Kıbrıs sorunu Ankara’da nerede?

Önceki yazımda Güney Kıbrıs’ın temel yaklaşımlarını irdeledik, Kıbrıs sorunun çözümüne olan vurdumduymazlıklarının nedenlerini sıralamıştık.

Önceki yazımda Güney Kıbrıs’ın temel yaklaşımlarını irdeledik, Kıbrıs sorunun çözümüne olan vurdumduymazlıklarının nedenlerini sıralamıştık.
Kıbrıs sorununa etken olan diğer büyük aktör, Türkiye Cumhuriyeti, son 15 yılda Kıbrıs konusunda çok ciddi gel-gitler yaşayan politikalar izlediğini görebiliyoruz.
Bu politikalar öyle veya böyle Kıbrıs’ta bir anlaşmaya doğru herhangi bir belirgin katkı koymazken, Türkiye’nin iç ve dış politikalarına ya katkı koyabilmek için, ya da engel olmamak için o kadar şekil değiştirmiştir ki, şu anda Türkiye’nin Kıbrıs’ta ne zaman, nasıl ve niye bir çözüm planında etken olacağı çok da net görülmüyor.
Uzunca bir süre Türkiye’nin AB yolculuğunda Kıbrıs sorunu aşılması gereken bir kademe olarak gösterilmişse de, hiç bir zaman Kıbrıs sorunu Türkiye-AB adaylık sürecinde ne birinci etken, ne de birinci engel olmuştur!
Şöyle ki, sihirli bir politika bugün Kıbrıs sorununu çözer ve Türkiye –AB uyum sürecindeki Kıbrıs ile ilgili şerhler kalksa bile, Türkiye’nin üstesinden gelmesi gereken daha bir sürü başlık var! Sahi ne kadar? 30 kusur başlıktan sadece birkaçı başarılı olarak mı tamamlanmıştı?
Ankara bu günlerde AB adaylık yükümlülüklerini çok da öncelikli görmüyor olmalı ki, bu başlıklardaki asgari gereksinmeleri yerine getirmek için hiç de aceleci değil görüntüsü veriyor!
İnsan hakları ihlal davaları konusunda Rusya Federasyonu ile birinciliğe yarışıyor! Hukuk, adalet, özgürlükler ile ilgili konuları AB çizgilerinden farklı ve kendine has yorumlar ile yönetiyor Ankara hükümetleri.
Ekonomide yaygın refah ve iyileştirilmiş kamu hizmetleri gayretleri ile hem destekçi sermaye guruplarına, hem de genelde seçmenlere doğrudan katkılar sağlayarak, kısmen başarılı kısmen populist uygulamalar öncelikleri olmuş hükümet edenlerin.
Kendini Ortadoğunun, kod adı Arap Baharı olan ateş çemberi içinde bulan Türkiye, doğusu ve güneyindeki sınırlarının her iki tarafındaki sorunları yine kendine has bir sentezle yönetmeye çalışırken, bu sıcak ve riskli tehditler, Kıbrıs sorununa olan ilgisini oldukça geri sıralara itmiş olmalı.
Bu ateş çemberi içindeki diğer güçlerle ve komşularla önceleri olduğu iddia edilen sıfır sorun hedefi bir gerilim ve çatışma yoyosuna dönüşürken, AB’yi, İsrail’i, NATO’yu ve değişen sınır ve egemenliklerin yarattığı yeni komşularını bir kazanda yoğurmaya çalışan Türkiye için, Kıbrıs sorunu şu anda ne bir öncelik, ne de bir engel!
Türkiye Doğuya mı kayıyor, yoksa Batıyı Doğuya mı taşıyor belirlenmeden Kıbrıs sorununa teamülden öte ilgi göstermesini beklemek gerçekçi mi?
Ayrıca son 15 yılda KKTC’nin Türkiye ile olan ilişkileri, KKTC’de Türkiye’ye en üst düzeyde bağımlı bir devlet ve ekonomi yaratırken, Kuzey Kıbrıs’ın en kapsamlı ve stratejik yatırımları ve yatırımcıları Türkiye menşei taşıyanlara dönüşerek, Ankara’ya Kuzey Kıbrıs ve Kıbrıs sorunu ile ilgili psikolojik rahatlama yaratmıştır.
Yani buyrun siz değerlendirin, niye Ankara bugün aman aman bir çözüm istesin veya bir çözüm için hamleler yapsın?
Kıbrıs ve bölgedeki Doğalgaz rezervlerinin pazarlara taşınması avantajını çok da Kıbrıs sorununun çözümüne endekslemek acaba gerçekçi mi?
Dünya enerji üretimi ve yönetimine etken olanların bu konudaki planlarının Türkiye’nin ihtiyacı ve iştahı ile ne kadar örtüşecek? Bu olgu Kıbrıs sorununu doğrudan mı şekillendirecek, yoksa teyet mi geçecek?
Bir sonraki yazıda KKTC, Kıbrıslı Türkler, Kuzey Kıbrıs’taki insanlar ve kurumlar, Kıbrıs Sorunu ile ilgili çemberin neresinde durduklarını yorumlarız.


Bu haber 387 defa okunmuştur

:

:

:

: