Dileklerimiz…

Daldığım kitabın sayfaları arasından başımı kaldırıyorum. Ne mi okuyorum. Maeve Binchy’nin “ Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler” romanını…

Daldığım kitabın sayfaları arasından başımı kaldırıyorum. Ne mi okuyorum. Maeve Binchy’nin “ Yıldızlı ve Yağmurlu Geceler” romanını… Yazarın pek çok kitabını keyifle okudum. Her zaman ağır romanlar okunmuyor. Yalnız Kadınlar Sokağı, İtalyanca Aşk Başkadır, Geri Döneceksin, Aşk Mutfakta Pişer, Ateşböceklerinin Mevsimi… Ooo yazarın okumadığım romanı kalmamış gibi…  Var var, kitabın arka sayfasına göre ben “ Hayatın Ta Kendisi Lokantası” nı okumamışım.  Hemen alıp okumalı… Yazarın dili ve anlatımı çok tatlı… Elbette çevirmen çok önemli… Neyse kitap sohbetine ara verelim isterseniz… Çünkü kitap söz konusu olunca ben kendimden geçerim de ondan.

 

Ortalık bir tuhaf… Rüzgar nereye gideceğini bilmez gibi kararsız…Gökyüzü yeryüzüne yapıştı adeta, birbirinden ayrılmıyor. Ufuk iyiden iyiye kaybolmuş… Hava iyice karardı… Uzakta bir yerlerde gök gürlüyor… Oralarda yağıyor olmalı… Ara sıra da şimşek çakıyor… Yaklaş yaklaş, haydi bize de gel…

 

Derken ilk iri damlalar… İşte toz ve toprak kokusu… Aman ne harika bir şey… Şimdi daha küçük ama daha sık damlalar… Şükürler olsun sana Tanrım!…

 

Su hayat!… Su bereket!… Su her şey demek!… Bak işte sokakta minik minik gölcükler oluştu … Hatta derecikler bile oldu, kıvrıla büküle akıyorlar… Paçaları sıvayıp tıpkı çocuk gibi içinde yalınayak oynamak vardı şimdi… Bak yine hızlandı… İnanılmaz bir süratte yağıyor… Yağmurun rüzgarla savrulan hali bir harika… Balkona çıkıp ellerimi yağmura uzatıyorum. Damlalar ellerimi, yüzümü ıslatıyor, hatta saçlarıma bile konuyor… İçim ürperiyor bir an… Ama mutluluktan…

 

Gözlerimi kapatıyorum. Bir an çooook gerilere götürüyor beni… Beş altı yaşlarında olmalıyım. Pencereden yağmuru seyrediyorum. Sonra tahta merdivenlerden usulca inip sokağa çıkıyorum. Keşke merdiven basamakları bu kadar gıcırdamasa… Annem her an duyabilir.  Kapının önünde saçaklardan süzülen yağmur sularına dalıyor gözlerim… Minicik avuçlarımda tutmaya çalıştığım damlalar, parmaklarımın arasından kayıp dirseklerime doğru süzülüyor…

 

Yağmur hafifleyince hatta dinince, küçük derelerde arkadaşlarımla oyun oynayacağım. Suların önünü kesip minicik barajlar yapacağım. Handan’ın amcasının yaptığı köprüyü sular alıp götürmüş ama… Acaba benim barajımı da yıkar mı, o çok sular… Annem görse, bu havada dışarı çıkmama izin vermez. Nazlı bir çocuğum ben… Kolayca hastalanıveriyorum…

 

Yağ yağ yağmur

Teknede hamur

Ve Allahım ver

Sicim gibi yağmur…

 

Böyle şarkılar söylerdik çocukluğumuzda… Çocukluk, yaşamımızın en güzel dilimi… Hatırlamak beni hep mutlu ediyor.

 

Komşu bahçedeki portakal, limon ve nar ağacı hayatından öyle memnun ki… Yaprakları tatlı bir yeşile büründü… Dallardan yere sular akıyor. Nar ağacındaki kıpkırmızı narlar başlarını sallıyor neşeyle…

 

Şimşekler çakıyor ardı ardına… Gökyüzü çatlarcasına gürlüyor… Hani istemiştim ya, hani yürekten dilemiştim ya! Bu kadar yürekten isteyince bütün dilekler olur diye inananlardanım ben…

 

Bestekar bile ne diyor:

“ Bu kadar yürekten çağırma beni, bir gece ansızın gelebilirim.

Beni bekliyorsan uyumamışsan, sevinçten kapında ölebilirim…

 

Sahi geçen perşembe akşamı AKM’deki Beste Yarışması gecesine katıldım. Pek çok arkadaşıma da haber verdim. Öyle nefis bir geceydi ki…  Harika şarkılar… İçe işleyen sözler, nağmeler…  Bizi kendimizden geçirdi. İki bestesi de dereceye giren gencimiz beni çok şaşırttı. İlk fırsatta onu tanımak ve sizlere tanıtmak için bir söyleşi hazırlayacağım. Şarkıları, TRT sanatçısı arkadaşıyla yorumlayan da Cem Kafkas’tı… Elbette bizim çocuğumuz, bizden biri olunca, onu dinlemek de ayrı bir zevk… Onunla bir kez daha gurur duyduk. Gönlüne ve  diline sağlık Cem…

 

Yaşamda her duygu zamana ve zemine göre özeldir elbette. Ama, dilerim, bekleyişleriniz, bekleyişlerimiz hiç boşa çıkmasın…

Bu haber 2808 defa okunmuştur

:

:

:

: