Genel sekreter devreye mi giriyor?

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu Pazar sabahı New York’a gitmek üzere adadan ayrıldı. Pazartesi öğleden sonra Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban ki-Moon ile görüşecek.

Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu Pazar sabahı New York’a gitmek üzere adadan ayrıldı. Pazartesi öğleden sonra Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban ki-Moon ile görüşecek.

Görüşme ne kadar sürer, ne ikram edilir gibi konuları es geçeli, ne konuşulacağa gelelim. Kıbrıs konusunu yakından takip eden birçok uzman Eroğlu-Genel Sekreter görüşmesinde ne konuşulduğu veya ne konuşulmadığından ziyade davetin kendisi ve zamanlamasın nemli olduğunun altını çiziyorlar.

Niye zamanlama önemli?
Daha on gün önce Rum lider Nikos Anastasiades ile Brüksel’de Avrupa Birliği-Afrika zirvesi sırasında görüşmüştü genel sekreter. O görüşmede Anastasiades bilindik pozisyonunu tekrarlamış, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve AB müktesebatı çerçevesinde çözüm istediğini, daimi veya geçici deregasyonlar istemediğini falan söylemiş.

Genel sekreter veya Birleşmiş Milletler kaynakları açıklamadı bunları. Bizzat Anastasiades söyledi basın mensuplarına.

Peki genel sekreter ne dedi? Genel sekreterin güncel konularda söylediği pek bir şey olmadı ama sürecin bir türlü başlayamamasına, başladığından bu yana da doğru dürüst ilerleyemeyişine ışık tutacak – Rum tarafını da ayağa kaldıran – bir cümlelik açıklama yapıverdi. Sürecin Rum tarafının Avrupa Birliği dönem başkanlığı, sonrasındaki “Rum toplumundaki başkanlık seçimi” ve akabinde gelen ekonomik kriz nedenleriyle bir türlü başlayamadığını söyleyiverdi. Doğal olarak da kıyamet koptu.
Ne kıyameti mi?

Hani Kıbrıs Rumlarının bir takıntısı var ya, Kıbrıs Cumhuriyeti… Hani o Tasos Papadopulos’un “Devletin cumhurbaşkanı olarak geldim, toplum lideri olarak gidemem” dediği statü takıntısı var ya… İşte tam da o nedenlerden Rum tarafı ayağa kalktı. Dışişleri Bakanı Ioanis Kassulides genel sekretere BM üyeleri kimlerdir, Kıbrıs ne zaman Birleşmiş Milletler üyesi oldu falan dersi verirken, tüm partiler de bir fincan suda fırtınalar yaratma yarışına girdiler.

Kıbrıs sorununun esas boyutu da zaten o değil mi? Bazı dar kafalılar meseleyi Rumların gözlüğüyle bir müdahale, istila ve devam eden Türk işgali olarak görebilir. Bazı kendini bilmezler meseleyi sadece toprak, mülk konusu da farz edebilir; Maraş’ın verilmesiyle bir olay olacağını düşünebilirler.

Kıbrıs sorunu nedir? Doğrusu yaşayanların bile sorunun ne olduğunu unutmaları bir yandan oldukça üzücü bir durum, diğer yandan çözüm için gerekli bağışlayıcı bir yaklaşımı mümkün kılan bir gelişme. Kıbrıs meselesi bir egemenlik ve güç paylaşımı konusudur. Rumlar ortaklık cumhuriyeti kurulduğu günden itibaren Cumhuriyette ve Cumhuriyetin egemenliğinde Türk ortaklığına katlanamadılar, ne egemenliği ne de yönetimi Türklerle paylaşmaya razı olamadılar.

Veto yetkisini, ayrı belediyeleri ve saire iptal etme diye başlayan anayasa tadilatı talepleriyle gelişen bu durum Diegenis emrindeki Akritas ve benzeri planlamalarla Kıbrıs Türkünü toptan imha teşebbüsüne kadar götürülmüş, insanlık suçu tahayyüller ve uygulamalar soğuk kanla yürütülmüştür. Kıbrıs Türk mebuslarının Temsilciler Meclisi’nden kovulmalarını unutmamak lazım. “Barışçı” Glafkos Klerides (o zaman meclis başkanıydı) tarafından kovulmalarını birinci elden rahmetli Osman Örek’ten bizzat dinlemiştim bir zamanlar. Bunları ve benzer ibretlik anlatımları dinleyince çapraz oy gibi “tek millet devşirme” egzersizlerine karşı durmanın vazife olduğu apaçık ortaya çıkıyor.
Doğu Akdeniz Üniversitesi’nden sevgili Ahmet Sözen hocanın ve arkadaşlarının çalışmaları açıkça ortaya koyuyor ki Kıbrıs Türkü çok yüksek bir oranda federal çözümü talep ediyor. Ancak, birinci tercihi federasyon mu? Hayır. Kıbrıs Türklerinin birincil tercihi iki ayrı devletli çözüm. Bu da doğal değil mi? İkinci tercihi Kıbrıs Türklerinin federasyon. Statükonun devamı ise ancak üçüncü tercih. Üniter devlet, yani Kıbrıs Cumhuriyeti veya benzeri bir formül ise en son tercihi Kıbrıs Türkünün. Sözen ve arkadaşları sormadı ama ben cevabı biliyorum, Türkiye’ye bağlanmak ise tercihleri arasında üniter devletten de sonra gelir Kıbrıs Türkünün.
Yine aynı araştırmalar Kıbrıs Rumlarının birincil tercihi üniter devlet olduğu görülüyor. Bu ne demek? Rumlar Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamını, Türk azınlığının Rum idaresinde yaşamasını istiyorlar. İkincil tercihleri statükonun devamı. Yani, onlar devlet, Türkler ise devletsiz, dünyadan kopuk mevcut statükoya mahkum. Ancak üçüncü tercihleri, yani kerhen federasyon diyor Rumlar. İki ayrı devlet ise onlar için son tercih.

Bu araştırmalar da açıkça gösteriyor ki iki halkın ilk tercihi olmasa da federasyon mevcut durumda en yaygın desteği alabilecek tek çözüm.
Ancak, federasyon görüşmeleri de bir türlü ilerleyemiyor. Rumlar ne egemenliği ne de güç paylaşımını kabul edebildiler, detaylara, nüanslara gömülüp görüşme gemisini zaman buzdağına doğru ilerletmeye ısrar ediyorlar.
Kırım meselesi, doğu Akdeniz hidrokarbon zenginlikleri, Batı medeniyetinin Kıbrıs ve İsrail hidrokarbon zenginliğine yaşamsal muhtaçlığı, Kıbrıs meselesinin NATO-AB güvenlik işbirliğine vurmakta olduğu ağır darbeler bugün ABD, İngiltere ve onların da teşvikiyle Birleşmiş Milletler genel sekreterliğinin Kıbrıs sorununa ilgisini anlamayı kolaylaştırıyor.
Peki bu durum çözümü kolaylaştırabilir mi? Elbette ki büyük katkı koyabilir ancak Rusya faktörünü ve Rusya’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi olduğu gerçeğini de unutmamak lazım.
Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu genel sekreterle yapacağı görüşmede elbette ki bu çerçevenin farkında olarak Rum tarafının ayak sürümesinden, görüşmeleri “görüşürmüş gibi” bir havada tavsatmakta olduğundan şikâyet edip, görüşmelerin hızlanması için destek talep edecektir.
Bu süreç elbette ki “Kıbrıslılar tarafından Kıbrıs için” bir süreçtir ancak dış etken olmadan yürütülebilmesi az önce de izah etmeye çalıştığım sebeplerden mümkün değildir. Kendi başlarına bırakılmaları durumunda Kıbrıs Rumları “alacak bir şey göremedikleri” görüşme sürecini sadece Kıbrıs Türklerini zamanla kendilerine mahkûm ettirecek bir oyalama taktiği olarak görmeye devam edeceklerdir. Tıpkı 50 yıldır yaptıkları gibi.
Genel sekreter Ban ki-Moon devreye mi giriyor? Göründüğü kadarıyla evet.


Bu haber 1904 defa okunmuştur

:

:

:

: