu olay toplumun geneli tarafından kabul gördü.
Karşı duranların da haklı yönleri vardır.
Ama haklı yön varken, alternatif olmaması en büyük eksikliktir.
Daha önce de başka konularla ilgili şu düşüncemi paylaşmıştım;
Yanlış da olsa bir şeyler yapmak, hiçbir şey yapmamaktan iyidir.
Yanlışlar, eksiklikler düzeltilebilir.
Milli dava denen meselede mağdur olan sadece Kıbrıslı Türklerdir.
Bu konunun başka merkezleri olmasına rağmen bedel ödeyen her daim kuzey Kıbrıs’ta yaşayan insanlar oldu.
Kıbrıs Türk Futbol Federasyonunun ezber bozan girişimi, her türlü baskıya karşı çıkışı ve tüm üyeleriyle bir bütün olması çok önemli bir olaydır.
Siyaseti de, ülkeyi yönetenleri de gölge de bırakmıştır bu adım.
Ortaya çıkacak sonuç neler getirip neler götürecek ilerleyen zamanlarda göreceğiz.
Ama bu olayı hafife almamak gerek.
Sadece futbolla bağlı kalacak veya sadece sporu ilgilendiriyor diye düşünülmesin.
Bu olay içsel hatalardan dolayı bu noktaya geldi.
Sadece Kıbrıs konusunda değil, içsel anlamda yapıla gelmiş ve halen devam eden yanlışların faturasıdır ayni zamanda.
Hayat sadece kuzey Kıbrıs’ın sınırları dâhilinde
yaşanmıyor.
Değişmekten, adım atmaktan, imkânsızı istemekten korkmayın.
Bu korku kırk yıldır devam ediyor.
Bu korkunun kazandırdığı sadece “oturun oturduğunuz yerde” mantığı oldu.
Bir şeyler artık zorlanıyor, kabuklar çatlayıp, zincirler kırılıyor.
Zaman karşı çıkmak, yermek zamanı değildir.
Zaman, destek olmak, birlik olmak ve ortak amaçla, ortak noktada buluşma zamanıdır.