“TÜRKİYE, GÜNEY’E TAVİZ VERMEZ”

Prof. Dr. Ata Atun, Türkiye tarihinde hiçbir liderin Rumlardan yana tavır sergilemediğini vurguladı

Nupelda KARABUĞDAY

Prof. Dr. Ata Atun, Türkiye tarihinde hiçbir liderin Rumlardan yana tavır sergilemediğini vurguladı

Cumhurbaşkanlığı Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ata Atun Kıbrıs sorununda geçmişten bugüne gelinen aşamayı değerlendirdi. Türk tarafı ile Rum tarafının arasında geçen 50 yıllık Kıbrıs meselesini masaya yatıran Atun, Kıbrıs’ta bulunan doğalgaz konusunda Amerika’nın girişimleri ilgili de açıklamalarda bulundu. Amerika’nın derdinin doğalgaz olduğunu söyleyen Atun, ülkenin Kıbrıs sorununun çözümünü bu yüzden istediğini savundu. Rum Yönetimi Başkanı Nikos Anastasiadis’in Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’na baskı yapabileceği düşüncesiyle Türkiye Cumhuriyeti (TC) Başbakanı Erdoğan’a yakınlık gösterdiğini belirten Atun, “Anastasiadis yanılıyor, Türkiye tarihinde hiçbir lider Kıbrıs konusunda Güney’e taviz vermemiştir” sözlerini kaydetti. Rumların yıllar önce Girit’te yaptıklarının aynısını şimdi yeniden yaptıklarını belirten Atun, o tarihlerde de Türkleri kandırarak Girit’in bağımsızlığını ilan ettiklerini aktardı. Rumların ilan ettiği münhasır ekonomik bölgenin deniz hukukuna göre yasal olmadığını ifade eden Atun, “Rumların münhasır ekonomik bölgesinin geçerli olması için Mısır’la, İsrail’le, Lübnan’la, Suriye ile ve de KKTC ile anlaşma yapması gerekiyor” dedi. Türkiye’de yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili de açıklamalar yapan Ata Atun, mevcut Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıs sorununa bakış açısı ve ideolojisini bildiği için kendisinin Cumhurbaşkanlığına seçilmesini istediğini anlattı.

“GİRİT’TE YAPTIKLARINI ŞİMDİ DE YAPIYORLAR”

Ada TV’de Nihan Yücel’in konuğu olan Prof. Dr. Ata Atun’un röportajından öne çıkan detaylar şu şekilde; “Görüşmeler çok güzel gitmiyor, hızla çıkmaza gidiyor. Görüşmelerin yanında giden olaylar çıkmazı tetikliyor. Rumlar her yönden Türk tarafına saldırmayı meslek edinmişler, aynen Girit’te yaptıklarını yapıyorlar. Senaryonun tıpa tıp aynı olduğunu sadece oyuncuların değiştiğini görüyoruz. O dönemde Avrupa’nın güçlü devletleri, Rusya, Alman ve Avusturya, İngiltere, Fransa, İtalya devletleri Abdulaziz’e diyorlar ki Girit’in tarihi Yunanistan ile ilişkili ve büyük bir huzursuzluk var, Türk olmayanlar Türk askerinden korkuyorlar siz Türk askerini çekin, biz kendi gücümüzü gönderelim, adaya barış gelecek diyorlar. O dönemde Osmanlı’nın zayıf dönemi ve baskılar yüzünden kabul eder. Osmanlı ordusunu geri çeker, bu ülkeler kendi askerini limana gönderirler. Ve bu ülkelerin tavsiyesi üzerine Girit’e vali olur Yunan Kralı’nın damadı getirilir. 3 ay sonra Girit’te Türk kalmaz. Sonra da Girit kopuş sürecine girer. 1896’da da Girit bağımsızlığını ilan eder. Buradaki sistemin aynısı. Onlar da Türklere saldırmışlardır, Türkleri eziyet edip öldürmüşlerdir. Girit o gün bugündür Yunan oldu. Makarios’un kafasındaki de oydu. Yeni yeni belgeler çıkıyor ortaya. Makarios, 1960’ta diyor ki Türklere verilen hakla fazladır, 13 madde kaldırılmalı bunun için de silahlı güç gerekir, Türklere saldırmak lazım diyor röportajında.

“ASKERİ MÜDAHALEDEN KURTULMAK İSTEDİLER”

“Papadopulos ilan ettikleri münhasır ekonomik bölgenin yasal olmadığını biliyordu. Korsanlık yaptıklarını biliyordu. Türkiye’nin askeri müdahalesinden kurtulmak için Amerikan kökenli şirketi buraya getirmek istedi. Amerika’ya Türkiye saldırırsa ikisi karşı karşıya kalsın kendisi çekilsin diye istedi. Noble üçüncü dikte bir şirket. Bütün yatırımı Azerbaycan’da. Hiçbir yerde başarısı da yok. Yönetim kurulunda 3 tane Yunanlı var. Noble’a dediler ki biz size arama hakkı verelim buna karşı siz vergiden muaf olacaksınız 10 yıl Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ne vergi vermeyeceksiniz ve çıkan petrolün yüzde 90’ı sizin 10’u bizim dedi Papadopulos. Bu şekilde geldi Noble oraya. Başka şirketler gelmedi gerekçeleri var, petrol şirketleri sorunlu yerlere yatırım yapmazlar. Çünkü yatırımı çok pahalıdır. Bir deneme kuyusu 150 milyon dolardır. Doğalgazın daha çıkmadan evvel hazırlığı en az 600 milyon dolarlık yatırımdır. KKTC’nin bütçesi ile kıyasladığın vakit büyük bir paraya mal oluyor. Bu nedenle de sorunlu bölgelere asla yatırım yapmazlar o yüzden büyük şirketlerin hiçbiri gelmedi. Nerede uyduruk şirketler varsa onlar geldi. Bir de İsrail’in Delek şirketi geldi. “

“MÜNHASIR EKONOMİK BÖLGE YASAL DEĞİL”

“Noble, Kıbrıs’a geldiği vakit doğrudan doğruya Türkiye, Amerikan malına müdahale edeceği için Papadopulos da ikisinin karşı karşıya kalmasını istedi. Delek’le yaptıkları anlaşmada da yüzde 40’ını Delek, yüzde 60’ı İsrail’e kalacak. O taraftan İsrail devleti yüzde 60’ı benim, diğer taraftan Rum yüzde 10’u benim yeter ki sen gel diyor. 1958’lere kadar İngilizlerin deniz hukuku geçerliydi. Bütün dünya ülkeleri buna göre uyguluyordu. 58’de sonra adaların münhasır ekonomik bölge olmayacağı belirlendi. 1982’de de Cenevre’de 3. Deniz hukuku yapıldı. Burada adaların kıta sahanlığı hakkı olacağını verdiler. Türkiye ve Amerika bunu imzalamadı. Yunanistan, Ege’de ege adalarının kıta sahanlığı olduğunu söyledi, Türkiye de savaş nedeni ilan etti bunu. O gün bugündür Yunanistan ile Türkiye arasında ege sorunu var. Deniz hukukuna göre münhasır ekonomik bölge ilan ettiğiniz vakit tüm komşularınızla anlaşma yapmak zorundasınız ya dakarşılıklı devlet başkanları anlaşma imzalayacak. Rumların münhasır ekonomik bölgesinin geçerli olması için Mısır’la, İsrail’le, Lübnan’la, Suriye ile ve de KKTC ile anlaşma yapması gerekiyor. Bu anlaşma olmadığı sürece o münhasır ekonomik bölgeler yasal değildir. “

“3. DENİZ HUKUKU’NA UYULMADI”

Birinci deniz hukuku imzalandıktan sonra Girit’in doğusunda bir alanda 1960’larda bir petrol şirketine arama izni verildi. Türkiye bunu ancak münhasır ekonomik bölge kendisine ait olduğu için verdi. ABD zaman zaman Rumlara der ki, sorunu çözmeden doğalgazı satamazsınız der. Satır aralarında bunları görürsünüz. Sırf deniz hukuku meselesinden dolayıdır. Doğalgaz ve petrol Amerika’nın ilgi sahası, kıymetli madenler Çin’in, silah satışı Rusya’nın ilgi sahası. Doğalgaz Amerika’nın kendi ilgi sahasına girdiği için bir şekilde Kıbrıs sorununun çözümünü istiyor. Amerika’nın asıl hedefi bir çözüm olsun, bıktım usandım, çünkü benim kontrolümde olacak mantığıdır.

“İYİ Kİ RUM, ANNAN PLANI’NA HAYIR DEDİ”

“Annan Planı kabul edilseydi Kıbrıs Türk tarafı, Birleşik Federal Kıbrıs Cumhuriyeti adı altında AB’ye girmiş olacaktı ve ada da Türkiye’den kopartılmış olacaktı. Garanti anlaşmalarına aykırı olarak, Türk askerinin de alay sınırlarından dışarı çıkması için 15 gün öncesinden izin alması gerekiyordu. Tüfek için izin gerekiyordu. Askerin manevrası o kadar kısıtlanmıştı ki ha vardı, ha yoktu. Kıbrıslı Türklerin hakları fazla gibi gözüküyordu ama hiçbir hakları yoktu. Kıbrıslı Rumlar iade edilmiş yerlere yerleşmiş oluyordu 60 bin Rum da kağıt üstündeki sınırlarımız içerisine gelip yerleşmiş olacaktı. Girne’de örneğin Çatalköy Belediye Başkanı Rum olabilirdi. Muhtarı Rum olabilirdi. Bizim meclisimizde Rum milletvekilleri de olabilirdi. Bizim aleyhimize olan plandı. İyi ki Rumlar hayır dediler.”

“RUMLAR BİZİ İSYANCI OLARAK TANITTI”

AB’nin Türkleri yok kabul etmesinin nedeni bir Kıbrıslı Rumlar iki Rumlar bizi adada isyancı toplum olarak tanıdılar. Muhatap aldıkları anda bizi Rumlarla eşit seviyeye getirecekleri için istemiyorlar. Annan Planı’ndan sonra lütfettiler bizim oraya giden temsilcilerimize oda verdiler. Daha evvel Avrupa Parlamentosu’nda her katta pastaneler var, bizim milletvekillerimiz giderdi kafeteryada belli bir köşede oturur ve gelen gidenlerle orada konuşurlardı. Bu kadar aşağılanmıştık. Şimdi yine aynı konumdayız. Güya parlamentonun salonuna girip dinleyebiliyoruz ama konuşma hakkımız yok. Seyirci gibi. AB’nin bu davranışı çok ayıp. Hiç yakışmıyor AB’ye.

“AB ADALETSİZCE DAVRANIYOR”
AB üçlü ayak üzerine kurulmuştur. İnsan hakları vardır, yargı vardır. Ancak ne insan haklarında ne de yargıda bize adil davranmıyorlar. AB Mahkemesi’ni görüyoruz bu konuda tam bir yüz karasıdır. Öyle bir karar aldılar ki Kıbrıslı Türkler, Güney’le ilgili sorunlarını Güney’de çözmeden AİHM’e gidemiyorlar. Rum tarafındaki mahkeme yıllar sonrasına gün veriyor. Hiçbir dava bitmiyor. 

ERDOĞAN’IN BELÇİKA MODELİ

“Anastasiadis’in açıklamalarını tam anlamak için 2002’ye gitmek gerekiyor. 2002’de seçimler yapılmış AKP hükümeti iktidara gelmişti. Erdoğan, o dönemde Belçika modelini örnek göstermişti. Federasyondan bahsetmişti. Sonra gün geçtikçe bunları biraz daha ileri götürmeye başladı. Ancak o dönem Rauf bey ile araları çok iyi olmamaya başladı. Örtüşmeyen politikalar oluştu. 2005 yılı da Rauf beyin seçimlere girmemesi ile sonuçlandı. AKP hükümetinin Kıbrıs’a bakış açısının farklı olduğu, Birleşik Kıbrıs istiyoruz söylemleri Talat’ın seçimiyle sonuçlandı. Bu dönemde Anastasiadis, DİSİ’nin başkanı muhalefetin lideri, biz federasyon kuracaksak çok gevşek olmalı, biz Kıbrıslı Türklerin maaşlarını ödemek istemiyoruz demişti. Eski eserler, çevre ve suçlular konusunda işbirliği olsun, gerisi herkes kendi tarafında ne yapıyorsa yapsın demişti. Bu söylem, 2004’teki seçime de yansıdı Rum tarafında. Bu söylemlerini Anastasiadis devam ettirdi. Ta ki o sihirli koltuğa kadar. O koltuğa oturduktan sonra hanyayı Konya’yı gördü. Anladı ki Kıbrıs’ın çözümü konusunda kendisinin hiçbir yetkisi yok. Ulusal konsey var yanında, o konsey ne derse yapmak zorunda. Yapmadığı takdirde kilise aforoz ediyor. Ulusal konseyde eski cumhurbaşkanları, Rum Milli Muhafız Ordusu Komutanı, meclisteki siyasi partilerin liderleri var.”

“EROĞLU HARP DÖNEMİNİ İYİ BİLİYOR”

“Anastasiadis başkan olduğu vakit kendisinin karar veremeyeceğini anladı. Eroğlu ile sıkışıp “tamam be Derviş hadi kuralım” diyemeyeceğini öğrendi. Bu yüzden yanına destek istiyor. Destek yalnızca Türkiye’den Türklerden gelebilir destek. Cumhurbaşkanımızdan destek alamaz çünkü Cumhurbaşkanımız 63’ü 74’ü birebir yaşadı. Yoklukları, ilaçsızlıkları, hastanesizlikleri, yaralıları doktor olarak yaşadığı için geçmişi hepimizden daha iyi biliyor. Anastasiadis kendisinden Derviş Bey’e bu konuda yardım olmayacağını çok iyi biliyor. Eroğlu’na konuyla ilgili baskı yapacak tek isim de Türkiye olduğu için Erdoğan’a yönelebilir. “

“ERDOĞAN CUMHURBAŞKANI SEÇİLMELİ”

“Ben Kıbrıs siyaseti ile ilgili görüşlerini çok iyi bildiğim için bildiğim isim olan Erdoğan’ın yeniden Cumhurbaşkanlığı’nda seçilmesini isterdim. Ekmeleddin veya Demirtaş’ı tanımıyoruz. Onların Kıbrıs siyasetinde ne yapacağını bilmiyoruz. Onların askerle olan ilişkilerini de bilmiyoruz. Şuan Erdoğan askeri de kontrol eden biri, Kıbrıs’ta barış isteyen biri. Kendilerini de bu yüzden desteklediklerini düşünüyorum. Anastasiadis Kıbrıs konusunda taviz verileceğini zannediyor Erdoğan tarafından, ancak yanılıyor. Türkiye tarihinde hiçbir lider Kıbrıs konusunda taviz vermemiştir.”
Bu haber 389 defa okunmuştur
  • President? Dobra  Londra - 28.07.2014 Can a thief be a President of the Turkish Republic? Have Turks no morals? How low can you sink?
  • kağan   - 28.07.2014 rumun 'anti türk' propogandası her zaman her koldan devam edecektir.içimizde dolaşan bir çok 'hristiyan misyoner' var yehova şahitliği altında.bir çok gencimizi fikrini çeldiler.taktik içerden veya dışardan kaleyi fethetmektir.çok dikkatli olmalıyız.maalesef makam satmaktan vakit bulamayan bazı siyasilermiz,sistematik çalışan bu misyonerleri görmüyor.bir düşünün israil devleti filistin üzerindeki hakimiyetini.,güçlü istihbaratı olan 'mossada' borçludur.

:

:

:

:

DİĞER HABERLER