Çocuklara kıymayın efendiler!

Belki de ilk defa ne yazacağımı kestiremiyorum.

Belki de ilk defa ne yazacağımı kestiremiyorum. Aslında söylenecek çok sözüm var da, düğüm düğüm milyonlarca kelimeler boğazımda…
“Çocuklara kıymayın efendiler” diyordu bir şiirinde Nazım Hikmet. Oysa ne çok kıydık çocuklara, ne çok ağlattık, ne çok kimsesiz bıraktık!
Bunu söylemesi bile korkutucu ki; aramızda elleri uçkurunda sapıklar dolaşıyor! Yolda, durakta, gittiğimiz restoranda, işyerinde ve belki de evimizin içinde! Sapıklar dolaşıyor!
5 yaşındaki bir çocuğa pis ellerini uzatmış, sözüm ona “erkekliğini” küçücük bir çocuğun bedeninde kanıtlamaya çalışmış insan demeye utandığım bir pisliğin haberine şahit olduk hepimiz. Pislik diyorum evet, başka bir izahı olamaz çünkü. Gazetecinin her zaman “tarafsız olduğu” yalandır! Ben tarafsız değilim. Ortada küçücük bir çocuğun kararmış hayatı söz konusu ise kimse benden tarafsız olmamı beklemesin. Burada gazeteciliğim değil insanlığım devreye girer çünkü...
5 yaşında bir çocuk. Bakın yine diyorum; “çocuk!” Eniştesinin pis elleri uzanıyor bedenine. Tecavüz ediyor, acımıyor. Bakmıyor çocukluğuna, gözünün yaşına... Bu eniştenin adı; Mehmet Kurum. Mahkemeye çıkartıldıktan sonraki savunması ise en az kendisi kadar mide bulandırıcı; “O istedi ama ben yapmadım!”
5 yaşındaki çocuğun kendisini cinsel anlamda arzuladığını söyleyerek dahi bir suç işliyor!
Naftalinli Türk filmlerinde, burma kaşlı, kartal bakışlı yargıç heyetinin arkasındaki ahşap dekorasyonda bir söz yazar. Çoğumuz oradan hatırlarız o sözü; 'Adalet mülkün temelidir'. Mülkten kasıt 'yönetim'. Yönetimin, devletin adaletinden bahseder. “Devletin temelinde arayın adaleti” der. “Temelde adalet varsa vardır, yoksa yoktur” der...
İşte o adaletin bu sefer küçücük bir çocuğa sahip çıkacağından hiçbir şüphe duymuyorum. Duymak istemiyorum. Adalet, vicdandan gelir. Vicdanımızın hala körelmemiş olmasını temenni ediyorum…

Küçücük bir çocuğun, henüz olgunlaşmamış bedeninden tahrik olan bir zihniyetin ne kadar korkunç bir boyutta olduğunun farkında olduğumuzu umuyorum. Farkında olmak, olabilmek! Belki de tüm mesele bu… Durumun vahametinin farkında mıyız?

Yazımın başında dedim ya “oysa ne çok kıydık çocuklara…” Bir de ölüm var tabii… Küçücük çocukların yüreğine, kocaman acılar yüklüyor. Serbest Çalışan Hekimler Birliği eski Başkanı Kazım Akfert’i kaybettik. 2 yıl önce aynı hastalıktan eşini kaybetmişti Kazım Akfert.
Dünyalar tatlısı iki küçük kızı vardı. Henüz annelerinin ölümüne alışamamış iki küçük cana, babalarının da gittiğini ve artık bir daha asla gelmeyeceğini hangi dil anlatabilir? Hiçbir dilde izahı yok…
Çocukların gözyaşlarında boğulduğumuz günler yaşıyoruz. Onca gözyaşının altında iflah olur muyuz, bilemiyorum…
Küçücük çocuklar, bu kadar büyük acılara mahkum edilmeyi haketmiyorlar...

Bir şeyler yapmalı. Bir şeyler yapmalı “efendiler” bir şeyler yapmalı! “Çocukların ağlamadığı, şeker de yiyebildiği bir dünya” mümkün olmalı…
Bu haber 732 defa okunmuştur

:

:

:

: