Geçtiğimiz günlerde 141 bürokratın atıl durumda olduğu haberi yayınlandı (http://www.kibrisgazetesi.com/?p=337262). Bu habere göre memurların üçlü kararname denilen sistemle üst görevlere atanması ve daha sonra görevden alınması ile boşta kalan kimselerden oluşan müşavir ordusunun, 2014 yılı için vergi mükelleflerine ortalama maliyetinin 12 milyon TL civarında olacağı tahmin ediliyor. Cumhuriyetçi Türk Partisi-Birleşik Güçler (CTP-BG) - Demokrat Parti Ulusal Güçler (DPUG) koalisyonu kurulduğu gün 108 olan müşavir sayısı, Şubat 2014 tarihi itibarıyla 141’e yükseldi. 6 bin 500 ile 8 bin TL arasında maaşları bulunan ve üst düzey memurların açığa alınmasıyla oluşan müşavirlerin, vergi mükelleflerine ortalama maliyetinin yılda 10-12 milyon TL civarında olduğu tahmin ediliyor.
Anavatandan gelen ve toplumdan toplanan vergilerle karşılığında hiç bir emek ortaya koymadan müşavirlerin avantadan para almasına göz yuman ve bunlar için hiç bir öngörüsü olmayan gelmiş ve geçmiş tüm anlayışların kamu reformundan bahsetmesi bir nevi toplumla alay etmek anlamına gelmektedir.
Aylarca ucuz cesurluk yaparak 366 kişinin durdurulması veya durdurulmaması yönünde tartışmalara tanık olduk. Ancak, bu tartışmalar kaliteli kamu hizmeti ve verimlilik açısından hiç yapılmadı. Teknik olarak iflas durumda olup Türkiye’nin katkıları ile ayakta duran bir ülkede 141 müşavirin avantadan para almasına ne iktidar partileri ne muhalefet ne de başka kesimlerden ciddi eleştiri gelmedi.
İflas etmiş bir ülkenin böyle bir lüksü var mıdır? Maddi imkansızlıklar nedeniyle akaryakıt, gaz ve elektrik zamlarını toplumun sırtına yükleyen gelmiş ve geçmiş tüm iktidarların bu 141 müşavirin toplam maliyetinin özellikle sendikaların göç yasası olarak adlandırılan ilgili yasaya göre yaklaşık 1000 yeni çalışanın maliyetine tekabül ettiğinin farkında olmamaları mümkün değildir.
Peki kamu reformu neden gereklidir? Neden yapılmalıdır? Elbette vatandaşa en kaliteli hizmeti sunmak ve toplumsal tüm kaynakları en verimli ve etkin bir şekilde kullanmak için kamu reformu gereklidir. Bunu başarmanın ise en başta geleni tüm kaynaklarımızı (müşavirler dahil) toplumun faydasına en rasyonel şekilde kullanmaktan geçer. Bunun için ise gerçek anlamda şeffaflık ve güçlü bir mali, idari ve yargısal denetime tabi olan hesap verebilirlik gereklidir.
BU SEBEPLERDEN ÖTÜRÜ BU HÜKÜMET DE GEÇMİŞ HÜKÜMETLER GİBİ KAMU REFORMU NOKTASINDA SAMİMİYETSİZ VE GÖNLÜKSÜZDÜR.
Kamu reformu başta olmak üzere siyasi iktidarlar statükoyu değiştirmek yerine toplumun gerçek gündemi ile ilişkisi olmayan ve hiçbir şekilde fincancı katırlarını ürkütmeyecek yasaları meclisten geçirmektedirler. Şöyle ki, vaat ettikleri onlarca yasa arasında mevcut hükümet döneminde sadece iki yasa meclisten geçti. Oysa, hükümet programı ile vaat ettikleri kamu reformu, anayasa, siyasi partiler yasası, faiz yasası, icra-iflas, Sayıştay, Ombudsman gibi ONLARCA düzenlemeler gündeme bile getirilmedi. Peki dünkü ve bugünkü hükümetler toplumun gerçek gündeminden neden uzak durmaktadırlar? Bunun yanıtı açık ve nettir. Birincisi, bu konular başta sendikalar olmak üzere statükonun tepkisine yol açacağı için hem hükümet hem de muhalefet partileri siyaseten zarar görmekten korkmaktadırlar. İkincisi ise, mevcut sistem siyasilere güç kullanma, popülizm yapma ve hesap vermememe imkanı yaratmaktadır. Eğer yapısal reform yapıp şeffaf ve hesap verebilir bir sistem kurarlarsa sahip oldukları gücü kaybetmekten, yanlışları için hesap vermekten ve bugün kendilerine el pençe divan duranların ortadan kaybolacaklarından
korkmaktadırlar.
DOLAYISI İLE, İKTİDARA GELMEK İÇİN SİYASİLERİN YAPTIĞI ADİ TENCEREYİ SATMAK İÇİN SOKAK PAZARLAMACILARININ YAPTIĞINDAN FARKSIZDIR.