Aşkın kimyası

Sanırım sözün bittiği yerdir AŞK ya da tam tersi sözün başladığı yer…

Sanırım sözün bittiği yerdir AŞK ya da tam tersi sözün başladığı yer… Sözün bakışlara, vücut diline dönüştüğü andır da denebilir. Söz ona gelince akan sular durur. Ne diyeceğimizi, ne söyleyeceğimizi bilemediğimiz, elimizin ayağımıza dolaştığı zamandır da… Kimseler yokken yanımızda, kocaman gülümseyişlerle  kendimizi yakaladığımız andır. Aklımızın bir karış havalarda olduğu zamandır.

 

Söylediğim hiçbir söz, aşkın tanımı değildir, biliyorum. Onu kim tanımlayabilmiş ki bu güne kadar… Bunlar sadece aşk kapıyı çalınca, insanın halleridir… Yüzyıllar boyunca ne şiirler ne romanlar yazılmış; ne filmler yapılmış hem de destansı… Boşuna mıdır Leyla Mecnunlar, Tahir ile Zühreler, Ferhat’la Şirinler…

 

Geçen akşam Cumhuriyet Bayaramı kutlamalarında TC Büyükelçiliğinin davetine ben de katılmıştım. Çok şık bir davet oldu gerçekten. Çoktandır görmediğim pek çok dostumla merhabalaşma fırsatım oldu. Bu arada Star’daki yazılarım ve Ada Sanat Programımla ilgili çok güzel yorumlar aldım, kıvanç duydum…

 

Bu arada benim tanımadığım ama benimle tanışmak isteyen pek çok kişiyle de merhabalarım oldu. Ben MERHABALARı çoooooooook seviyorum… Bir ara yanıma yaklaşan beyefendi bir kitap uzattı. Adıma imzalı hem de… Kitabın adı: AŞKIN KİMYASI… Yazarı Savaş Koç… Kitabı çok sevenler, onu yazarın elinden aldılar mı daha bir başka sevinirler.

 

Uykuya dalmadan şurasına burasına bakmadan edemiyorum. Zaten adı başlıbaşına “ Beni oku, haydi oku…” diyor. Kimyayı en iyi kim bilir, herhalde kimya okuyan biri… Sayın Koç, ODTÜ Kimya mezunu… Böyle olunca da ona kulak vermek gerek…

 

Okumaya başlıyorum. Alıp götürüyor beni… Uyku saatimi çoktan geçiriyorum ama değer… İstemeyerek elimden bırakıyorum. Sabah gözümü açar açmaz, geriye kalanını da yutarcasına okuyorum. Elimden o kadar çabuk kurtulamaz ama… Ben pek çok kitabı sonra tekrar okurum. Okurken çizerim, notlar alırım. Hatta o anki duygularımı da bulduğun her boşluğa yazmadan edemem. Ya işte böyle…

 

Yazar, aşkın kimyasına geçmeden hayata da şöyle bir göz atmış; hem de eğlenceli, şakacı bir anlatımla… Minik öykülerle de renklendirmiş. Gelin hep birlikte sayfalar arasında gezinelim…

 

Düşüncenin gücü/ farkındalık/ mutluluk/ insanın derinliklerinde madde/ insanın derinliklerinde duygular/ veeeeeeeee     AŞK…

 

Bence kitabın en vurucu noktası bu son 35 sayfa bence… İnsan şairse, insan uslanmaz bir romantikse ne yapar eder, hoşlandığı bölümleri buluverir işte… Ama bu bölümde öyle güzel ayrıntılar var ki…

 

Önce Nazım Hikmet’ten bir yazı, ardından Can Yücel’den bir şiir… Daha sonra ise yazarın aşk konusundaki görüşleri ve saptamaları yer almış. Neler mi? Gelin birlikte bir göz atalım…

 

“… Niçin birilerine aşık oluruz da, başka birilerine olmayız?

Bu bir zamanlama meselesidir. Doğru yer, doğru zaman ve kişinin biyolojik saati, yani eşref saati meselesidir.

 

Bireyler arası yakınlaşmada yaşam öyküleri de çok önemlidir. Her şeylerini anlatarak artık kendisini yakından tanıyan birisinin olduğu düşüncesi bir hoşluk oluşturur.

 

En büyük sürpriz ise karşınızdaki kişinin sizi sevdiğini anladığınızda yaşanır.

 

Aşkın önce fiziğini, ardından da kimyasını açıklıyor yazar. Yıldırım aşkı/ aşkın çekim gücü / tensel ve zihinsel uyum/ aşk molekülü… Daha neler neler…

 

Yazar kitabının sonunu şiirler “ Hayat nedir? “ ve “ İnanmak ve Yaşam” bölümleriyle noktalıyor. Teşekkürler sayın Koç… Kaleminize sağlık… Başka kitaplarda buluşmak dileğiyle….

Bu haber 2827 defa okunmuştur

:

:

:

: