BRÜKSEL’DE İKİ GÜN

Geçtiğimiz hafta, uzun yıllardır üyesi olduğum Londra’da kurulu Foreign Press Association (Yabancı Gazeteciler Derneği- FPA) ile Avrupa Gazeteciler Birliği’nin (European Journalism Centre- EJC) ortaklaşa hazırladığı Brüksel gezisindeydim.

Geçtiğimiz hafta, uzun yıllardır üyesi olduğum Londra’da kurulu Foreign Press Association (Yabancı Gazeteciler Derneği- FPA) ile Avrupa Gazeteciler Birliği’nin (European Journalism Centre- EJC) ortaklaşa hazırladığı Brüksel gezisindeydim.
Brüksel, Avrupa’nın siyasi başkenti.. Avrupa Birliği’nin kalbi, NATO’nun merkezi bu başkentte.. Londra’da Euro Tunnel’den giden hızlı trenle 2 saat.. Göz açıp kapayana kadar şehrin merkezindesiniz. Belçika, Paris’teki Charlie Hebdo baskını ardından, kendi topraklarında öldürülen 2 terörist nedeniyle alarmda. Her yerde makinalı tüfekli, kombat giysili askerler. Askeri arabalar.. Ve “Sarı alarmdayız” yazıları.

TERÖR KORKUSU HER YERİ SARMIŞ DURUMDA

Gezimizin konusu, Avrupa Birliğindeki kurumların nasıl çalıştığını çok daha yakından görmek ve anlamak.. Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi’nden çok sayıda, dalında uzmanlaşmış kişilerle 2 gün boyunca seminer ve konferanstaydık. FPA’den 10 kişi, EJC’den 2 mihmandarımız “Brussels Bubble” denen merkezde, bizi oradan oraya, sıkı güvenlik altındaki kapılardan geçirip, saatlerce süren konuşmaları dinlememizi sağladı. A’dan Z’ye en ince noktasına kadar dikkatli ve özenle hazırlanmış bir programdı.

Chatham House kuralları nedeniyle, konuşulanları, konuşanları burada yazmam mümkün değil. Ancak, izni olan kişilerin isimlerini, söylediklerini vermemiz mümkün.
O kadar çok kişiyi dinledik, sorular sorduk ki.. Yazılmasına izin olsa bile dizi yazı çıkacak kadar kapsamlı. Yaklaşık 30 bin kişinin çalıştığı, 28 üye ülkedeki yaklaşık 500 milyon kişiye hitap eden Avrupa Birliği kurumlarının çalışması oldukça karışık. Oldukça titiz. Ve 24 ayrı dildeki tercümesi, yüzlerce tercümanı ile arı kovanı gibi.
Anladığımız kadarıyla, Brüksel’in gözü biz oradayken Yunanistan’daki genel seçim –ki sonuçları zaten tahmin ediliyordu-, Ukrayna-Rusya arasındaki savaş, Suriye’deki son durum ve de en ilginci Britanya’da Avrupa Birliğiyle ilgili “referandum” konularındaydı. Britanya’daki referandum beklentisi Brüksel’de dikkatle izleniyor. Ve referandumun sadece Muhafazalar bir iktidar veya onların liderliğindeki bir koalisyon hükümeti ile yapılacağını tahmin ediyor. Britanya’daki Avrupa karşıtlarına karşı, Avrupa Parlamentosunda da fikir ortaklarının bol bol bulunduğunu öğreniyoruz.
Avrupa Birliği üye ülkeler arasındaki “ free movement” yani serbest dolaşım hakkı ise birçok ülkede, terör korkusu nedeniyle en büyük baş ağrısı. Birini yakalamak için terörizme niyetli olduklarını ispat etmek gerekiyor. Bu nedenle, serbestçe bir ülkeden diğerine seyahat eden AB üyesi ülke vatandaşlarının delil olmadan gözaltına alınamaması, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin elini, kolunu bağlıyor.

Suriye’den kaçanlar da Brüksel’in gündeminde. Özellikle Yunanistan ve İtalya’ya kaçmaya çalışanların Akdeniz’de çoluk, çocuk boğulup, ölmesi AB’de endişeyle karşılanıyor. Türkiye’yi Suriye’yi göçmenlere iyi davranmamakla suçlayan MEP’ye (Avrupa Parlamentosu Milletvekiline) yanıt ise benden geliyor. Türkiye’deki yaklaşık 3 milyon Suriyelinin, elden geldiği şekilde yerleştirildiğini, çocuklarının okula verildiğini, bunun sadece bizim değil, uluslararası bir sorun olduğunu anlatıyorum. 1990’larda Irak’tan kaçan Kürtleri örnek veriyorum. Bu göçmenlerin bazılarının tek amacının, ilk ulaşabildikleri AB üyesi ülke kıyısına kapağı atmak olduğunu, bu nedenle ölümü göze alarak, kaçakçıların gemilerine bindiğini söylüyorum. Yunanlı, Mısırlı gazeteci meslektaşlarım da benzeri yorumları sıralıyor.
Avrupa Parlamentosu, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Konseyinin merkezleri arı kovanı gibi… Havaalanlarındaki gibi sıkı aramalar, kimlik göstermeyle giren, çıkanın haddi hesabı yok.

Burada işe girmek için en azından 3 yabancı lisanı, ana dili gibi konuşmak şart. Zaten tüm konuşmacılar, birkaç İngiliz’in dışında, süper İngilizceleri ile bizi etkilemeyi başardı. İşe girişlerde, eleme süreci ortalama 1,5 yıl sürüyor. Ve iyinin, en iyisi burada işe başlayabiliyor. Her yerde, AB dillerinden yazılar göze çarpıyor.
Basının burada çalışması bizi her şeyden daha fazla ilgilendiriyor.. Bize bilgi veren Galler asıllı gazeteci, 22 yıldır Brüksel’de. Missouri Üniversitesinde gazetecilik dersleri veriyor. Onun anlattığına göre 1976 yılında Brüksel’de 300 civarında gazeteci varken, bu sayı üye ülkelerin artmasıyla artmaya başlamış. 20 yılda bir misline yükselmiş. Dünyanın en kalabalık 4’üncü basın ordusu burada. Şu anda 1100 akredite gazeteci görevli. Bunun yüzde 40’I yazılı, yüzde 28’i görüntülü, yüzde 25’i ajans, yüzde 5.3’ü ise internet gazeteciliği. Brüksel’deki basın şimdilik erkek egemenliğinde. Yüzde 65’I erkek gazeteci. Kalanı hanım. Ancak, konuşmacının anlattığına göre gazetecilik okullarında okuyanların hemen hemen çoğu kızlar. Önümüzdeki birkaç sene içinde Brüksel’in Amazonlara dönmesi bekleniyor, basın açısından.

Çinliler her yerde olduğu gibi burada da baskınlar. Çin haber ajansı Xianhua, 23 kişilik kadrosuyla en kalabalık basın örgütü. Anglo-Sakson basının, AB’ye ilgisini kaybettiği belirtiliyor. Burada gazetecilik daha çok ulusal… Avrupalı değil. AB’de gazeteciliğin, sıkıcı, 24 ayrı dil, karışık olması, basın kuruluşlarının buraya ilgisini azaltıcı etkenlerden.

Brüksel’in ilgisi, sadece kendi topraklarında veya üye ülkelerle sınırlı değil. ABD ile ticaretten, Somali sularındaki korsanlık, ISIS, İran’ın nükleer programı, ihtilaflı ülkeler arasındaki arabuluculuk da AB’nin ilgi alanlarında. NATO üyesi Türkiye‘nin sınırlarında yaşananlar da Brüksel’in gündeminde.

İki günlük yoğun programda Türkiye’nin adı birkaç kere geçse bile Kıbrıs’ın adını hiç duymadık.. Belli ki Kıbrıs, mevcut haliyle AB’nin gündeminde önemli bir yerde değil, şimdilik.

Çikolatası, birasıyla ünlü Belçika’da hava oldukça soğuk... Terörün korkusu ise ülkede sarı alarma gidecek kadar sıcaktı.
Bu haber 247 defa okunmuştur
  • Belcika Andreas Kisser   - 28.01.2015 Leffe 9 birasi vardir biranin en guzeli. Piyasada bulabilirseniz Outblack ve Pannepot yuksek fermentasyonlu biralardir tadlari ictiginiz dusuk kaliteli turk birasi Efes``e benzemez. Cikolata alacaksaniz Cote d``or markasini tavsiye ederim oldukca pahalidir fakat emin olun bugune kadar hayatinizda yediginiz cikolatalarla kiyasladiginda 1 numara diyeceksiniz. Ayni cikolata firmasi bir ara Ingiltere``ye de etiketsiz ham urun satardi Uyanik gecinen Ingilizler de kopyaciliga pek meraklidir- ozellikle caylarda oldugu gibi- her seyi kopya edip ``Biz yaptik`` demeyi pek sevdikleri icin.. urunun Ingiliz mali olarak satilmasi piyasada yasaklanmisti.
  • Çok güzel bir yazı Yurdagül Atun  Girne - 28.01.2015 Ellerinize sağlık Mihrişah Hanım, çok güzel bir yazı olmuş. Sevdiğim türü, sevdiğim kalemden zevkle okudum.

:

:

:

:

DİĞER HABERLER