Anılardan bir demet

Yaşamın içinde her olay ya da her durum ileriki zamanlar için bir anı yumağı oluşturur.

Yaşamın içinde her olay ya da her durum ileriki zamanlar için bir anı yumağı oluşturur. Sevinçli ya da kederli, ilginç ya da ürkütücü… Ben anıların bile seçilerek akılda tutulmasından yanayım. Biraz Pollyannacı yanım var ya…
Mutsuzluk çağrıştıran anıların hatırlanmamasından yanayım, en azından dillendirilmemesini savunuyorum. Çünkü her anı bizi o ana götürüyor… O an hangi duyguyu hissetmişsek, onu tekrar yaşıyoruz… Düşünün korktuğunuz bir an ya da çok kahrolduğunuz bir zaman… Onun yerine en mutlu anınızı, en sevinçli gününüzü düşündüğünüzde kalp atışlarınız bile ritmini değiştiriyor.
Yaşamda güzel şeyler hatırladıkça, güzel olanı çağırmış olursunuz… Yaşanan zaman dilimi hiç de öyle ah’larla vah’larla geçirilecek kadar uzun değil, diye düşünüyorum…Mutlu ve güzel bir gün diliyorum efendim…

ANILARLA İLGİLİ BİR GÖRÜŞ:
Size katiliyorum. Beynimiz de aslinda kendi katalog sistemi ile bizim bizi rahat ettirecek anilarimizi hatirlamamizi sagliyor genellikle. Hatta, o anilari allayip, pullayip oldugundan daha da cekici hale getiriyor. Bu da ruh sagligimizi korumamizi sagliyor. Yalniz, sürecini tamamlamamis ve kapatilmamis kötü anilar da, bilincaltimizi etkiliyor ve kapatilmasi gerekiyor. Insanlar genelde 'ben neler cektim' sohbetine bayiliyorlar. Kimiside hakli. Zira bir türlü kapatamadiklari, care bulamadiklari ve hicbir zaman da bulamayacaklari anilari var. Bu asamada terapi ihtiyaclari oldugunu anlamalari gerekiyor. Bu terapist, sizi kosulsuz dinleyecek bir dostta olabilir bir uzmanda. Bu anilari cözümsüz bir sekilde, sürekli dile getirmek ruhumuza yapacagimiz en büyük kötülük bence. Herkese huzurlu mutlu anilar diliyorum.
NEŞE FAGNEL (İsveç’ten bir okurum)

Alınyazısı

alınyazım dokunurken yüzüme
rüzgara boyun eğiyor salkım söğütler...

derken
zamanı öğütüyor yel değirmenleri...

sahi
gelecek,
ne zaman gelecek? ...(Ayşe TURAL)

HAYATIMIZA GİRENLER...

Bir düşünün bu güne, şu ana kadar hayatınıza girenleri... Hala hayatınızda olanlar ve adını bile unuttuklarınız...

Kimi insanlar hayatımıza girer; neredeyse hiç bir iz bırakmadan hayatımızdan çıkarlar. Kimine ise yıllar sonra rastladığımızda, onunla ve kendimizle ilgili, unuttuğumuzu sandığımız ne çok şey hatırlarız değil mi?

Daha başkaları ise hayatımızda kalır...

KALBİMİZDE ve RUHUMUZDA öyle bir etki yaparlar ki biz, bir daha eskisi gibi ESKİ BİZ olamayız... Değişiriz, güzelleşiriz... Sevmeyi, sevilmeyi öğreniriz, hayatın tadına varırız.Düşüncelerimiz değişir.

Bence onlar bizi zenginleştiren ve destekleyebilen ÖZEL İNSANlardır. Sizin de hayatınızda İZ bırakan, gitmiş olsa bile ANIlarınızda özel bir yeri olan kişiler mutlaka vardır... Onlara gönül borcunuz vardır, unutmayın... Onları tanıdığınıza şükredin...

YÜREĞİME DOKUN

bu gece
bütün yıldızlarınla gel
ışıklandır dünyamı
şiirime dokun
çiçeklensin dallarım...

sen orada
evrenin varoluşundan beri
senin olan yerdesin...
elin tenime dokundu
ışıklandı çiçeklenmelerim...

yüreğime dokunursan
filize duracak akasyalar
kararan yıldızlarıma
ışığını verecek ay...

dinle bak
sevdamız
kök salıyor
senin ağzın ışık bitkisi
şarkımsa köklerinde dolanır...(Ayşe TURAL)

YÜREĞİNİZDE İZ BIRAKMAK
Hepinizin güzel sözlerine teşekkür ediyorum... Sanırım Tanrı hepimize bazı görevler vermiş, bizler sadece elçiyiz.
Öğretmenlik dünyanın en tatlı mesleği... Ben o sayede binlerce genç, binlerce anne baba tanıdım.Yazarlık yanım da sevgileri toplamama en büyük destek...Ondan da öte sevgi dolu, paylaşan bir yüreğim var, tıpkı sizin yürekleriniz gibi...
Aynı cins kelebekler aynı ormanda uçar, derim her zaman... Birbirini anlayan yürekler, her neredeyse birbirini bulur...
Kalplerinizde iz bırakmaya çalışıyorum sadece... Sevgilerimle...
SAKLA

iki gülüşümün biri
sensen...

bir avuç gökyüzümde
UMUTsan...

ışığınla aydınlanıyorsa
içimin karanlığı...

haydi al beni
kendi gökyüzünde
bir buluta SAKLA... (Ayşe TURAL)
BENİM EN BÜYÜK ÖVÜNÇ KAYNAĞIM SİZLERSİNİZ... ( öğrencilerim)
.
Ayşe Hocam,
Biliyor musunuz sizi MAYAya benzetiyorum, hani annelerimiz yoğurt için ekmek için kullanırlardı ya...

Siz de pozitif enerji mayası gibisiniz... Karıştığınız ortamda hemen tutarsınız yoğurt gibi! Baksanıza çevrenizdeki herkes sizin gibi neşeli ve gülümsüyorlar...

Bundan daha güzel bir mutluluk olur mu sevgili hocam? İyi ki sizin öğrencinizim iyi ki benim öğretmenimsiniz...

Ha unutuyordum yazarken bazı dilbilgisi hataları da yaparsam kusuruma bakmayın sayın hocam, kaç yıl oldu sizden ders almayalı!!!
Saygılar......

AHMET KÖYLÜOĞLU
(Doğu Akdeniz Üniversitesi/ Öğretim Görevlisi)
BUGÜN
hayatın gülen yüzünden
SENİ
toplasam diyorum...
toplasam da
sevdalı yüreğimde saklasam...(Ayşe TURAL)
AŞK NEDİR? YA DA NE DEĞİLDİR?

Bence birini düşünmek, ona dokunan yemeği yemesine izin vermemektir aşk...
Sağlığı için sigarasını azaltmasını istemek; hatta onun için önce sigarayı kendinizin bırakmasıdır aşk...
Serinleyen havada üşüyebileceğini düşünüp şalını omuzlarına sarmak ve sıcacık kucaklamaktır aşk...
Gözlerinin içine bakarak onun ne düşündüğünü anlamaktır aşk...

Aşkı, aşka aşık olanlar yaşatacak biliyorum...
Aşkın unutulmasına izin vermeyeceğiz. Aşkı, günü birlik ilişkilerden, vıcık vıcık laubaliliklerden, çıkara dayalı birlikteliklerden ayırmak gerek...

Onu öyle bir yere koyalım ki, hep özel kalsın. Yaşatmak için de öğrenelim. Yeni baştan anlamaya, kavramaya çalışalım. Bir ders gibi yeni baştan, inceliklerini öğrene öğrene yol alırsanız siz kazançlı çıkarsınız. Sevmenin keyfi sevilmekten geçer. Sevilmek için de elbette sevmeniz gerek...

Aşk güzel şeydir, gençler! Hem de çok güzel! Onun sizin ruhunuzun kıyılarını terk etmesine, başka limanlar aramasına izin vermeyin emi...
Anlamsız

bir titreşimdir yaşanan
derinden solunan an
ardında kalan
nedense kocaman bir hiç...

evrenin iç çekişleri
sararmış sayfalar gibi
bir ömürden geriye kalan...

eskimiş sayfaları hayatın
anlamsız gökyüzü haritaları sanki
gitgide unutan bellek...
Mars'a kesilen bilet
evren ışığını gözlerden saklıyor...

uzay merdiveninde
güneş güneş ağlayan kadın
unutulmuş bir çocuk gülüşü
dudaklarında...

çırılçıplak iç evreninde
renksiz günlerdir yaşanan
üç pişmanlık çiçeği
solar, dökülür avuçlardan
doğum...
ölüm...
ve aşk...
hepsi bu kadar...(Ayşe Tural)

HALKIMI KUTLUYORUM...

' Yeni güne merhaba'larımla söze başlamak istiyorum. Bugün dünden çok farklı... Bilinçli bir toplum olduğumuzu bir kere daha gösterdik. Kim ne derse desin...

Demek ki toplumumuz ne istediğini biliyor. Particilik dışında, beklenenin HALKA HİZMET ten geçtiği, değiştirilen yerel yöneticilerden belli oldu.

Yeni göreve gelen tüm belediye başkalarını içtenlikle kutluyorum. Unutmasınlar ki onları bu göreve halk, layık gördü... Yanlış yaparlarsa yine halk onları oradan almasını bilecektir... Dilerim bu topluma yakışan hizmet anlayışı ile görevlerini sürdürürler.

SORUMLULUKLARI:
Söylediklerinden,
Verdikleri sözlerin yerine getirilmesinden
Bu topluma LAYIK gördükleri hizmetleri gerçekleştirmekten
halkı SEVGİYLE bütün olarak kucaklamaktan ibarettir...

Gününüz verimli geçsin efendim...

APANSIZ
apansız biri
sen mesela/ sobeler gibi
çıkıversen karşıma...

tanımadığım
adını bilmediğim sen
çayırkuşu yalnızlığıma
kocaman bir nokta koysan...

sonra
sek sek oynasa yüreğim
gözlerinin içine bakarken
sedef kabuklu günleri düşlesek seninle...

bitmeyen akşamlarımız başlasa
yasemin kokulu gecelere uzanan
gümüş başaklar türküler yaksa ayışığına
umut dolu bir tohum
yarınlara çatlasa apansız... (Ayşe TURAL)
BİR KADIN BİR ERKEK...

Yoğun bir gün geçirdim bugün... Genelde günlerim hep öyledir de; bir yoğun günüme karşılık bir nispeten daha hafif programlar yapmaya çalışıyorum ki enerjimi toplayabileyim...

Neyse, biliyorsunuz bugün gerçekten çok sıcaktı, özellikle Lefkoşa... Derken saat üç sıraları yemek yemediğimi hatırladım... Benzin almam da gerekiyordu. Benzincinin yanındaki lokanta gayet uygundu...

Klimalı olan iç salonu tercih ettim. Bahçe, rüzgara rağmen sıcak esen havayla bunaltıcıydı. Siparişimi verip beklemeye başladım.

Huyum kurusun, boş durmak olmaz... Etrafı kolaçan edip konu üretmeye başladım... Bir masa ötemde bir kadın elinde cep telefonu, mavi ojeli uzun tırnaklarıyla yazı yazmaya çalışıyordu... Tırnak değil, sanırsın parmaklar gece elbisesi giydirilmiş kuklalar... Taşlar, renkler... Ben ne anlarım bu modadan...

İncelemeye devam... Terden yapışmış rengarenk saçlar... Enine boyuna maşallah... Alabildiğine daracık bir elbise... Dudaklar silikon... İyice kıvrılmış... Burun estetik... Boş ver dedim kendi kendime, önüne bak...

Derken diğer masada arkası dönük oturan bey, kalkıp kadının yanına oturdu. Meğer o da dizüstü bilgisayarıyla haşır neşirmiş... Kadın adama hiiiiiç yüz vermedi... Adam gayet sabırlı bir biçimde kadının mesajlar yazmasını bekledi... Ben sıkıntıdan patlamak üzereyim... Beyefendide tık yok... Dayak yemeyeceğimi bilsem ' Yeter artık, bırak şu telefonu, adamın yüzüne bak...' diye bağıracağım...

Adamın aklından neler geçiyordu bilemem !!! Sabrına hayran olduğumu itiraf etmeliyim...

Yemeğim geldi, onlar da kalkıp gittiler de ben de bu işkenceden kurtuldum... Biraz daha otursalardı; inanın yemeği paketletip kalkacaktım...

(Ne olur sana ne demeyin, elimde değil... Siz daha nicelerini görmüşsünüzdür eminim… istek üzerine tekrar paylaştım.)

Bırak Aşk Gitsin

baharların kışa dönmüşse
üşümelerin yaz ortasında
yediveren gülleri dökülüyorsa ellerinden
bırak aşk gitsin...

cam kırığı hüzünler
kapında nöbetteyse
canı tezim, nar tanem, gözü güzelim
bırak aşk gitsin...

hançerlenmişse yüreğin
derinden derine akıyorsa
kan demeden
bırak aşk gitsin...

gül üstüne gül açmışsa
yabanılın bahçesinde
gözünün ışığına kurban olam
bırak aşk gitsin...

kanadı kırık martılar gibi
dönenip durma engininde
poyrazına yandığım
bırak aşk gitsin...

gözlerin kalakalmasın ardında
bir tas su olup akma
sana kalsın masalın
bırak aşk gitsin... (Ayşe TURAL)

MUTLULUK İÇİMİZDE…
Yaşamı delice sevmemin de genlerimle ilgili olduğuna inanırım. Bir sürü kişinin özelliğini taşıdığımıza göre gökkuşağı gibi olmalıyız her birimiz… RENGARENK yani… Doğal olarak da bu özelliğimiz, yaptığımız her işe yansır. Mesela, dediğinizi duyar gibiyim…
Evim rengarenktir mesela… Gül işlemeli perdeler, güllü yastıklar… Mor ve tonlarına bayılırım. Kahve ve çay fincanlarım çiçeklerle bezelidir… Onlardan çayımı ya da kahvemi yudumlamak bana inanılmaz haz verir…

Evimi eşyalarla doldurmayı sevmem… Tahta olan her şey de beyazdır üstelik…Her şey düşünerek, o yere yakışacaksa alınır… Hiç acele etmem… Ansızın küçük bir dükkandan minicik bir yemek çanı alabilirim, üstü gül işlemeli… Bir sandalye alacak olsam ya pembe olanını seçerim ya da sarı… Minik biblolara bayılırım. Benim alacağım şeyin pahalı olması gerekmez. Hoşuma gitsin yeter. En son ne aldım, düşüneyim bakayım. Evet… evet… Oturan bir kadın figürü… Sarı saçları toplanmış, mini eteği mor, boynunda kolyesi, gayet seksi pozda güzel bir kadın… Minik beyaz sehpanın üzerinde duruyor… Gidip gelip ona bakarım, içim mutlulukla dolar…
Evime taşınmadan daha üzerinde “Jardiniere” yazılı iki sandalye ve masayı aldığım günü hatırlarım. Yağan yağmura aldırmadan onları arabadan eve taşıdım, sırılsıklam olmaya razı… Çocuklar gibi sevinçliydim… Onlara baktıkça aynı duyguları yaşar, neşelenirim…

BİR DE BANA
Bir güneş istiyorum
Çiçeğe, böceğe ve bana…

Bir yağmur istiyorum
Toprağa, denize ve bana…

Bir kanat istiyorum
Kuşa, yelkene ve bana…

Bir BARIŞ istiyorum
Ülkeme, dünyaya ve bir de bana… (Ayşe TURAL)

Dünyamızdan barışın, huzurun ve sevginin eksilmemesini diliyorum… SEVGİLERİMLE…

Bu haber 2999 defa okunmuştur

:

:

:

: