Çözüm uzakta değil, ancak hangi çözüm?

Altını çizerek tekrar etmekte yarar var



Altını çizerek tekrar etmekte yarar var: Kıbrıs sorununa çözüm sağın veya solun tekeline bırakılamayacak kadar hayati bir meseledir. Hangi siyasi partiden veya siyasi akımdan olunursa olunsun, çözüm konusunda tüm Kıbrıs Türk halkının aynı partiden, çözüm partisinden yana olma zorunluluğu vardır. Bu varoluşsal bir meseledir.

Tabii ki değişik fikirlerimiz olabilir.

Tabii ki önceliklerimiz çok ayrı; sıralamamız birbirine tezat oluşturabilir.
Çözümün ne olduğu konusunda da farklı fikirler savunabilmek mümkün tabii ki.
Ama, tüm Kıbrıs Türkü çözümden yana olmak zorundadır.

Kimsenin kimseyi ne vatan hainliği ne davadan sapma ile suçlaması döneminde değiliz. Tam aksine Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun ziyaretinde Cumhurbaşkanı Dr. Derviş Eroğlu’nun yaptığı gibi sağıyla soluyla, iktidarıyla muhalefetiyle bir araya gelebilmeyi becermeli ve ortak siyasetlerin üretilmesine fırsatlar yaratmalıyız.

“Tamam şimdi birkaç kişi bir de tabeladan ibaret siyasi oluşumları da dikkate alıp, onlara prim mi vereceğiz” diye karşı duranlar olabilir bu lafa. Doğrudur, KKTC’de siyasi parti enflasyonu var. Her üç-beş kişi neredeyse ayrı parti kurmuş durumda. Bazı partiler üstelik Kıbrıs Türk halkının refah ve mutluluğundan daha fazla “Kıbrıslı” dedikleri o uyduruk milletin, yani esasında Rumların refah ve mutluluğunu öne almakta… Herkesin bir görüşte olması mümkün değil ki, bu arkadaşlar da Kıbrıs’ta var ve onları da görmek gerekir.

Evet, ikide bir “Türkiye işgalci” veya “Ne paranı, ne askerini ne de elçini istemiyoruz” diyenler sıkıntı yaratıyor, mide bulandırıyor. Büyük çoğunluk bu arkadaşların dediklerine katılmıyoruz ama demokrasi dediğin de tam bu değil mi? İlle de hep aynı şeyi mi söyleyeceğiz? Aksine, hiç katılmadığımız halde söylenilene o sözlerin söylenmesine imkan veren ortamı korumak ve genişletmek gerekmez mi demokrasi varsa bu ülkede? Bakın Türkiye’ye! Farkımız ne? Orada birileri “tek egemen” olma kaprisinde, babalı-oğullu bir sistem kurmuşlar, hapishaneler karşıt dolu. Yine hapisteki gazeteci sayısıyla (40) ne Çin’e ne İran’a ne de başka bir “ileri demokrasiye” liderliği bırakmadı Türkiye…

Belki bir sonraki Cumhurbaşkanlığı zirvesinde Cumhurbaşkanı Eroğlu bu “aykırı” kardeşleri ve onların partilerini de davet eder, “katılımcı ve çoğulcu demokrasi” konulu dersini vermeye devam eder ilgilenenlere… Birlikten güç doğar. Evet tek kişinin karar vermesi kolaydır, katılım arttıkça uzlaşı zorlaşır. Ama karar daha sağlıklı olur.
Bakın o çok korkulan “tek egemenlik” meselesinde tüm partiler görüş birliğine varabildiler. Kolay olmadığına eminim. Ama nihayette “tek egemenlik” gibi büyük tartışma uyandırabilecek bir konu tüm katılımcıların asgari kabul edebilecekleri bir izahla kabul edilebilindi, büyük bir tartışma geride bırakılabilindi.

Elbette bu gibi uygulamalar Rum tarafındaki Ulusal Konsey gibi bazen sadece patinaj sebebi de olabilir. Hep ha babam aynı şeyleri söyleyip, aynı taleplerde ısrar edilebilinir. Demek ki sadece “meclis” ile olmuyor, siyasi irade de gerekir. Demek istediğimiz işte tam da budur: Türk tarafında çözüm için siyasi irade olmak zorundadır.

Üç aydan bu yana devam eden açıklama krizi bitecek gibi görünmese de aslında yapılanın adı konmamış bir görüşme süreci olduğunu ve tarafların açılama metninde ne olsun tartışması içerisinde BM genel sekreterinin özel temsilcisi Alexander Downer’in “yakınlaşmalar 2008-12” belgesindeki çözümlenemeyen konularda oldukça önemli yol kat ettiklerini görmek gerekir.

Ben dahil birçok kişi hep “bir açıklama için bu kadar zaman konuşuyorlarsa Kıbrıs meselesini nasıl üç ayda çözecekler” itirazında bulunduk hep. Yanılmışım ve bundan dolayı da seviniyorum. Yakınlaşmalar belgesi – ki bazı arkadaşlar yakın geçmişte, eminim iyi niyetle ama çok yakışıksız bir şekilde, Ban ki-Moon planı diye pazarlamaya çalıştılar – Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik önemli bir belge. Tamam Rum lider Nikos Anastasiades bu belgeyi kabul etmediğini söylüyor ama ne derse desin başka bir çözümün olması da mümkün değil. Açıklama belgesi bu metindeki eksik bölümlerin önemli bir bölümüne cevap oluşturacak ise görüşmeler başlayıp güvenlik ve sair çok taraflı ele alınması konular haricinde hızlı bir al-ver sürecinden sonra uluslar arası konferans sürecine girebilmemiz mümkün olacaktır. Böylece Kıbrıs sorununu mikro yaklaşımlardan ziyade bütünlüklü makro bir bakış açısıyla geride bırakarak, doğu Akdeniz’i bir barış ve istikrar platformuna döndürebilmek hayal olmaktan çıkacaktır.

Gaz ve petrol meselesi çok önemlidir. Ekonomik kriz Rum tarafını neredeyse hadım etmiştir. Uluslar arası kamuoyunda Rum kesimi giderek artan bir yalnızlığa itilmeye başlamış, Türk tarafının çözüm istenci, Ankara’nın son çözüm vurguları ses bulmaya başlamıştır. Falan filan… Bunların hepsi hikâye. Çözüm olmadan ne petrol ne gaz bir halta yarar. Ne sıvılaştırma tesisi kurmak ne de Akdeniz boyunca Yunanistan’a boru hattı çekmek kısa vadeli bir konu. Petrol rahat taşınırmış filan. Hadi canım sen de! Çıkart da göreyim. Türk tehdidi ve doğuracağı yatırım riski bir tarafa yarını belli olmayan bir adaya o büyüklükte yatırımı sadece Rusya yapar o da kendi pazarlarına alternatif doğmasın diye.

Çin’den füze sistemi almaya kalktı koca Türkiye, ABD ile neredeyse her gün dalaşıyor. Cesareti varsa Rum kesiminin Avrupa’nın ABD’nin olurunu alamayacağı ilişkilere girsin.
Demek ki neymiş? Bir taraftan ağırlığı artık kişisel temelde hissedilmeye başlanan ekonomik kriz ve krizden çıkmanın sihirli anahtarı çözüm. Rum yönetimi ilk kez karar verme durumunda ya da treni kaçıracak.

ABD Dışişleri Bakanı aradı. İngiliz Dışişleri Bakanı aradı. Türk tarafının daha önce hayal bile edilemeyen tek egemenlik gibi alanlarda büyük adımlar attığını, Downer’in ilettiği “uzlaşı” metnine evet dediğini, Rumların “evet”inin de talep edildiğini söylediler.

Anastasiades yine oyun oynuyor. Efendim “ya al ya terk et” temelli yeni ödün yazmışlar. O devir geçti, şimdi sadece “evet mi hayır mı” aşamasına gelindi.

Çözüm yakın… Belki de çok yakın. Ama hangi çözüm? Anastasiades o kararı verecek şimdi.

Bu haber 1878 defa okunmuştur
  • hangi cozum?? yani   - 23.12.2013 Kapsamli bir cozum olmasa bile, iki kesimli, iki toplumu bir kibrisin '' toprak cozumu olsun biz ona da raziyiz...

:

:

:

: