Çözmekten çok, barışmaktır önemli olan

Hemen herkesin, hemfikir olduğu bir nokta var.

Hemen herkesin, hemfikir olduğu bir nokta var.

“Kıbrıs sorunu artık çözülmeli”.
Baskın bir plan hazırlığı mı var?
Ne fark eder ki, sonuçta iki toplumun onayı gerekli.

“Çözmekten çok, barışmaktır önemli olan” demiştim.
Ayni noktadayım.
Bu toplum bugüne kadar ki mücadelesini bir an da siler mi?
Maalesef o noktadayız.
Fakat bunun sorumlusu kesinlikle bu toplum değildir.
Bu toplumun sırtından ve acılarından sırça köşkler yaratanlardır tek sorumlu.
Bu ülke tek bir şey istedi;
Adalet ve hesap verme.

En basit olanı;
Tırnak tırnak arttırılarak, damla damla terle harmanlanarak, kurulan, geliştirilen ve beceriksizce batırılan kurumların failleri nerede?
Yok, suçlu kim belli değil.

Hesap soracak olanlar, onların durumu daha vahim.
Dokunmayalım, bize de dokunmasınlar modunda herkes.
Kıbrıslı Türklerin çözümden beklentisi, Euro’ların hava da uçuşması değil.
Hatası olanın bedel ödemesi ve gerçek anlamda adaletin bu ülkeye gelmesi içindir.
ANNAN planında %65 evet demiştik ya, bu defa “EVET” oranı sanılanın çok çok üstünde çıkacak.

Bu sonuç, sunulacak planın güzelliğinden mi?
Hayır, kuzey Kıbrıs’taki bıkmışlıktan ve çaresizlikten.
Bu şu anlama da gelmemeli;
Önümüze gelecek olan her hangi bir plana evet diyelim.
Esas tehlike tabi ki budur.

Fakat vatandaşın düşüncesinde olan;
“Hiçbir durum, bugünkünden daha kötü olamaz.”
Bunu yaratanları kutlamak lazım.

Ortak açıklamayla ilgili birçok değerlendirme ve eleştiri yapıldı.
Bir önceki yazımda da vurguladım.

Adı üstünde “MÜZAKERE”.
Karşı tarafı, sıkıştırarak, vermeden, almaya çalışarak, savaşarak kalıcı bir şey kazanılmaz.

Bu düşüncem her iki taraf için de geçerlidir.
Kuzey Kıbrıs’ta son kırk yılda yapılan yanlışlar, bu toplumu başladığı yere yeniden götürebilir.

Bu ada da nihai bir çözüm şarttır.
Söylediğim gibi kuzey Kıbrıs’tan olası bir referandum da güçlü bir “evet” çıkması sürpriz olmayacak.

Esas mesele Kıbrıs’ın güneyindedir.
Kısa bir zaman önce “Çözüm olabilir, peki barış?” başlıklı bir yazı yazmıştım.

O yazımın bir kısmını hatırlatarak devam edeyim;

“Esas mesele gerçekten istemek ve radikal adım atmak.

Aslında çözmekten çok, barışmaktır yapılması gereken.

Barış olduktan sonra zaten çözüm kendiliğinden gelir.

Geçmişten ders çıkarmak, af dilemek ve affetmek.

Bu sorunun zararı, bugüne kadar kazandırdıklarından çok.

Güney kazandı, kullandı ama artık sonuna geldi.

Bizde azınlık da olsa kazanan ve devamını isteyen bir kesim elbette var.

Söylediğim gibi barışmak çözmenin ilk adımıdır.

Kıbrıs sorunu en başta akıllarda, fikir ve düşüncelerde çözülmeli.

Bu çözüm dışarıdan değil, en başta bu ülkenin kahrını çekenler tarafından istenmeli ve uğrunda uğraş verilmeli.

Yoksa sonu yok, elli yıl daha aktör olarak değil, figüran olarak harcanır.”

Kıbrıs’ta kırk yıl daha bu düzen gitmez.

Bundan yarar sağlayan hatta bu yapıyı bizzat oluşturan “üçüncü ülkeler” şimdi devrededir.

Bu açık ve oldukça belirgin.

Peki, biz Kıbrıslılar ne yaptık?

Kırk yılda bize bırakılan çözümsüzlük mirasını bölüşmek ve ortadan kaldırmak için nasıl bir çaba gösterdik?

Geçmiş elbette parçamızdır.

Bugünümüzü yaratandır, kırk yılımızı çalandır.

Bundan hareketle geçmişi dizginlemeli ve taçlandırarak, bir kırk yılı daha heba etmemeliyiz.

Bu biz Kıbrıslıların ortak düşüncesi olmalı.


Bu haber 599 defa okunmuştur

:

:

:

: