Bir umut dünyası olarak ülkemizdeki solcular ve veya muhalefette solcu iktidarda sağcılar TSİPRAS’ın Yunanistan’da iktidara gelişinden hemen sonra ütopyaya kapıldılar. Çünkü, TSİPRAS başta AB’ye meydan okuyarak kemer sıkma önlemlerine ve özelleştirme gibi politikalara karşı çıkıyor ve her şeye rağmen sosyal devletten vazgeçemeyeceğini kendi halkına ve dünyaya haykırıyordu. Elbette, bizim gibi üretkenliğe ve ekonominin dinamiklerine göre yaşamayı pek de içselleştirmeyen Yunan halkı şaşılmayacak şekilde TSİPRAS’ın peşine takıldı. Ancak, bizdeki solcular gibi hayallerle siyaset yapma devri bitti ve TSİPRASda iktidar duvarına tosladı.
TSİPRAS’ın iktidara gelirken sergilediği tavır bizdeki solcuların iktidara gelme serüvenine çok benziyor değil mi? İktidardaki UBP’nin her türlü icraatına solculuk adına karşı çıkan CTP, uygulanan protokollere “YIKIM PAKETİ” diyordu, hayat pahalılığının alta ayda bir yapılmasına karşı çıkıyordu, özelleştirmelere topyekûn karşı çıkıyordu, yolsuzluklar ve usulsüzlüklerin hesabını soracağını ifade ediyordu, kamu hizmeti Komisyonu’nun özerk ve tarafsız hale getireceğini diyordu, kamu reformu ile adalet ve liyakat getireceğini iddia ediyordu, seçim ve halk oylaması ile siyasi partiler yasasını çağdaş hale getireceğini iddia ediyordu ve……uzuyordu bol keseden atmalar.
Peki, ne yaptı bizdeki muhalefet solcuları? Hepinizin bildiği gibi iktidara gelip yürütmek zorunda kaldığı ve yürütemediği takdirde bertaraf olacağını görünce aynen UBP’nin kaldığı yerden ve yönetim anlayışını taklit ederek sol söylemlerini unutmak zorunda kalarak HEM AĞLARIM HEM GİDERİM halleri ile “LİBOŞ” olmayı kabul ettiler.
NE TEZATTIR Kİ; HÜKÜMETTE KALMA UĞRUNA LİBOŞLAŞMAYI KERHEN DE OLSA KABUL EDEN CTP MENSUPLARI TSİPRAS HAYALİNİN PEŞİNDEN KOŞMAKTAN DA GERİ KALMIYORLAR.
Gelelim TSİPRAS’a… TSİPRAS halen MERKEL’in kıskacında karşılığı olmayan sol politikalarla başta Maastricht kriterleri olmak üzere temel liberal politikalara göre reform yapma ikilemini yaşamaktadır. Tabi ki Merkel’in de bildiği gibi TSİPRAS’ın çaresizlik içerisinde tek yaptığı ucuz cesurluktur. Zira AB’ye blöf yapmasını ciddiye aldıracak Rusya gibi alternatiflerin de mümkün olmadığı ortadadır. Yunanistan ya AB normlarına göre reform yapmayı kabul edecek ya da iflasını ilan edip mahvolup gidecektir. Euro’dan çıkıp Drahmiye geçmesi halinde yapısal problemlerin gerektirdiği gibi Drahminin astronomik değer kaybı ve peşkeşe gelen enflasyonlar ile Yunanistan aşırı uyuşturucu almış gibi devamlı şoka girmekten kurtulamayacaktır.
PEKİ, YUNANİSTAN NE YAPMALIDIR?
Öncelikle Yunanistan’ın içinde bulunduğu vahim durumdan bahsedelim. Yunanistan’ın 240 milyar euroluk (259 milyar dolar) kurtarma paketine en büyük katkıyı sağlayan Almanya’nın lideri karşısında ecel terleri döküyor. Yunanistan’ın içinde bulunduğu finansal çıkmaz her zamankinden daha riskli hale geliyor. Yunan hükümeti, uzun zamandır alıkonan kredi ödemelerini alabilmek için gerçekleştirmeyi planladığı ekonomik önlemleri bu hafta açıklamak zorunda bulunmaktadır.Sermaye piyasalarının dışında bırakılan ve likiditesi tükenmek üzere olan Yunanistan, emeklilik maaşları ve ücret ödemelerini gerçekleştirmeye çalışıyor.
Yunanistan’ın parası gelecek ay tükenebilir(http://www.bloomberght.com/haberler/haber/1746589-tsiprasin-merkel-ile-gorusmesi-belirleyici-olabilir).Yunanistan AB içindeki en borçlu ülke olmamakla beraber, yapısal reformlar gerçekleştirmemiş olması krizden çıkmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle derinleşen krizin, Yunanistan’a borç veren AB ülke ve kurumları kanalıyla Avro bölgesinde yayılma potansiyelinin bertaraf edilmesini teminen, 2020 yılına kadar Yunanistan’ın kamu borcunun GSYİH’ya oranının %120 seviyesine indirilmesi hedefiyle Yunan Hükümeti ile Troika arasında yürütülen görüşmeler neticesinde, Yunanistan’a dilimler halinde tedricen serbest bırakılmak üzere toplam 240 milyar Avro tutarında yardım yapılması kararlaştırılmıştır.
Troyka sözkonusu yardım paketlerinin serbest bırakılmasını teminen, Yunanistan Hükümeti’nin, tasarruf yapılmasını ve büyüme perspektifinin önünün açılmasını sağlayacak yapısal reformları hayata geçirmesini talep etmektedir. Ancak Hükümetin bu çerçevede aldığı tasarruf tedbirleri de Yunan kamuoyunda memnuniyetsizlik yaratmakta, muhtelif sektörlerde greve gidilmesine yol açmaktadır. Yunan ekonomisi bu çerçevede 2008 yılından bu yana %24 oranında küçülmüş olup, ekonomideki daralma 2012 yılı sonu itibariyle de %6,4 oranında gerçekleşmiştir. Bu gelişmeye bağlı olarak işsizlik oranı 2013 yılında %27,2’ye yükselmiştir. Diğer yandan Yunan Hükümeti’nin 2015 yılına kadar 50 milyar Avro tutarında özelleştirme yapması beklenmektedir (http://www.mfa.gov.tr/yunanistan-ekonomisi.tr.mfa).
Yukarıdan da anlaşılacağı gibi bizdeki siyasilerin ve statüko savunucularının bir türlü idrak edemediği olguları Yunanistan’ın artık kabul etmesi gerekiyor. Üretime ve kazanca dayanmayan ve karşılığı olmayan tüketimi yapmanın artık mümkün olmadığı, AB ve Euro bölgesinde kalmak ve gerekli katkılardan yararlanmak için AB ekonomik kriterlerine uyarak sürdürülebilir ekonomi için mali disiplin, verimlilik, etkinlik, rekabet edebilirlik ve kaynakların rasyonel dağıtımını öngören yapısal reformlardan kaçış olmadığını baştaTSİPRAS olmak üzere Yunanistan’daki iktidar güçlerinin ve halkın anlaması ve kavraması gerekmektedir. Ya da akıl ve mantıkla örtüşmeyecek şekilde sürdürülemez yapıda direnerek iflasını ilan edip Euro’dan Drahmiye geçerek kısır döngü içerisinde bertaraf olmayı bekleyecektir.
SON SÖZ OLARAK BİZDEKİ GİBİ MUHALEFETTE SÖZDE SOL OLANLAR İKTİDARDA LİBOŞLAŞIRKEN TSİPRAS’IN DA MERKEL SAYESİNDE LİBRAS’A DÖNMESİ KUVVETLE İHTİMALDİR.