Bazısında benim de içinde bulunduğum uluslararası çalışmalar Kıbrıs sorununa çözüm halinde Kıbrıs ekonomisinin tabiri caizse uçacağına vurgu yapmaktadırlar. İçerisinde ekonomistlerin de bulunduğu bazı kesimler bu çalışmaları abartılı bulabilir. Bu da gayet doğaldır. Çünkü ekonomi bilimi bazı fıkralara da konu edildiği gibi varsayımlara dayanır. Varsayımları ne kadar olumlu yönde yaparsanız o denli pozitif çıktılara ulaşmanız mümkündür.
Ancak, her şeye rağmen Kıbrıs sorununa çözüm bulunması halinde her iki kesimde de ekonominin ivme kazanacağını bilmek için ne ekonomist olmaya ne de fazla bilimsel çalışma yapmaya gerek vardır. Akıl ve mantık ile bu yargıya varmamız pek de zor olmayacaktır.
Sürdürülebilir ekonomi için olmazsa olmaz şartlar, ekonomik ve siyasi istikrar ile olumlu yatırım iklimidir. Çünkü ekonominin temel unsuru olan yatırım ve yatırımcıya cazip gelmenin yolu bunlardan geçmektedir. KKTC’de ise bu şartları hakim kılmak Kıbrıs sorununa kapsamlı bir çözüm ile mümkün olabilir. Elbette bu çözüm bazı kesimlerin AMMALAYARAK dillendirdiği gibi herhangi bir çözüm olmayacaktır. Cumhurbaşkanlığı koltuğuna kim oturursa otursun bu çözümün Kıbrıs Türkü açısından sınırları çizilmiştir.
Türkiye’nin fiili ve etkin garantisi, Kıbrıs Türkünün siyasi eşitliği, Türk kurucu devletin en az Rum kurucu devleti kadar egemen olduğu ve nüfus dengesizliğinin hiçbir olasılıkla gelecekte Kıbrıs Türkünü tahakküm altına alamayacağı bir yapı olası bir çözümün kırmızıçizgileri olacaktır. İŞTE BÖYLESİ BİR ÇÖZÜM KKTC EKONOMİSİNE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KAZANDIRMANIN ANAHTARI DURUMUNDADIR.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK YOLUNDA ÇÖZÜM KKTC EKONOMİSİNE NE KATACAKTIR?
Soruya yanıt olarak aşağıdaki noktalara değinmek yeterli olacaktır.
• Çözüm KKTC ekonomisine yatırımcı çekmek için gerekli uluslararası hukukla entegrasyonu sağlayacaktır.
• AB uyum süreci hızlanacak ve başta bürokrasi, kamu yönetimi ve çevre olmak üzere yatırım iklimi iyileşecektir.
• Yatırımcılar, yatırım teşviki, projelendirme ve teminat açısından problem yaratan mülkiyet sorunu kökten çözülecektir.
• Yatırım ikliminin iyileşmesi ve ülke riskinin azalması ile risk primi düşecek ve finansman maliyeti azalacaktır.
• AB üyesi ülke olmakla ticaret potansiyeli artacaktır.
• AB üyesi bir ülke olarak gerek AB fonlarından gerekse para ve sermaye piyasalarında finasmana erişim imkanları artacak ve maliyetler azalacaktır.
• Ülkeye doğrudan ulaşımın mümkün olması turizm pazarını potansiyel olarak artıracaktır.
• Üniversitelerimiz Bologna sürecine dahil olmakla farklı pazarlara erişimleri kolaylaşacaktır.
• Doğal gaz ve petrol gibi adanın sahip olduğu kaynakları kaynağa çevirmek imkanı doğacaktır.
• Yukarıdaki gelişmeler sayesinde ülkenin rekabet edebilirliği artacaktır.
Yukarıdaki liste daha da uzatılabilir. Ancak işin sırrı çözüme ulaşmaktadır. Çözüme ulaşmak için ise istemek yeterli olmayıp çözüm yolunda gerekli dinamikleri harekete geçirmek şarttır. Bunun için ise her iki kesimdeki çözüm güçlerinin daha aktif ve etkin olması gerekmektedir. ANCAK NE ACIDIR Kİ; HER GEÇEN GÜN ÇÖZÜM ATEŞİNİ SÖNDÜRÜRKEN, STATÜKO RÜZGARINI GÜÇLENDİRMEKTEDİR.
Maalesef barış taraftarları genelde statükodan uzak tutulan ve nimetlerinden yararlandırılmadığı için mağduriyet içerisinde barış ve çözümü isteyen kesimlerden oluşmaktadır. Özellikle Annan Planı sonrası bu kesimlerin de iktidara gelmesi ve iktidarın nimetlerinden yararlandırılması onları da statükocu tuzağına düşürmüştür. YANİ BARIŞ TARAFTARI İKEN MEVCUT DURUMUNU İYİLEŞTİRİP KÖŞE OLANLAR STATÜKOCU CEPHEYE TRANSFER OLMAKTADIR. NE ÜZÜCÜDÜR Kİ, BU DURUM SADECE BİZİM İÇİN DEĞİL AYNI ZAMANDA GÜNEY KIBRIS VATANDAŞLARI İÇİN DE GEÇERLİDİR. Statükocunun sözlük tanımı “Süregelen durumu korumaya meyilli” ve “Değişime direnen” şeklinde yapılmaktadır (http://www.nedirnedemek.com/stat%C3%BCkocu-nedir-stat%C3%BCkocu-ne-demek). Elbette, yandaş iktidarlar sayesinde köşe olanların statükocu hale dönüşmelerine şaşmamak lazım. Şöyle ki, kendi çıkarının aleyhine adalet ve hukuk talep eden kaç kişiye tanık oldunuz?.......
Netice itibari ile çözüme ulaşmadan geçen her gün statükoyu güçlendirmekte barış cephesini ise daha güçsüz kılmaktadır. Böylesi durumlarda ise çözüme ulaşmak için dış güçlerden medet ummaktan başka çare kalmamaktadır.
SON SÖZLER: “MENFAATLER ÖN PLANA GELDİ Mİ, ÖTEKİ İHTİRASLARA SUSMAK DÜŞER” VE “MENFAATLAR, GÖZÜ EN TATLI ŞEKİLDE KÖR EDEN ARAÇLARDIR.”