Kıbrıs sorununun çözümü için BM gözetiminde yürütülmekte olan görüşmeler sürecinin Egemen bir Devlet olarak KKTC’nin lağvedilmesi, Anavatan Türkiye’nin Garantörlük haklarının ortadan kaldırılması ve Kıbrıs Türk Halkının Helen Egemenliğine boyun eğmesi üzerine kurgulandığı artık açıkça ortaya çıkmıştır.
Kıbrıs sorununun çözümü için BM gözetiminde yürütülmekte olan görüşmeler sürecinin Egemen bir Devlet olarak KKTC’nin lağvedilmesi, Anavatan Türkiye’nin Garantörlük haklarının ortadan kaldırılması ve Kıbrıs Türk Halkının Helen Egemenliğine boyun eğmesi üzerine kurgulandığı artık açıkça ortaya çıkmıştır. AB’nin Kıbrıs Politikası ve özellikle Mayıs 2004 sonrası izlediği tutum sürecin en temel altyapısı olması gereken “kazan-kazan” ve “parite” esaslarını Türk kanadı için ortadan kaldırmıştır. Bu koşullar altında görüşmelere devam etmek Türk kanadının kan kaybetme sürecini hızlandıracaktır. Görüşme sürecine aşağıdaki esaslar çerçevesinde yeniden şekil verilmemesi halinde görüşmelerden çekilmemiz vazgeçilmez bir zorunluluğa dönüşmüştür. Başta Fransa ve Rum-Yunan kanadı olmak üzere AB ülkelerinin bir bölümü Türk kanadına, özellikle Kıbrıs konusunda, kabul edilmez bedeller üreterek TC-AB tam üyelik sürecini rayından çıkarma yönünde açık bir gayret içine girmiştir. KKTC’yi feda ederek TC-AB sürecini esenliğe çıkarma anlayışını benimsemek tarihsel bir gaflettir ve bu kesinlikle mümkün değildir. Tam aksine, KKTC’nin ve Kıbrıs Türk Halkının uluslararası hak ve statüsünü tescil ederek Rum-Yunan vetosunu etkisiz kılmak TC-AB sürecine sürekli ve etkili bir güvence sağlayacaktır.
Bu amaçla,
TC-AB süreci üzerine inşa edilen hukuksuz Helen ipoteğine AB’nin ivedilikle son vermesi sağlanmalıdır. Süreci tutsak eden Rum -Yunan kaynaklı her türlü baskı ve şantaj kesin bir dille reddedilmelidir.
Kıbrıs Görüşmelerinin kurgusu, altyapısı ve işleyişi, Rum-Yunan parametrelerine teslim olmuş AB baskı mekanizmalarının etkisindedir.
Bu çerçevede devam etmekte olan Görüşmelerde sadece KKTC’nin varlığı değil Doğu Akdeniz’deki Türk varlığını, egemenliğini ve stratejik güvenliğini tehdit etmektedir. AB’nin Kıbrıs Türk Halkına vermiş olduğu taahhütleri askıya alması, Fransa, İngiltere ve Rusya’nın GKRY ile kaydettiği yeni ve hukuk dışı antlaşmalar ve Kıbrıs ve tüm Doğu Akdeniz üzerinde TC ve KKTC’yi tamamen göz ardı eden Helen egemenlik iddialarına AB’nin arka çıkması Görüşmelere devam etmemizi imkansız kılmaktadır. Görüşmeler adil ve tarafsız bir altyapı tesis edilene kadar, süresiz ara verdiğimizi en geç Ocak 2009’da Brüksel’den Dünya’ya ilan etmeliyiz !
Garantör Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetiminin Kıbrıs Türk Halkına karşı, soykırım ve etnik temizlik başta olmak üzere uyguladığı insanlık dışı terör ve katliamların hesabını vermesi ve 44 yıllık ambargo ve izolasyonların toplumsal bedelinin Türk kanadına ödenmesi uluslararası gündeme getirilmelidir.
44 yıllık ambargo ve izolasyonlar ağır bir insanlık suçu yanında uluslar arası hukukun açık ve pervasız bir ihlalidir; Bu kabul edilmez duruma kayıtsız şartsız son verilmelidir!
Garantör Yunanistan ve İngiltere Kıbrıs Türk Halkına Dönük tarihi ve hukuki vecibelerini ve sorumluluklarını 1963’den beri askıya almıştır. TC ve KKTC garantör ülkelere yönelik caydırıcı ve sonuç almaya endeksli bir politika izlemelidir.
Başta AB olmak üzere, Rum Halkının (Yönetiminin) temsil edildiği ancak Kıbrıs Türk Halkının ( Yönetiminin) eşit yetkilerle hazır bulunmadığı tüm platformlarda Kıbrıs Türk temsilcilerine eşit hak ve temsil yetkisi tanınıncaya kadar Anavatan Türkiye’nin bu platformları boykot etmesi ve hukuksuz ilan etmesi TC-AB sürecinde kalıcı ve stratejik ilerleme sağlamanın ön şartına dönüşmüştür. KKTC’nin varlığı ve haklılığının etkinlikle savunulması halinde, Rum vetosunun hukuksuzluğu ortaya çıkacaktır. TC-AB ilerleme sürecinin sigortası ve temel güvencesi KKTC’nin feda edilmesi ve göz ardı edilmesi değil, tam aksine hak ve hukukunun tescil edilmesinde toplanmaktadır.
Tansel Fikri
KKTC Eski Maliye Bakanı / E.Büyükelçi
Not: Yarım asrı aşan Ulusal Varolma Mücadelemizde Spor Kulüplerimizin efsanevi katkısı ve yeri çok büyüktür. Kıbrıs Türk Futbol Futboluna ve Türk sporuna 1955’lerden beri boykot ve uluslararası ambargo uygulayan Rum Futbol Federasyonunun himayesi, onay ve icazeti altında uluslararası kimlik arayışı içine girmiş olduğu anlaşılan bu günkü Kıbrıs Türk Futbol Federasyonunun bazı yöneticilerinin bu talihsiz yaklaşımını derin bir üzüntü ve esefle karşıladığımı ifade etmek isterim.
Bu yaklaşım, her vesile ile sanat, spor ve kültür etkinliklerini politize edip ve Kıbrıs Türk Kimliğini uluslararası platformlardan uzak tutmanın yıllarca kavgasını veren Rum Otoritelerinin hukuksuz yetki ve konumlarını Ada sathında meşru kılmayı amaçlayan sinsi bir çalışmanın yeni bir örneğidir. Kıbrıs Türk Futbol Camiası ulusal kimliğine ve ulusal ruhuna indirilmek istenen bu darbeyi bünyesinden uzaklaştıracak iradeye sahiptir. Bu yönde bir bilinç ve şuuru en kısa sürede sergileyeceğine inanıyorum.