Londra’dan bir Kral geçti..
Üzerinde güneş batmayan koca Britanya İmparatorluğundan çok krallar geldi, geçti..Ölümlü dünya.. Kimseye kalmıyor..
Ancak bu kral sizlerden, içinizden biriydi..
Yarım asır önce bir muz gemisiyle ayrıldığı vatanına, şimdi son kez dönmeye hazırlanıyor.. 16 yaşında, henüz delikanlılığının başında ayrıldığı ana vatanına, Londra’da, arkasında bir sevgi seli bırakarak dönüyor..
Bu kral, İngilizlerin “King Richard” adını verdiği, bazılarının “Şeytan Richard” dediği, ancak Londralı Türkler arasında “Amca” olarak yer edinen, Baf doğumlu Reşat Niyazi..
O da faniler dünyasına katıldı.. İnanması zor.. Ancak takdir-i ilahi..
Reşat Niyazi’yi ilk tanıdığımda, St. Paul Katedraline yakın bir pasajda restaurant işletiyordu.. Sazlı-sözlü, Türkiye’den getirdiği sanatçılarıyla o zamanlar Londra’lı Türklerin, rağbet ettiği işletmelerden birini çalıştırıyordu.. Daha sonra Bromley’de açtığı Caligula ve Caligulette ile restoran sektöründe bir ilke imza attı..
Ve Londra’ya, Sarastro ile gümbür gümbür girene kadar, birkaç yeri daha açtı.. Kendi dekorunu kurdu.. Tuvaletinden, masa örtülerine, abajurundan, duvar süslemelerine kadar şahsen ilgilenerek, kimsenin başka yerde görmediği, rastlamadığı çılgınlıklara, yeniliklere, görenleri şaşırtan dekorlara imzasını attı..
Bugün hala West End’in, Covent Garden’in ünlü restoranları, cafe’lerinde “Şeytan Richard”ın imzası, çizgileri var.. Kimsenin eli, onun koyduklarını, beğenip seçtiklerini değiştirmeye gitmediğinden, “şan”ı yaşıyor.. Yaşatılıyor..
Covent Garden’da Sarastro’yu 12 yıl önce açtığında, İngiliz sanat çevreleri, restorancılar tiyatronun, operanın merkezindeki bu yeni işyerini aylarca konuşup, akın akın görmeye koştular..
Tabii biz de.. Asrı aşan bir tarihe sahip , yıkık dökük binayı alıp, bıkmadan, usanmadan aylarca süren titiz çalışmayla, bir servet harcayarak ortaya çıkartan, hem de eşi benzeri olmayan bir yer haline getiren Reşat Niyazi, yazılara, sözcüklere sığacak biri değildi..
“Hayatı roman” derler ya, öyle biriydi..
Alçak gönüllü, çok yönlü, rengarenk kişiliğe sahipti.. Boynundaki fuları, üzerindeki kadife ceketi veya hırkası, Sarastro’nun kapısında bekleyen antika otomobilleri ve her zaman kapılardan taşarak, Covent Garden’a yayılan opera... Gözümü kapayıp, Reşat Niyazi dediğimde aklıma ilk gelenler..
Parayla, servetle işi yoktu.. Bugüne kadar sayısız işyeri açtı, kapattı.. Restoranlarına gidenler, müşterisi değil, dostları, ahbablarıydı.. Onları kendi evinde gibi ağırlar, çoğu kez para da almazdı..
Çok yönlü demiştim.. Opera ve tiyatro en büyük tutkularındandı.. Türk müziği de.. Canlı tiyatro, opera , Ingiltere’de ilk kez King Richard’la, lokantaya girmişti..
Bir aralar her Pazar canlı Türk Fasıl müziği, Covent Garden’daki bu mekanı, apayrı bir yer haline getirmişti.. Çevreye duyarlıydı.. Sarastro’yu, Covent Garden’ın ortasında bir “Oasis” haline dönüştürmüştü.. Binanın duvarları, önü, yanı , tüm sokağı çiçekler, yeşilliklerle cenneti andırıyor..
Birkaç hafta önce Westminster Belediye Başkanından, bu nedenle 3 ayrı çevre ödülü almıştı..
Hayvanseverliği, kitaplara düşkünlüğü, eğitime verdiği değer O’nun diğer bilinmeyen taraflarıydı.. KKTC’deki 100’e yakın antika, klasik otomobiller ise ayrı bir zenginlikti onun için..
Birkaç hafta önce merhumu Sarastro’da görmüş, hatırını sormuştum.. Her zamanki sevecen, babacan tavrıyla ayağa kalkıp, “ İyiyim, teşekkür ederim” demişti..
İyi olmadığı yüzünden belliydi.. Son aylarda sağlığı giderek bozulmuş, yakalandığı amansız hastalıktan kurtulma ümidini son anına kadar kaybetmemişti.. Hep yeneceğine inanmıştı.. Kızı Sibel, babasının işlerini devralmış, son anına kadar da babasının yanındaydı..
Kimlere ev sahipliği yapmadı ki Reşat Bey.. Bir kere KKTC’den gelen hemen hemen her siyasinin uğrak yeriydi Sarastro..
Hangi bakan, siyasetçi Londra’ya geldiyse, bilin ki yolu Sarastro’dan geçmiştir.. Sporcular, işadamları da öyle.. Temsilciliğin birçok çayı, daveti geçen sene sattığı Papageno’da yapıldı.. Bunların birçoğunda merhum şahsen bulunduğu gibi, çoğunu da kendi ikramı olarak vermişti.. Devletine, çok sevdiği hemşehrilerine hizmet vermek, onun için bir keyifti..
Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 2,5 yıl önce Londra’ya geldiğinde burada ağırlanmıştı.. Aynı tarihte Londra’da bulunan Başbakan Ferdi Sabit Soyer de öyle..
Anılar çok.. Yine yıllar önce bir anımız, dün gibi canlı.. Telefonda bir yanlış anlamadan doğan tatsızlığı gidermek için, çalıştığım Hürriyet Ofisine yolladığı boyum kadar , üzerlerinde yüzlerce çiçek bulunan iki dev orkide ağacını, nereye koyacağımızı şaşırmış.. Günlerce ,haftalarca bu nadide çiçeklere itinayla bakmıştık..
7’den 70’e, her kesimden , Türkün, İngilizin, erkeğin, kadının dostuydu..Sponsor mu lazim .. Herkesin ilk aklına gelen isimdi..Restoranlarında çalışan üniversiteli gençlere hem iş, hem aş sağlamasıyla bilinirdi..
Eli bonkör, gönlü zengindi.. Yanına uğrayıp da ikramını görmeyen yok denecek kadar azdı..
Londra, King Richard’ın en canlı, en sevdiği, rengarenk günlerini yaşıyor.. Yaklaşan Noel’e hazırlanıyor.. Sarastro, sahibini kaybettiği günün gecesi, “Show must go on” diyerek, kapılarını müşterilerine açtı.. Yenildi, içildi, gülünüp, söylenildi.. Ancak, çalışanlar ve müşterilerdeki burukluk elle hissedilecek kadar apaçıktı.. Evlatlarım dediği çalışanları, yüreklerine taş basıp, hizmet ettiler.. İçleri sızlayarak, gözleri yaşlı da olsa..
Pazartesi günü Reşat Niyazi, çok sevdiği, elleriyle kurduğu, açtığı, hizmet verdiği Sarastro’sundan, son kez uğurlanacak.. Yaşadığı gibi, istediği, sevdiği gibi..Müzikle.. Şen şakrak.. Opera, bu kez O’nun için Covent Garden’i çınlatacak..
Çarşamba günü , vatanına doğru son kez yola çıkacak, ertesi günü de toprağa verilecek..
Sevenlerinin, ailesinin, dostlarının başı sağolsun.. Nur içinde yatsın..
Londralı Türkler “Amca”sını çok özleyecek..