Uzun zaman olmuş romantik kelimelerle haşır neşir olmayalı. Pek bir soğuk yaklaşsalar da eski günlerin hatırına yeniden sarıp sarmalıyorlar beni. Karışık boğuk bir hava var buralarda. Malum mevsim kış, aylardan Kasım. Kalbimizin ortasına oturtuyor kara bulutu, karabasan mübarek! Bu mevsim koca bir yıl boyunca geçen hataları, mutlulukları, pişmanlıkları, sevişleri, öpüşleri, nefret edişleri beyinden bir bir geçirip düşünme mevsimi. Düşündükçe içinden çıkamama mevsimi...
Fotoğraf karelerindeki gibi mutlu gülücüklü öpücüklü olmuyor hayatlarımız. Kimimiz son damlasına kadar acısını belli ederken kimimiz oskarlık oyuncu oluveriyor acısını gizleme konusunda… Netice itibariyle insanız. Acımızın adı farklı olsa da tadı aynı. Acırken yüreğimiz, elimizden kayıp gidiyor zaman. Her şeye ilaç olduğu söylenen zaman, önce yaralıyor sonra da sürüyor merhemini. Zehri de panzehri de kendisi. Evrene güzel enerjiler gönderiyoruz, ruhumuzu arındırıyoruz, olumlu düşünüyoruz falan ama ne yaparsak yapalım “zaman” denilen kavrama yenik düşüyoruz.
Kararlarımız yol ayrımına sokarken bizi, yolun ortasına oturup hatta bir de sigara yakıp düşünürken gideceğimiz yolu, bazılarımız çoktan kilometreleri aşmış oluyor. Zamanını dolduruyor. Bazıları ise yeni bir hayata, yeni bir boyuta geçiyor.
Koşuşturma içinde, yarını bilinmez bir dünyada yaşıyoruz. Birçok kavram arasında belki de boynumuzu eğen en büyük şey 'ölüm'. Adı gibi soğuk, adı gibi acı. Birileri giderken, yürek burukluğunda iki damla yaşla “hoşçakal” demekten başka bir şey yapamıyoruz… Ölen ölüyor, kalanlar devam ediyor yollarına.
Acılar kıyaslanıyor, “senin acın benim acımdan fazla” diyerek avutuyor insan kendisini. Acının sadece acı olduğunu unutuyor insanoğlu… Her acı yürekte bir iz bırakıyor. Her acı bizden bir şeyler götürüyor. Bir evin depremde çatlamış kolonları gibi, delik deşik içinde bırakıyor bazılarını… Bazılarını ise enkaz altında! Oysa çatlak kolonlar her gün yıkılma korkusuyla geçirirken gününü, her an biraz daha ölüyor geride kalanlar… Yürekteki acı korkuya, korku yaraya dönüşüyor…
Hani olur ya, insanın bazen tek istediği şey, bir yatağa uzanıp beyaz tavanı saatlerce izlemek oluyor. O beyaz tavanda sunuluyor hayat hikayemiz önümüze kesit kesit... Milyonlarca duygu tek bir yerde toplanıyor. Pişmanlık, acı, mutluluk, heyecan, tutku… Geçmiş geri gelmiyor, gelecek muallak… İnsan soru işaretlerinin içinde kayboluyor.
Uyusa keşke insan… En sevdiği omuzda, en büyük huzurla… Mesela ben, uyusam keşke… Çocukluğumdaki gibi babamın sıcacık omzunda uyusam… Olmuyor bazen, uykun da gelmiyor, sevdiğin kişi de… Bir tek beyaz tavan kalıyor geriye, bir de milyonlarca duygudan ibaret hikaye…