Akdeniz’de gerginlik:
Daha önceki yazılarımda da belirttiğim üzere, Doğu Akdeniz’deki “münhasır ekonomik bölge” sınırları konusunda Türkiye’nin tavrı çok açıktır. Türkiye’nin imza koymayacağı herhangi bir uluslararası anlaşmaya Kıbrıs Rum Kesimi’nin imza koyması halinde, Türkiye bu anlaşmaları meşru kabul etmeyeceğini, bu anlaşmaları tanımayacağını ve Türkiye’nin, deniz sınırlarını ve kıyı şeridi uzunluğu ve güvenliğini dikkate alarak, Türkiye coğrafyasında askeri lojistik güvenlik gerekçelerini öne sürerek, bölgede herhangi bir çalışma yapılmasına izin vermeyeceğini, ısrar edilmesi halinde her türlü siyasi, diplomatik ve askeri gücü kullanarak girişimlerin men edileceğini ve gerekmesi halinde de kuvvet kullanılmasından kaçınılmayacağı hususunda bir Türk Dış Politikası bulunduğunu, bu yazıda da belirtmemde sanırım büyük yarar vardır.
*****
Kısacası Türkiye, Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip bir ülke olarak, 12 mil kara suları ve 188 mil açık deniz münhasır ekonomik alan haritasını belirlemiştir. Türkiye, BM Deniz Hukuku’nun öngördüğü şekliyle eşit hakkaniyet esasına bağlı olarak (median line – ortay yay), Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yetki alanına giren münhasır ekonomik bölgede egemenlik haklarını tanımlamış, kendi egemen bölgesine müdahale edilmesine, aynen Ege’deki Kardak Kayalıkları’nda olduğu gibi izin vermeyeceğini BM’ye verdiği resmi Layika’lar ile tüm dünyaya duyurmuştur. Geçtiğimiz yıllarda, Sayın Recep Tayyip Erdoğan Türkiye Başbakanı iken, Lübnan’ı ziyaret etmiş, iki ülke arasında yapılan resmi temaslar çerçevesinde mutabakat sağlanmış ve bölgenin tek hakiminin Kıbrıs Rum Kesimi ile İsrail olmadığı da açıkça ortaya konulmuştu.
*****
Diğer tarafta Mısır, Suriye ve Filistin Devleti’nin de haklarının bulunduğu, bu hakların korunması gerektiği ve ayrıca “münhasır ekonomik alanların” birçok ülkenin sınırları içerisine içiçe geçtiğini de hatırlatmakta yarar vardır. Bölge zaten siyasi ve askeri yönden sorunlu bir bölgedir. Ortadoğu’da Türkiye’nin gelişen ve yükselen gücü, askeri kuvveti, Arap dünyası içerisindeki imajı ve en önemlisi de Türkiye’nin İslam Ülkeleri toplantılarında üstlendiği misyon, İsrail’in ve Kıbrıslı Rumlar’ın bölgede tek egemen güç ve Amerika şemsiyesi altında alternatifsiz güç gibi davranmalarına asla izin vermeyecektir. Kıbrıslı Rumlar’ın Rusya ile bir Ortodoks ittifakı içerisinde olduğunu, ekonomik işbirlikleri bulunduğunu, her zaman Rusya’nın kanatları altına sığınarak dünyaya meydan okuma merakı olduğunun altını çizmekte yarar vardır.
*****
Eğer bölgedeki Doğalgaz ve diğer enerji kaynaklarından yararlanılmak isteniyorsa, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve diğer kıyısı bulunan küçük devletçiklerin, Türkiye’nin tanımladığı münhasır ekonomik alanlar içerisinde ortak pay sahibi olabilmelerine imkan yaratacak devletler arası anlaşmayı öncelikle Türkiye Cumhuriyeti ile yapması gerekmektedir. Kıbrıs Rum kesiminin böylesi bir anlaşmaya imza koyabilmesi için de, evvela Kıbrıslı Türkler üzerindeki izolasyonları kaldırması, Avrupa Komisyonu’ndan “Doğrudan Ticaret Tüzüğü”nün kabul edilmesini desteklemesi, ambargolara konan vetosunu kaldırması, Türkiye ile AB’nin Avrupa Birliği tam üyelik müzakere sürecini koşulsuz desteklemesi ve AB fasıllarının geriye kalanlarının tümünün açılmasını onaylaması, Kıbrıs’ta kalıcı bir barış sağlanabilmesi için BM parametrelerinde iki kurucu devlete dayalı bir ortaklık anlaşmasına onay vermesi gerekmektedir. Aynı zamanda, İsrail Devleti’nin Türkiye ile siyasi ve diplomatik ilişkilerini düzeltmesi de gerekmektedir.
*****
Bölgedeki enerji kaynaklarının finansal boyut olarak çok büyük olması, hem Amerika’nın, hem de Avrupa’nın çıkarları için, Ortadoğu’daki sorunların öncelikle çözülmesi, daha sonra da Avrupa Birliği’nin genişleme sınırlarının Orta Doğu coğrafyasını da içine alacak şekilde yeniden şekillendirilmesini gerektirmektedir. Yani, yeni yüzyılın genişleme stratejisi, ekonomik ve siyasi olarak genişlemenin devam edeceğini işaret etmektedir. Aksi olması ve Türkiye’nin dışlanması halinde, Türkiye’yi bölgede hırçınlaştıracak, siyasi gerilim bölgede artacak, tansiyon yükselecektir. Hatta suların ısınması halinde, bölgede sıcak çatışmaların çıkması da ihtimal dışı değidir.
*****
Yazımı bitirirken, eski Rum Dışişleri Bakanı Nicos A. Rolandis’in yazılı bir beyanatını da burada paylaşmayı, ve eski Rum Dışişleri Masası görüşü olarak hatırlanılmasının daha yararlı olacağını düşünüyorum. Eski Bakan Rolandis’e göre, “Kıbrıs’ın bölgede mevcut enerji kaynaklarını egemence çıkarabilmesi ve pazarlanabilmesi için, Kıbrıslı Türkler’e de kardan pay verilmesi gerekli ve zaruridir. Bunu başarabilmenin tek yolu, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Yönetimi ile bir ara anlaşma yapmaktır”. Rolandis’e göre yapılabilecek ara anlaşma, bir barış anlaşması olmayacak, siyasi ve hukuki tanınma içermeyecek, sadece ve sadece bu konuda Kıbrıslı Türklere, bölgeden çıkacak doğalgaz ve petrolden sağlanacak karın belli bir yüzdeliğinin Kıbrıslı Türkler adına açılacak bir hesaba yatırılması, çözüm sonrası da bu parayı serbestçe kullanmalarının sağlanmasının mümkün olabileceği yönündedir. Böylelikle Türkiye’nin de bu formüle sıcak bakabileceğini düşündüğünü ifade etmektedir. Hatırlanacağı üzere Sayın Rolandis’in bu önerisi, dönemin GKRY lideri Tasos Papodopulos tarafından kabul edilmemişti. Sanırım bugünkü gelişmeler, Eski Bakan Rolandis’i haklı çıkarmaktadır.