Babacığıma mektup…

Gerçekten zamanın sınırı, sırrı yok.

Gerçekten zamanın sınırı, sırrı yok.
Bir düşünsenize, on dakika öncesini yeniden yaşayamıyorsunuz.
Giden zaman gidiyor, yılların, ayların, haftaların, saatlerin, dakikaların hatta saniyelerin dönüşü yok.
Bir yerlerde hüzünler, hayal kırıklıkları, ayrılıklar, ölümler yaşanırken, bir başka tarafta mutluluklar yaşanabiliyor.
Her insan ayrı bir dünya, ayrı beklentiler, umutlar, sıkıntılar.
Bizler mutlu olurken, bir başkaları üzülüyor, elbette tersi olduğu zamanlarda var.
Biz üzülürken de, başkaları seviniyor.
Bunların hepsi hayat denen serüvenli yolculuğun parçaları, olmazsa olmazları, tadı, tuzu.
“Bu dünyada hiç kimseyi kırmayacaksın, çünkü hayat buna değmez.”
Rahmetli babamın her zaman söylediği, hayat felsefesi edindiği, inanışıydı bu cümle.
Ve birde “yaşamak önemlidir ama yaşamda iz bırakmak daha önemlidir” derdi.
Yaşamda iz bırakmak, işte bu çok zor, insanlara karşılıksız bir şeyler vermek, yapılan güzel işlerle anımsanmak, hatırlanmak, anılmak.
Hepimiz bu hayatta sadece hoş bir sedayız aslında.
Kırmamak, dökmemek, insana önem ve öncelik vermek, her şeyin ilk şartı.
İçi, vicdanı rahat olan, başını yastığa huzurlu koyan her daim mutlu olur, başarılı olur, rahat ve kendine güvenen olur.
Söyledim ya, zaman çok çabuk ve acımasızca tüketiyor her şeyi ve biz ona karşı savunmasızız.
Hayatın bir gerçeğide sonsuzluğa gidiştir, hepsi mutlaka zamansızdır, acıdır, yıllar geçsede alışılmazdır.
Yarın babacığımın bizden ayrılışının yirmi birinci yılı.
Bıraktığın gibiyim, bıraktığın gibiyiz, tabi ki büyüdük, önceliklerimiz değişti.
Sen gittiğin de lise öğrencisiydim, bugün kırklı yaşlara merhaba demiş, iki çocuk babası bir adamım.
Senin öldüğün yaştayım baba.
Geçen yılda yazmıştım sana, hatta ondan önceki yılda.
Benden sonra ne değişti, diye sorabilirsin.
İnan değişen çok bir şey yok, bizler büyüyor, yaşlanıyor, olgunlaşıyor, torunların her gün daha da bizleri şaşırtıyor.
Adına taşıyan oğlum, Sami’miz ilkokul dördüncü sınıfı bitiriyor, Mehmet’im yeni bir özel okula başladı.
Bizler hayatla, memleketle iç içe, hayatın, memleketin sorunlarını, sindire sindire yaşamaya devam ediyoruz.
Yürüyoruz üstüne tüm umutsuzlukların ve bunları yaratanların.
Kıbrıs mesela, yeni umutlar yeşertiliyor, hani seninde yıllarca duyduğun, konuştuğun, içinde doğduğun, en güzel yaşlarında sıkıntısını yaşadığın bu güzel memleket, geleceği belirsizleştirmeye devam ediyor.
Yine arada sıkışıp kaldık, başkalarının istek ve öncelikleri bir tarafa biz bir tarafa, sesimizi duyuramadığımız, seslendiremediğimiz, beklentilerimiz arasında sessiz bir çığlığız.
Bir umuttu yeni bir düzen, sıfırdan başlangıç, hepiniz omuz verdiniz, ellerinizle kaldırdınız yeni umutları, ama olmadı.
Her ne varsa tükettik, paylaştıkça, adaleti unuttuk, ayrıldıkça, ayrıldık, sizin bıraktığınız toplumsal birliktelik, bugün için bireysel birliktelik.
Senin zamanında ülkeyi yönetenler, sizin genç yaşınıza umut verenler, hala daha sözlerle umut vermeye devam ediyorlar.
Umut sadece sözlerde kaldıkça, kalıyor, malum gerçeği değiştirmiyor.
Bir taraf için azınlığız, bir taraf için besleme ve yavru.
Ne çileymiş, siz çektiniz, biz çekiyoruz, çocuklarımız çekiyor.
Sen gideli 21 yıl oldu, o geceyi hiç unutmadım.
Bu satırlar için bilgisayarımın başına oturdum, anlatmak, yazmak istediğim o kadar çok şey var ki.
Fakat hepsi bir anda gitti, sanki her şeyi unuttum, öyle bir ruh halindeyim.
Hayat, yaşam böyle bir şey, geçen yıl yazdığım mektubu “umarım sana bu defa güzel şeyler yazarım” diye bitirmiştim.
Çok isterdim ama yine olmadı, çok da güzel şeyler yazamadım yine.
İnşallah bu defaya diyerek umudu koruyorum.
İnşallah babacığım, inşallah bu defa.
Bu haber 857 defa okunmuştur
  • Nejdet Ergün  london - 29.05.2015 YİTİRİNCE ANLIYORUZ SEVDİKLERİMİZİN DEĞERİNİ. ASLINDA HAYATTA İKEN DEĞER VERMELİ KIYMET BİLMELİYİZ GÜZEL BİR YAZI YILLAR GEÇSE BİLE UNUTMAMAK VE UNUTULMAMK ÇOK GÜZEL
  • selda kolcu  lfşa - 29.05.2015 Allah rahmet eylesin nur içinde yatsın başınız sağolsun

:

:

:

: