Kıbrıs Türk halkı içerisinde bir kesim giderek yüzsüzlüğü, arsızlığı ve utanmazlığı marifet saymaya başladırlar.
Kıbrıs Türk halkı içerisinde çözüm istemeyen, bir an önce adada kalıcı barışın sağlandığı, adaletli, iki halkın eşit siyasi ortaklığına, egemenlikte ortaklığa dayalı ve en azından Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine kadar sürecek ve adada askeri mevcudiyeti de olacak şekilde garanti sistemin devam edeceği bir çözümü istemeyen olamaz. Rum’a teslimi marifet bilen, ruhunu Rum’a satmış bazı evcilleşmiş Kıbrıs Türklerine sözüm yok, onlar lafın dışında. Ancak, milliyetçiliği anlamayan, solcu olmanın temelinin ulusalcılıktan geçtiğini, ulusal olmadan evrensel olunamayacağını anlamayan Kıbrıs solcuları bile adada kalıcı çözümün şartlarının temelinde bu unsurların yattığını, yatması gerektiğini bilirler, görürler. Söyleyebilirler mi? Vicdanlarına kalmış.
Anlaşılmaz bir şekilde ama giderek tırmanan bir tonda bazı mahfillerden çok acayip bir kampanya yürütülmeye başlandı. Türk Mukavemet Teşkilatını, Türkiye’yi, kurucu cumhurbaşkanımızı, Kıbrıs Türk halkının var olma mücadelesi kahramanlarını kötüleme, aşağılama, reddetme temelli bu kampanya iğrenç olduğu kadar da alçakça.
Belli ki Rum-Yunan ikilisinin ödenekleriyle, Rum kesiminden menfaat sağlayanlar veya umanlarca yürütülen bu karalama kampanyasında mukavemet dönemi sorgulanmakta, adeta Rum tarafının yaptıkları meşru gösterilmeye çalışılmaktadır. TMT döneminde yanlışlar elbette ki yapılmıştır, konumuz o değil. TMT dönemi elbette ki derinlemesine araştırılmalı ve yazılmalıdır. Ancak bir halkın onurlu yaşama ve var olma mücadelesi aşağılanamaz, buna müsaade de edilemez.
Kıbrıs Cumhuriyeti makamlarının Rumlar tarafından nasıl işgal edildiği, Kıbrıs Türkleri ortak yönetimden ve hükümet kurumlarından nasıl kovuldukları sadece dönem Rum gazete arşivleri incelenerek bile görülebilinir. Ancak daha uzağa gitmeye, kafa yormaya da gerek yok zaten, Glafkos Klerides’in “My Despostion” isimli anı kitaplarını alıp karıştırsın bu TMT’ye sövmeye meraklı arkadaşlar. Arzu eden Halkın Sesi gazetesinde bir yazımda Osman Örek ile mülakatımı anlatmıştım; o mülakatta rahmetli Örek Savunma Bakanı olduğu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Temsilciler Meclisi kapısından Klerides tarafından nasıl geri gönderildiğini anlatıyordu…
Beyler, bilmemek ayıp değil, yanlışta ısrar cehalet ürünüdür.
Klerides o konuşmasında Örek’e “Ya sizin yokluğunuzda yaptığımız anayasal değişiklikleri kabul eder ve içeri girersin ya da seni mermi yağmuru altında geri gönderirim” demişti. O değişikliklerin ne olduğunu anlamak isteyenler ise orijinal anayasa ile şimdiki Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasını karşılaştırabilirler. O zor ise, Rumların 1975’de aldıkları Milli Konsey kararına baksınlar, aynı konu vurgulanmaktadır: Kıbrıs Milleti Helen halkının devamıdır. Devlet Helen devletidir. Türkler azınlıktır, azınlık hakları olabilir.
Efendim Kıbrıs Türkleri ortak yönetimi terk etmişler… Zaten EOKA’yı da TMT saldırılara kışkırtmış. Rumlar hep Türklerle beraber, barış içinde olmak istemişler ama TMT birlikteliği bozmuş, EOKA’yı şiddete zorlamış.
Bunlar “yalan” diyeceğim, inanmayacak satılık kafalar. Sadece hatırlatmakla yetineyim, EOKA 1 Nisan 1955’de, TMT ise (her ne kadar Ağustos dense de) 1957 Mayıs ayında kuruldular. Öncesinde de Kıbrıs Türk mukavemeti yok muydu? Vardı, elbette. 1955’den sonra kendini korumak meşru hakkını Kıbrıs Türkleri çeşitli ve ayrı küçük örgütlenmeler yoluyla kullanmaya çalışıyor, Rum tedhişine direniyordu. TMT ise bütün o küçük örgütlenmeleri tek çatı altında toplayıp, Türkiye’den de sağlanabilen kısıtlı destekle direnme gücünü artırdı.
Sanki Akritas planını hiç duymamışlar, sanki bırakın 1960 öncesi dönemi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1963-1974 yıllarında yaşanılan Rum mezalimini, Kıbrıs Türk mücahit teşkilatının, yani TMT’nin verdiği kahraman varoluş mücadelesini bilmiyormuş gibi alçakca saldırıda bulunmak anlaşılabilir değildir.
Hıyanet demeyeceğim. Kıbrıs Türkünün hıyanet içinde olabileceğine inanmak istemiyorum. Yaşanılan cehalettir, pespayeliktir.
Elbette ki Kıbrıs Türk okullarında genel eğitimde ve televizyonlarda genel eğitimde halka düşmanlık aşılanmamalı, barış fikri işlenmelidir. Ancak, bu kepaze mantalitenin de Kıbrıs Türk tarihinden yoksun nesiller yetişmesinden kaynaklandığı bir vakıadır. Süratle Kıbrıs Türk tarihi müfredatta yerini almalı, mevcut üç-beş sayfalık göstermelik Kıbrıs tairhi dersi, doğru dürüst bir “mücadele tarihi” ile değiştirilmelidir.
Birkaç ayda çözüm, inşallah!
Birleşmiş Milletler ziyareti, Ban Ki-moon görüşmesi moralleri yükseltti, birkaç Kirye Anastasiades ile birkaç fondip havayı ısıttı, el ele diz dize tiyatro seyretmeyi de ekleyince üzerine ortam tam da “birkaç ayda çözüm” kıvamına geliverdi…
Arap medeniyetinin meşhur üçlemesidir. “İnşallah, Maşallah, Mafiş”.
Triniti hep Hıristiyanlarda olacak değil ya!
Şimdi “İnşallah” ile işe başlamak “hayırdır” da, niyet de önemlidir. Gerçi arada bir “İnşallah” gerçekten de kalpten “Allahın izniyle” anlamında kullanılsa da, “maşallah”ın yanından geçip “Mafiş”te karar kılmıyor mu çoğu “iyi niyet”?
Umarız bizim “aylar içerisinde çözüm” niyeti de “mafiş”te karar kılmaz sonuçta.
İyi niyet çok önemli. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı’nın da görüşmeci Özdil Nami’nin de iyi niyetini biliyor, inanıyoruz. En önemli çabalarının Rum tarafında da “evet” diyecek bir kamuoyu yaratmak olduğunu ve bu maksatla “kamuoyuna yönelik sosyal aktivitelere önem verdiklerini görüyor izliyoruz.
Yedi “yakınlaşma kâğıdı” tamamlanmış. Bunlar üstelik çetrefil yönetim ve güç paylaşımı konularını da içeriyormuş. İşte bilmem kaç senede yapılamayan yakınlaşma, birkaç toplantıda oluvermiş.
Bunlar güzel şeyler. Güzel de, kahve içerek, sokaklarda el ele yürüyerek, birkaç bardak atıştırarak veya piyes izleyerek güzel bir ortam yaratabiliriz de Nikos Anastasiades dostumuz değişti mi?
Hayır. Ne diyor? KKTC’nin varlığını veya Kıbrıs Türk devletinin varlığını destekleyecek hiçbir adım atılmayacakmış…
Eeee, hani Maraş’ı istiyordu bu beyzade?
Adam onu da istemiyor, istediği sorunun devamı. Yoksa bilmiyor mu o da Maraş dediğin bir el bombası. Kıbrıs sorununda çözülmesi gereken her başlık Maraş’ta da var. Tazminat, yeniden inşa faturası, işleteme kaybı meselesi… 4-10 milyar Euro olarak tahmin edilen Maraş faturası nasıl ödenecek? Hem Maraş verilip hem de savaş tazminatı mı ödenecek? Hangi Türk hükümeti yapacak bu işi?
Anastasiades akıllı… Ne diyor? Ankara’daki hükümet mevcut süreç için belirleyici olacakmış.
Akıncı’ya “işgal bölgelerinden gelen adam” diyeceksin, “Türk hükümetiyle çözüm” diyeceksin ve sonra ben birkaç ay içerisinde çözüm olabilecek diye ümit edeceğim.
Doğrusu yeni seçilen Cumhurbaşkanı Akıncı’yı hiç olmazsa 100 gün eleştirmemeye kesin kararlıyım da, kışkırtma çok bazen dayanamıyorum.
Haydi hayırlısı…