Selamlaşmak üzerine

Peygamber efendimiz, ”Siz iman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçekten İman etmiş olamazsınız.

Peygamber efendimiz, ”Siz iman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de gerçekten İman etmiş olamazsınız. Devam ettiğiniz takdirde bir birinizi sevmenizi sağlayacak bir şeyi size bildireyim mi, aranızda selamı yayın” buyuruyor. Bu konuyla alakalı, sevdiğim bir meslektaşım, Hilmi Şanlı hocanın bir yazısını paylaşmak istiyorum. Selam ve Muhabbetle…
“Peygamber Efendimiz (s.a.s.), kendi himayesi ve eğitiminde yetişen Enes b. Malik’e şöyle nasihat ediyordu: “Yavrucuğum! Ailenin yanına gittiğinde onlara selâm ver ki sana ve ev halkına bereket olsun”(Tirmizi, ist.zan.10) İnsanî ilişkilerimizin temelinde selâm önemli bir yer tutmaktadır. O kısacık cümle, insanlarla aramızdaki sıcak ilişkilerin, dostlukların muhabbetle devamını ve gelişmesini sağlar. Gönlümüzün sıcaklığını kardeşimize selâm ile hissettiririz. Selâm, yüce Allah’tan muhatabımıza, rahmet, huzur ve esenlik dilemek, güven ve dostluk telkin etmektir. Selâma karşılık vermek de bu en kalbî yaklaşımı memnuniyetle kabul etmektir. Selâm’ı hayatın bir parçası olarak gören dinimiz; “Size selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin… (Nisa/86) ayeti kerimesiyle selâma mukabeleyi manevî bir sorumluluk olarak telakki etmiştir. Selam, insanlar arasında olumlu ilişkilerin kurulmasına, dostlukların oluşmasına, kırgınlıkların ve dargınlıkların giderilmesine zemin hazırlar. Bu nedenle Efendimiz, tanıdığa da tanıdık olmayana da selâm vermeyi İslâm`ın güzel bir hasleti olarak nitelemiş(Buhari İman,6)selâma karşılık vermeyi Müslüman’ın görevleri arasında saymıştır. (İbnMace, cansız,1)Peygamberimiz (s.a.s.), hem uygulayarak hem de teşvik ederek bu güzel hasletin toplum içinde yerleşmesini sağlamış, kadın-erkek, büyük-küçük ayrımı yapmadan herkese selâm vermiştir. Kutlu Nebi, Kızı Hz. Fatıma`ya, “merhaba kızım” diye hitap etmiş, amcası Ebu Talib`in kızı Ümmü Hani yanına geldiğinde ise onu “merhaba ÜmmüHâni” diye selâmlamıştır.(Buhari Edep,98) Oyun oynayan çocukların yanından geçerken onlara selâm vermiş(E. Davut, Edep 147) bir kadınlar topluluğuna uğradığında onları selâmlamadan geçmemiştir(İbn Mace,14) Yaşayanların yanı sıra, kabir ziyaretlerinde, ölülere de selâm vererek Allah’ın rahmet ve esenliğinin onlar üzerine olmasını dilemiştir. (Ebu Davut, cansız,83)Bireysel hayat tarzının egemen olduğu günümüzde, çok katlı apartmanlarda, aynı mekânda yüzlerce evi barındıran devasa sitelerde birbirimizle selâmlaşmadan, birbirimizin yüzüne bile bakmadan yıllarca yaşayıp gidiyoruz. Kalabalıklar içerisinde yalnız kalmış gibi, komşuluğun ne olduğunu bilmeden, kapı komşumuzun hastasından, ölüsünden haberdar olmadan, üstelik bundan da rahatsızlık duymadan günlerimiz gelip geçiyor.Tanışıp kaynaşmadığımız için birbirimizden korkar hâle geldiğimiz ve bu yüzden teknoloji ürünü güvenlik sistemleri ve özel korumalarla güvenliğimizin sağlandığı modern sitelerde, kendi ellerimizle ördüğümüz görünmez duvarların da yardımıyla bütün insanî ilişkileri asgari düzeye indirmiş durumdayız. İşte selâm, bu duvarları yıkmak, insanı insan olduğu için kucaklayan, mensuplarını bir bedenin uzuvları gibi gören(Buhari Edeb,27 b) bir dinin, huzurlu toplum idealini gerçekleştirmek için önerdiği bir kardeşlik sembolüdür. Selamla selamet bulmamız dileğiyle.”

Bu haber 163 defa okunmuştur

:

:

:

: