18 Mart yaklaşırken…

Tarihte öyle olaylar vardır ki, unutulması asla mümkün değildir. Çanakkale destanı da işte bunların başında gelir.

Tarihte öyle olaylar vardır ki, unutulması asla mümkün değildir. Çanakkale destanı da işte bunların başında gelir.

Bütün gençlerimizin çok iyi tahlil edip gerekli dersler çıkarması gereken bu şanlı destanın yıl dönümünü idrak ettiğimiz şu günlerde bazı hatıralar naklederek bize bu günleri emanet eden ecdadımızı hayırla anıp ruhlarına Fatihalar gönderelim
Çanakkale’nin komutanlarından Mustafa Kemal ATATÜRK, şu manzarayı bize naklediyor: ”Bomba sırtı olayı (14 Mayıs 1915) çok önemli ve dünya savaş tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir olaydır. Karşılıklı siperler arası sekiz metre, yani ölüm kesin. Birinci siperdekilerin hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım hızıyla onların yerini alıyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğuk kanlılıkla biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kurşun yağmurları altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur’an-ı Kerim okuyor ve Cennet’e girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenlerse Kelime-i şahadet getiriyor ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak Cehennem gibi kaynıyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, dünyanın hiç bir askerinde bulunmayan tebrike şayan bir örnektir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale’yi kazandıran ruh bu ruhtur.”

Savaşın kıtlık getirdiği o günlerden birinde, Karavana taşıyan bir asker, omuzunda asılı kovalarla bir derenin içinden geçerken ateş açılmaya başlanıyor. Komutan sesleniyor,- oğlum koş vurulacaksın.-asker diyor ki, komutanım koşamam. Komutan ısrarla koşmasını söylüyor o ise asla koşamayacağını tekrarlıyor. Neticede arkadaşlarının olduğu yere geliyor. Komutan neden koşmadığını sorunca, ”Komutanım, taşıdığım kovalarda arkadaşlarımın yemekleri var, bakla çorbamız, bizim bu günkü yemeğimiz, başka yemeğimiz yok, koşarsam ayağım takılır belki düşerim, çorba dökülür ve arkadaşlarım aç kalır, onları aç bırakmamak için koşamadım.”
O destanın binlerce kahramanlarından biri de Koca Seyit… O meşhur mermiyi attıktan sonra. Cevat paşa diyor ki :”Aferin evladım çok büyük bir iş başardın. Seni ödüllendirmem lazım. Ne istersin ?Koca seyit, ”komutanım ben iri yapılı birisiyim. Bir ekmek bana yetmiyor mümkünse bir tane daha alabilir miyim.” Hemen emir veriliyor Seyit için bir ekmek daha verilmesi yolunda. Fakat yemek saati geldiğinde Seyit, elindeki ekmeği geri vererek diyor ki “arkadaşlarım birer ekmekle yetinirken ,ikinci ekmek benim boğazımdan geçmeyecek komutanım, ben isteğimden vaz geçiyorum.”
İşte bu destan böyle yazıldı,
Yokluklar, acılar sıkıntılar içerisinde, imanla azimle verilen mücadele ve sonunda zafer. Bu gün o zaferleri anarken bize bu zaferi armağan eden, ruhu iyi anlamalı ve gerekli dersi çıkarmalıyız. Hani şair diyor ya. ”Tarih tekerrürden ibaret derler, hiç ders alınsaydı tekerrür eder miydi.”
Çanakkale, Anadolu’nun her hanesinden bir kurbanın yattığı, Doğusuyla batısıyla kuzeyiyle güneyiyle, tek vücut olduğumuz, varlığımızın özeti olan bir yerdir. Çannakkale’yi anlamak, bu gün bize problem gibi görünen bir çok şeyin çözümü olacaktır.
Bu duygularla tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anarken, Onların aziz hatırasına kaleme lamaya çalıştığım Çanakkale destanı adlı şiirle sizleri baş başa bırakıyorum. Günleriniz hayırlı, yuvanız mutlu, gönlünüz umutlu, kazancınız bereketli olsun.

ÇANAKKALE DESTANI

Nasıl anlatılır nasıl yazılır
Bir şanlı destan var Çanakkale’de
Eksik söylerim de belki üzülür
Nice kahraman var Çanakkale’de

İşte budur gerçek aşkın manası
Sevdiğinden haber bekler sunası
Bir kuzuya kına yakmış anası
Her evden kurban var Çanakkale’de

Yaralı arslanı boğmaya gelmiş
Etinden tırnağı sağmaya gelmiş
Dağları başına yığmaya gelmiş
Koca bir cihan var Çanakkale’de

Gökler kara duman toprak kırmızı
Çırpınır ay yıldız bayrak kırmızı
Güller açmış yaprak yaprak kırmızı
Bir kutlu bostan var Çanakkale’de

Cennet-i âlâ’dan gelmiş izinler
Son çağrıyı yapıyor müezzinler
Melekler saf tutmuş bu sesi dinler
Seherde ezan var Çanakkale’de

Çeşmeler akmıyor dolu kırba yok
Kazan kaynamamış tasta çorba yok
Ayakta potin yok üstte urba yok
Yokluk var buhran var Çanakkale’de

Mehmet’in tüfeği taşa dayalı
Koynunda bir çevre iğne oyalı
Bakıp durur masum gözler hülyalı
Vuslat var hicran var Çanakkale’de

Onlar bu vatanın taze gülleri
Tetik çeker kalem tutan elleri
Tekbir alır tevhid okur dilleri
Bir nesl-i irfan var Çanakkale’de

Düşman atış menziline giriyor
Seyit son mermiyi topa sürüyor
Bir korkulu rüya sona eriyor
Azim var iman var Çanakkale’de

Nerede bir mazlum kalınca darda
Hızır hazır olup gelirmiş orda
Yetişti bir nusret bu aziz yurda
Rahmet-i Rahman var Çanakkale’de

Melekler gıptayla bakar bu hale
Canlar sebil olmuş nazlı hilale
Layıktır milletim bu istiklale
Hadim-i Kur’an var Çanakkale’de

Bu destan alemin bildiği gibi
Aynı hakikattir olduğu gibi
Gelenler gittiler geldiği gibi
Tarihe nişan var Çanakkale’de

Doğudan batıya burda gör beni
Kefenim yok gömleğime sar beni
El ne bilsin şu toprağa sor beni
Maşeri vicdan var Çanakkale’de

Boğazın suları sahili yıkar
Her bahar gelende çiçekler çıkar
Nerenin gülleri böyle hoş kokar
Cennet’e bürhan var Çanakkale’de

Bu haber 227 defa okunmuştur

:

:

:

: