Yoldaki kan

Girne bölgesinde son bir ay içerisinde iki ölümcül motosiklet kazası meydana geldi.


Girne bölgesinde son bir ay içerisinde iki ölümcül motosiklet kazası meydana geldi. Her iki kazadan günler sonra, kaza mahallinde gördüğüm manzara beni oldukça rahatsız etti. Hayatını kaybeden motosiklet sürücülerinin kanları kazadan günler sonra hala yerde duruyordu. Kaza mahallini temizleyen yetkililerin bu ayrıntıya önem vermemiş olması anlam veremediğim bir durum. Bir ara yol üzerinde temizlenmeyen kan lekesinin “ibret olsun” diye bırakılmış olabileceğini düşündüm. Eğer öyleyse bu davranış hayatını kaybeden kişilerin yakınlarına yapılabilecek en büyük saygısızlıktır. Sebebi eğer ihmalkarlık ise, bu hatayı yapanlar sevdiği insanların kanlarını öldükten günler sonra yol üzerinde gördüklerinde ne hissedebileceklerini bir düşünsünler.
Beni rahatsız eden bu konu hakkında görüşlerini almak için Trafik Kazalarını Önleme Derneği (TKÖD) Başkanı sayın Dr. Mehmet Avcı’yı telefonla aradım. Kendisinin bu konu hakkındaki düşüncelerini sorduğumda, bana Dernek Başkanı ve Doktor olarak hem üzüldüğünü hem de çok öfkelendiğini söyledi. Dr. Mehmet Avcı’ya göre sadece kaza değil, hangi sebepten olursa olsun insan kanının yolda bırakılması bir insanlık ayıbıdır. Avcı, özellikle çocukların böyle görüntülere maruz bırakılmasının vahşete alet olmak olduğunu üzüntülü ve öfkeli bir ses tonuyla dile getirdi.
Elbette kazaların hiç olmamasını dilerim. Ancak bir kaza meydana geldiğinde yetkililerin bu ayrıntılara daha fazla dikkat etmesi gerektiğini hatırlatmak isterim.

Sıkıysa yakala
Son yıllarda hemen hemen her marketin önünde görülmeye başlayan oyuncak yakalama makinalarını (orijinal ismiyle UFO CATCHER) bilmeyen yoktur. Şahsen 1980’li yılların sonlarında karşılaştığım bu heyecan verici makinaları çok severdim. Ne yazık ki artık öyle düşünmüyorum. Geçenlerde 10 yaşlarında bir çocuğu oyuncak yakalama makinasının başında beğendiği bir oyuncağı yakalamaya çalışırken gördüm. Oyuncağı almayı denemiş, ancak başarılı olamamıştı. Belli ki son parasını da kullanmış, kocaman gözleriyle çaresizce beğendiği oyuncağa bakıyordu. Kendimden emin bir şekilde ufaklığın yanına gidip, “hangisini istiyorsun” diye sordum. Bu konuda kendime güveniyordum, çünkü hayatı boyunca defalarca bu makinayla oynamış, yüzlerce pelüş oyuncak kazanmış biriydim. Bana parmağıyla küçük, beyaz bir pelüş ayıyı gösterdi. Yakalamaya çok uygun bir yerde duruyordu. Cebimden 1 TL çıkartıp makinaya attım. Yakalama kolunu dikkatlice oyuncağın üzerine getirdim ve düğmeye bastım. Yakalama kolu oyuncağı tutmuştu, ufaklık büyük bir heyecanla bana bakıyordu. Ben de ona gülümsedim. Fakat kol yukarı doğru çıkınca pelüş oyuncak düştü. Küçük çocuğun surat ifadesi değişmişti ancak merak etmemesi gerektiğini söyledim. Cebimden 1 TL daha çıkartıp tekrar makinaya attım. Çok garipti, yine oyuncağı tutmuş ama kol yukarı çıktıktan sonra kazanacağım oyuncak yere düşüyordu. Oyuncağın yukarı hareket ederken düşmesi gayet normal bir durum, bu nasıl tuttuğunuzla ilgilidir. Zamanla bu konuda kendinizi geliştirebiliyorsunuz. Ancak o gün yakalamaya çalıştığım oyuncak, kol yukarı doğru çıkarken değil, çıkabileceği en son noktaya çıktıktan sonra düşüyordu. Artık yanımdaki çocuğu unutmuş inatla bir kez daha oynamaya karar vermiştim. Yakından incelediğimde yakalama kolu yukarı doğru yükseliyor, mekanizmanın sonuna geldiğinde tutma kolundaki tırnaklar açılıyordu. O sırada çocuğun annesi geldi. Belli ki alışveriş yaparken oynaması için çocuğunu makinanın yanına bırakmıştı. Bana sert ve yargılayıcı bir şekilde bakarak çocuğu elinden tutup yanımdan çekti. Elbette kimse çocuğunu bir yabancının yanında görmek istemez. Bu arda bir annenin 10 yaşındaki çocuğu tek başına bırakarak alışveriş yapması da bence doğru değil.

Ben ve oyuncak yakalama makinası baş başa kalmıştık. Tekrar para atıp oynamaya başladım. Bu kez amacım bir oyuncağı almak değil, sadece kolu hızlıca sağa sola oynatıp yakalama kolundaki tırnakları yakından incelemekti. O anda yakalama kolundaki bağlantıyı sağlayan vidaların fazla gevşek olduğunu fark ettim. Bu şekilde büyük ve ağır bir pelüş oyuncağı yakalamak bir kenara, yerinden bile kaldırmanız mümkün olmaz. Küçük ve hafif olanların ise, tırnakların gevşek olmasından dolayı kaldırma kolu her yukarı çıktığında sarsıntıdan düşmesi kaçınılmaz.

Elbette bu makinaları işletenler para kazanmalı. Bu tür makinalarda oyuncakları sıkışık bir halde yerleştirilerek küçük hilelerin yapılması kabul edilebilir. Ancak mekanizmaya aşırı müdahalede bulunarak bu konuda yetenekli biri bile olsanız, kazanmanızı neredeyse imkansız hale getiren bazı firmaların yaptıkları kabul edilemez.
Denetleme yapılmadığı sürece, haksız kazanç elde edenler gün geçtikçe çoğalacak…

Yer misin ? Yemez misin ?
Ülkemizde yiyecek, içecek en geniş sektörlerden biri. Hemen hemen her yerde kafe veya restoran görmek mümkün. Durum böyle olunca sunulan hizmetin ve yiyeceklerin kalitesi de değişken oluyor. Zaman zaman karnınız açken ne yiyeceğinize hemen karar vermek zor. Yine bu durumu yaşadığım bir gün ofisten ayrılıp yiyecek bir şeyler almak için yakınlardaki markete gittim. Marketin içinde küçük bir kafe vardı. Duvardaki menüyü incelediğimde tavuk şnitzel menüsünün aklıma ve mideme uygun olabileceğini düşündüm. Hem fiyatı uygundu, hem de fotoğrafta çok lezzetli görünüyordu. Yiyebilecek bir şey bulmuş olmanın mutluluğuyla oradaki yetkiliye siparişi verip, ödemeyi yaptım. Yaklaşık 15 veya 20 dakika bekledikten sonra yetkili siparişimin hazır olduğunu söyledi. Yiyeceğimi alıp masaya oturdum.

Önce kızarmış patateslerden birini alıp ağzıma attım, atmaz olaydım. Alışkın olduğumuz patates kızartması çıtır çıtır olur. Fakat benim yemeğe çalıştığım hiç de öyle değildi. Pişmemiş, yumuşak, yağlı ve üstelik sarımtırak renkteydi. Anlaşılan patatesler yeterli ısıya gelmeyen yağda kızartılmış, bununla kalmayıp yeterince kızartılmadan çıkartılmıştı. Fazla aldırış etmeden tavuk şnitzel parçalarından birine plastik çatalımı batırdım. Ne yazık ki çatal kırıldı ve çatalın ucundaki parçalar şnitzelin içinde kaldı. Hatanın bende olduğunu düşündüm. Sonuçta plastik çatal normal çatallar kadar dayanıklı değildir. “Ne olacak, alıp elime yerim” diye düşündüm. Şnitzeli elime alıp ısırdım. Isırdım ısırmasına ama bir türlü parçayı kopartamıyordum. Dışarıdan nar gibi kızarmış görünen tavuk şnitzeller aslında pişmemişti. Belli ki buzluktan yeni çıkarılmış ve yine yeterli ısıya getirilmeyen yağda kızartılmıştı.

Yemek yiyip karnımı doyurma yerine pişirme hataları konusunda fikir üretmek zorunda kalmıştım. Yine aldırmadan menünün yanında verilen salatayı yerim diye düşündüm. Ama yiyemedim. Salata için kullanılan marul ağızda tuhaf bir tat bırakıyordu. Ben de en sonunda vazgeçtim. Sakin bir şekilde yerimden kalkıp, masayı olduğu gibi bırakarak dışarı çıktım. Oradaki yetkiliye durumu anlatma ihtiyacı da duymadım.
Kalitenin düşük olmasının sebebi, orada ekmek parasını kazanabilmek için tek başına hem sipariş alan hem de siparişleri müşteriye hazırlamaya çalışan yetkili miydi? Yoksa gerekli eğitimi vermeyip, müşterilerine sundukları ürünleri kontrol etmeyen işletme sahipleri miydi? Ya da bu tarz yerleri denetlemekle yükümlü yetkililer miydi?
O gün açlığımı gidermeye odaklandığımdan bu soruların cevabını bulamadım. Ancak şimdi anladım ki, “balık baştan kokar”…

SİYASİLERDEN HAFTANIN SÖZLERİ

Siyasilere mesaj göndermektense, siyasilerin mesajlarını almayı tercih ettik, bakın ne dediler;

CTP-BG Milletvekili Birikim Özgür: 'Bütçe kazasız belasız komiteden geçirildi'

'CTP Kurultayı demokrasi örneğine dönüştü'

'Çok şükür istihdam yok'

DP-UG BG Milletvekili Zorlu Töre: “ Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Kutsaldır, egemenliğimizden taviz vermeyiz.”


UBP Milletvekili Faiz Sucuoğlu: 'İktidar gemisi su almaya devam ediyor, Allah bu gemide bulunan halkımızın yardımcısı olsun…'


TDP Milletvekili Mehmet Çakıcı: 'Garp cephesinde her şey aynı, batmaya devam ediyoruz.'

Bu haber 1264 defa okunmuştur

:

:

:

: