Birinci turdaki sonuçların bir nevi gerektirdiği gibi Cumhurbaşkanlığı seçimi Mustafa Akıncı’nın zaferi ile sonuçlanmıştır. Bu sonuçlar ile KKTC halkı ayakta alkışlanmaya layık olduğunu kanıtlamıştır. Şöyle ki, KKTC seçmeninin geçmişte iddia edildiği gibi takım tutar gibi siyasi tercih yapmadığı ve hür iradesine göre siyasete karşı tavrını koyduğu Anayasa Referandumunda, Yerel Seçimlerde ve son olarak da Cumhurbaşkanlığı seçiminde bir kez daha altını çizilmiştir. Bundan sonra KKTC seçmeninin duyarlılıkları ve çağdaş gereksinimleri yerine çağdışı metotlarla siyaset yapana Kıbrıs Türk seçmeni kırmızı kart vermeye hazır olduğunu gösterdi. Ancak bu seçimler, üzerinde siyaset kurumunun ivedi olarak çare üretmesi gereken bir olguyu daha ortaya koymuştur. Yaklaşık üçte bir seçmenin sandığa gitmemesi siyasete karşı umutsuzluğun bir göstergesidir. Bu umutsuzluğun ise giderek artması Kıbrıs Türk toplumunun geleceği ve üretkenliği açısından olumlu sonuç doğurmayacaktır.
Geçen haftaki yazımda da üzerinde durduğum gibi özellikle Doğu Avrupa ülkelerinde gözlemlenen “HALKIN SİYASETE DAİR SESİNİ DUYURMAYA KARŞI İSTEKSİZLİĞİ” (http://www.gpotcenter.org/dosyalar/KE-7_2013_Bilgili.pdf) maalesef KKTC’de giderek daha yaygın hale gelmektedir. Bu olgu yapılan her bilimsel araştırmada siyasete ve siyaset kurumuna olan güvenin azalması bulguları ile de örtüşmektedir. Şekilden de görüldüğü gibi Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik 1976 yılında % 74,8 olan katılım oranı 1990 seçimlerinde % 93.8 gibi çok yüksek bir oran yükselirken ondan sonraki seçimlerde düşüşe geçerek 19 Nisan 2015 seçimlerinde en düşük katılım oranı olan % 62.35’e gerilemiştir. Başvurulan birçok propaganda yöntemine rağmen seçime katılım oranı 26 Nisan 2015 Cumhurbaşkanlığı seçiminde % 2 dahi artmayarak %64.12 olmuştur.
Kaynak: http://ysk.mahkemeler.net/
Yukarıda da belirtildiği gibi gelişmiş olmakla beraber demokratik ve insan hakları açısından yaşam kalitesi yüksek olan ülkelerde ve bu gereksinimler açısında siyasetin önemli görüldüğü ülkelerde seçime katılım oranları halen daha yüksek seviyede seyretmektedir. Aşağıdaki şekillerden de görüldüğü gibi 1990-2012 yılları arasında seçime katılma oranları İskandinav ülkelerinde % 76 ile % 86 arasında değişirken Doğu Avrupa ülkelerinde bu oran bizdekilerin dahi altına inmiştir.
İskandinav Ülkeleri Seçimlere Katılım Oranları (%)
Kaynak: (International Institute for Democracy and Electoral Assistance,Voter turnout data for Denmark, Sweden,Norway; Aktaran Nazlı Çağın Bilgili, Mart 2013
Doğu Avrupa Ülkelerinde Seçimlere Katılım Oranları (%)
Kaynak: International Institute for Democracy and Electoral Assistance, Voter turnout data for Czech Republic, Romania, Slovakia,Hungary; Aktaran Nazlı Çağın Bilgili, Mart 2013
Devlet sistemini kişilerden bağımsız değerlendiren ve kim seçilirse seçilsin devlet sisteminin düzgün işlemeye devam edeceği Kanaat’ında olan gelişmiş Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde ise seçime katılım oranı düşük olabilmektedir. Başka bir ifade ile bu ülkelerde devlet mekanizmasının istikrarlı ve sürdürülebilir bir yapıda olduğu ve bu mekanizmanın kişilere bağlı olarak pek de değişmeyeceği yönünde seçmenin yaygın bir inanışı bulunmaktadır. Bu olgu ise seçime katılmayı pek gerekli kılmamaktadır. Şöyle ki; 2008 yılında Barack Obama’nın kazandığı Başkanlık seçimine yüzde 66’lık katılım oranı Amerika'ya göre rekor sayılabilecek bir oran olarak ifade edilmiştir. 1960 yılında John F. Kennedy'nin kazandığı seçime katılım yüzde 63,1, 2004'te George Bush'un kazandığı seçime katılım oranı ise yüzde 55,3 olmuştu (http://www.haber7.com/dunya/haber/355627-amerikada-secime-katilim-orani-yuzde-66).
Bizde ise kişilerden bağımsız son derece sağlıklı ve adil işleyen sürdürülebilir bir yapıya sahip olduğumuzdan değil aksine dökülen kamu düzenine ve Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğüne seçilecek kişinin herhangi bir etkisi olmayacağına ilişkin toplumum umutsuzluğundan ötürü sandık giderek daha fazla oranda veto edilmektedir. Dolayısı ile, gerek seçilen Cumhurbaşkanının gerekse devlet yönetimine talep olan siyasilerin en başta gelen misyonları toplumun beklentilerini olumluya çevirmek olmalıdır.