Malum 7 Şubat 2012 “operasyonu” ile ortaya çıkmıştı Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) başkanının başbakanın müsteşar yardımcısı sıfatıyla Oslo’da ve başka bir yerlerde Kürdistan İşci Partisi (PKK) çete reisleriyle görüştüğü…
Kimse yanlış anlamasın, niye görüştü falan diye sorgulama niyetim yok. Tam aksine eğer bir sorun var ise ve bu sorun halledilecek ise ya o sorun kaba güçle yok edilir veya o sorun muhatap alınır, nedenleri ortadan kaldırılır böylece sorun çözülür…
Sorun kaba güçle 30 yılda çözülememiş, yok edilememiş ise, demek ki biraz da başka metotlar denenmeli, sivil inisiyatifler yapılmalı, soruna sebep kök nedenler ortadan kaldırılarak, sicil çözümler üretilebilinmeli. Bunun için de sorunun muhatabı ile görüşmek hata falan değil. Bu görüşmenin de siyasi otorite tarafından değil ama onun direktifiyle ilgili devlet birimi tarafından yapılması gerektiği aşikâr.
Yani, PKK ile görüşmek hata değil, gereklilikti. Hata o görüşmeye başbakanın müsteşar yardımcısının katılması idi. Hele de başbakanın “PKK ile görüşüldü diyenler alçaktır, haindir” falan diye avazı çıktığı kadar bağırdığı bir dönemde Oslo sürecinin, konuşulanların, taslak anlaşmaların deşifre edilmesi, planların su yüzüne çıkması tam bir fiyasko değil de neydi?
Doğal olarak başbakanlık müsteşarının savcılarca yargı önünde haddi bildirilmesi gerekirdi, ona da yeltenildi.
Peki ne oldu?
Başbakan kendisinin hedefte olduğunu görüp hemen tam cephe savunmaya geçti, bir gecede MİT kanunu değiştirilerek MİT personelinin, eski personelinin veya devlet görevlisi olup MİT operasyonunda kullanılan kişilerin operasyon nedeniyle yargılanmalarının önü kesildi… MİT kanununun işte meşhur 26’ncı maddesi bu…
Haklı mı idi başbakan? Belli ki istihbarat vardı. Belli ki 2012 yılında artık Fethullah Gülen teşkilatının veya Hizmet teşkilatının desteğine ihtiyaç duyulmadığına, artık tek başına yettiğini, gücü paylaşmanın zaruret olmaktan çıktığını düşündü başbakan. Fethullah teşkilatı da “onu öyle demezler, keki böreği tek başına yemezler” deyip siyasi güçten nemalanmaya devam etme talebinde ısrar etmiş, MİT müsteşarı davası da “kararlı” olduğuna kanıt olarak gündeme geldi herhalde…
Öyle de ne oldu?
Geri mi durdu başbakan?
Ne müsteşarını yedirtti, ne de Gezi olaylarındaki polisini!
Eveet… Defalarca söyledi başbakan, Gezi olaylarını da ona göre Fethullahçılar ve onların katkısıyla sağlanan “dış destek” yaptı…
Geçenlerde ülkesine dönen İngiliz büyükelçisi eski Avrupa Birliği Bakanı Egemen Bağış ile AB büyükelçilerinin bir yemeğinde Bağış’ın Gezi sırasında bilmem kaç bin sandviç dağıtıldığını, bunun da dış desteği ortaya koyduğunu söyleyince “Sandviç lobisi iş başında yani” deyivermişti…
Faiz lobisi… Sandviç lobisi… Zenginler Kulübü lobisi…
Yahu bir kez de aynaya bakıp “Ben ne yapıyorum” denilebilinse ne gerek var bu “lobilere”?
Gezi olaylarının arkasında ne derece Fethullahçılar vardı? Pek yoktu aslında, ama Fethullahcılar “demokrasi ve insan hakları” talepleri açısından Gezi olayını anlamlı ve desteklenebilir buldular, AKP ve başbakan ise korkutucu bulup “baskın basanındır” tarzında ülke çapında karşı gösterilerle ve kaba polis kuvvetiyle “büyük, muktedir ve sarsılmaz” olduklarını kanıtlamaya uğraştılar.
Sonuç?
Gezi her yerde…
Şimdi rüşvet, kara para aklama, görevi süistimal ve saire bütün cerahat akıyor milletin gözleri önünde. Başbakana göre bunların arkasında da Fethullahçılar ve dış mihraklar var. Hedef Türkiye’nin istikrarı, kalkınması, İstanbul’da üçüncü hava limanı, Marmaray geçidi, üçüncü köprü falan da filan…
Birisi telif hakkını almasaydı o “Atma Recep… ” diye başlayan lafı söyleyecektim, ama olmuyor maalesef.
Şimdi Suriye sınırında silah ve mühimmat yüklü bir TIR ihbarı geliyor savcılığa. SDavcı jandarmayı da alıyor operasyon düzenliyor. TIR durduruluyor. Brandası açılıyor. Silah ve mühimmat görülüyor. Üç kişi gözaltına alınıyor. Birisi bas bas bağırıp MİT görevlisi olduğunu, İstihbarat operasyonuna müdahale edildiğini iddia ediyor. Yeni İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın emriyle vali müdahale ediyor, operasyon durdurulup, TIR serbest bırakılıyor. Müdahalede bulunan jandarma subayı sürülüyor, savcı ceza alıyor falan filan…
Ne imiş efendim? Milli İstihbarat Teşkilatı kanunun 26 maddesine göre….
Anladınız mı 26 maddenin nasıl kullanıldığını?
MİT operasyonu var. Başbakan izin vermez ise her türlü kanunsuzluğu MİT mensupları veya uygun gördüğü devlet memurları işleyebilir ve bu cürümden dolayı da hiç ceza almazlar…
Yesinler adaletini diyeceğim geliyor başbakanın üslubuyla…
Yeni İçişleri Bakanı Ala açıklamayı bastırıyor. Ne imiş efendim, bu TIR Suriyeli Türkmenlere yardım götürüyormuş, öyle silah falan da yokmuş TIR’da, iddialar yanlışmış zaten çünkü operasyon durdurulmuş, TIR yoklanamamış…
Peki, TIR’ın brandası kaldırılmış, silahlar falan görülmüş…
Önemli mi canım, bakanım Ala öyle demiyor. Ala ne demiş ise o, demokrasi işte bu kadar!
Suriye Türkmenleri de yardım falan gelmedi demişler…
Ne yani onlara yardım gitmemiş mi?
Cık… Suriye Türkmen Meclisi Başkan Yardımcı Abdullah, “Türkmenlere yardım getiren bir TIR yok” demiş. Abdullah’a göre sadece “Geçen hafta İsviçre'den içinde kıyafet olan bir TIR” gelmiş. Üstelik şimdiye kadar Türkiye Suriye’de savaşan Türkmenlere
“1 cent bile” vermemiş.
Suriye Türkmen Meclisi Başkan Yardımcısı Abdurrahman Mustafa da 'Benim böyle bir yardımla ilgili bir bilgim yok' demiş. Suriye Türkmen Hareketi Sekreteri Rami Karaali da 'Böyle bir yardımla ilgili bir bilgim yok' değerlendirmesini yapmış…
Dahası, öyle bir TIR’ın Suriye’ye geçebileceği Öncü Pınar Sınır Kapısı da Suriyeli muhaliflerin denetiminde ve onlar da Türkmenlere gönderilen yardımların geçişine izin vermiyor…
Ne yani şimdi koca bakanım Ala yalan mı söyledi?
Yooo… Efendim dış mihraklar ve yerli acenteleri bu haberlerle sanki Türkiye Al Nusra veya Al Kaide terör grubuna destek veriyor kanısı yaratıp Türkiye’nin imajını zedeliyorlarmış…
Geçen yıl yakalanan havan topu yükü kamyon ne olmuştu? O soruşturma nasıl neticelenmişti?
Haaa… MIT operasyonu bunlar, kaşıma… Örtülü operasyonlar. Her ülke yapar malum. Her ülke yapar da hani demokrasilerde “tüm hayvanlar eşittir, bazı hayvanlar daha eşit” olmazdı…
Bu daha eşitler demokrasisi ayıp olmuyor mu? Adalette 26 madde sınırı çiziyor.
Başbakan izin vermezse MIT operasyonuna inceleme falan olamaz. İşte soru şu, örtülü operasyon mu, örtülen suç mu?
Sahi hangisi?