Bayramlar…

Yıl 2015 … Bir bayram daha neredeyse bitmek üzere... Bayramların anlamı, bir bakıma tatil oldu.

Yıl 2015 … Bir bayram daha neredeyse bitmek üzere... Bayramların anlamı, bir bakıma tatil oldu. Sıkı tempolu giden yaşam koşuşmacasında nefes alınacak günler olarak algılanıyor da ondan… Elbette gidenlerin arasında ailesini ile bayram geçirmek isteyenler de var. Sanırım bu konuya fazla takılmamak gerekiyor. İstesek de istemesek de zaman değişiyor. Hani derler ya “ Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” diye.
Aslında bir bayrama daha ulaşmanın keyfini yaşıyoruz biz orta yaş kuşağı… Bizim kuşak, hep farklı dönemler geçirdi. Yoklukların acısını çekti de önemsemedi bile… Çünkü paylaşmanın, dayanışmanın ve bölüşmenin güzelliğini gördü… Özellikle savaş yıllarında birkaç aile bir arada yaşadı, nesi varsa paylaştı… Kendinin olmayan çocukların karnını doyurdu, üstünü örttü…
Yokluklar ve acılar, hele de savaşlar, bireylerin birbirine kenetlenmesini sağlar… Hele o günleri bir hatırlayın… Pek çok kişiden benzer öyküler dinledim yıllarca… Aslında bayram anılarımız da çok benzer… Bayramdan bayrama alınan elbise ve ayakkabılar… Ya da ablamızın, ağabeyimizin ona küçülen ama bize biraz bol da gelse sevinçle giydiğimiz elbiselerimiz… Bazen ayakkabılarımız… Bayram sevinciyle uyuyamadığımız arife geceleri…
Bugün bayramın üçüncü günü… Üstelik günlerden de Pazar… Bu sıcaklar çekilmez… Bayramın birinci ve ikinci günü yapmanız gereken ziyaretleri yaptınız, bugünü de kendinize ayırmışsınızdır… Özellikle yurtdışına gitmeyenler Adada bir seçenek bulmuştur. Üstelik 20 Temmuz nedeniyle bir gün daha tatiliniz var. Deniz kenarında ya da bir tatil beldesindesinizdir… güneşe dikkat ederek denizin keyfini çıkarın haydi…

ÇOCUKLUĞUMUZUN BAYRAMLARI…
Gerilere gidersem, silik de olsa, oldukça zengin bir anı defteri çıkıyor karşıma…
Bayram şekerleri…
Özellikle biz kız çocuklarına el öpülünce verilen mendiller…
Eğer kişiye yakınlığınız fazlaysa mendilin içine konan bayram harçlıkları…

Ben, bizim bayramlarımızı anlatmak niyetinde değildim aslında… İçimizi çeke çeke, “ NERDEEE O ESKİ BAYRAMLAR…” demek de istemiyorum. Bunları tıpkı bir masal gibi anlatmaya başladığımızda gençlerin ne kadar sıkıldığını görüyorum. Pek azı, ilgi gösteriyor; belki çocuklar… Sevdikleri dede veya nenelerini dinlemek arzusunda olanlar…
Bayramlara yüklediğimiz anlamlar, gitgide zayıflasa da anlamını yitirmiş değil elbette. Çok klasik saymazsanız şöyle diyeceğim: Çocukluğumuzun bayramları bir başkaydı… Gerçekten öyleydi… Yaşayan siz olunca, değerini de en iyi bilen siz oluyorsunuz…
Bayramlar, hep geçmişin hüznünü yaşır… Hani bir şarkı vardı: “Bayramlar mı eskidi, biz mi yaşlandık…” Sanırım ikisi de oldu. Olsun. Bayram yine bayram ya!
Büyükleri hatırlamak, el öpüp gönüllerini almak…
Saygı, sevgi ve dostlukla kapıları çalmak…
İkram edilen tatlı, şekerleme ve çikolatalarla gün boyu şeker şeker kokmak…
İnsanı gülümseten anlar elbette… Bahaneyle çoktandır görüşülmeyen dostlarla, bir başka kapıda karşılaşmak, sokakta bayramlaşıvermek… Büyüyen çocuklar, genişleyen ailelerle memnun ve mutlu tesadüfler…

BUGÜN BAYRAM
Bugün bayramlıklarımı giyer gibi
Çocukluğumu giydim sırtıma
Ama annem yoktu
Saçlarımı örecek…

Sonra gençliğimi geçirdim sırtıma
O da eğreti durdu
Bir türlü oturmadı üstüme…

İyisi mi ben
Buruşuk giysilerimi bırakayım
Bir el kapımı çalıp
BAYRAMımı kutlarsa diye…
(Sevgileri Yarına Bırakma, 1998)

BAYRAM VE YAŞLILAR…
Bayramlarda yaşlıları ve çocukları çok önemsemeliyiz diyorum ben. Yaşlılar, kapılarını tıklatacak pek kimsesi kalmamışlar, özellikle hatırlanmalı…
Çocuklar da büyüdüklerinde anılarında yer edecek güzellikler yaşamalı… Saygı ve sevgiyi onlar bizlerden öğrenirler. Söylemek değil davranış olarak göstermek için bizler çok dikkatli olmalıyız. Çocuklarımız, yetişkin olduklarında bizden öğrendiklerini uygulayacaklardır. Armut genellikle dibine düşer…
Aile içi bayramlaşmadan sonra yollara düşeceksiniz. Sırtınızda bayramlıklarınızla, elinizde çiçek buketleri veya çikolata paketleriyle önce anne- babalarınıza daha sonra teyze, hala derken sevdiğiniz saydığınız herkesin kapısını çalacaksınız… Ne mutlu size, ne mutlu bize…
Sevgi, saygı, dayanışma, hoşgörü dolu nice bayramlara erişmeniz dileğiyle efendim… MUTLU BAYRAMLAR…

BAYRAM ANILARI…
Hemen hemen her bayram yazıma değerli yazar ve şairimizin anılarına yer vermeden geçemem…
Her program yaptığımızda yüreğime derin bir çizik atmıştır Sevgili Neriman CAHİT… O alçak gönüllü, abartısız, yalın dilinde savaş yılları, yokluk yılları canlanır… Sıcacık bir tas çorba gibi önünüze konuverir… Ağzınızı da yüreğinizi de yakar geçer…
Bayram hazırlıklarından söz ettiği şiirinde şöyle der:
“ Bez dokuyor annem taaa gece yarılarına
tezgahın sesi bir yaralı kuş
gidip geliyor… gidip geliyor
çocukluğumun uykularına…
bu dokuduğu bez annemin
yirmi arşın olacak- bir top
ha bir gayret
artır anne
Artacak mı anne?
Artacak, artacak, sana bir entari çıkacak
Alaca entarim… güzel entarim olacak
Giyip hobbalara gidecem…
Ellerin evimizin dinginliğini dokuyor anne
Usul usul…”
NERİMAN CAHİT
BİRAZ DA BUGÜN DESEK VE HAYATI PAYLAŞSAK…

HAYAT BİR ŞÖLENDİR...
Yaşamak bir şölense gerçekten bizler, o şölene yakışır bir görüntüde miyiz?
Şölende masaya oturabiliyor muyuz; yoksa kıyıda köşede oyalanıyor muyuz?
Ruh ve beden sağlığımız, yaşam öğretilerimiz, yaşama kültürümüz onu bir zaman diliminden diğerine taşımaya yeterli mi?
Hayatı her zaman fazla da ciddiye almamak gerektiği söylenir. Onun biraz eğlenceli, hoş yanlarını görmelisiniz. Hayatın esprilerini yakalamak gerekir...
Sanırım YAŞAMA SEVİNCİ de buradan doğuyor...
Hoşgörülü olmak, esprilerden yararlanıp zaman zaman gülüvermek; pekçok sorunu bir çırpıda hallediveriyor...
Gününüzden yaşama sevinci eksilmesin efendim...

AŞK
aşk
sana gelmişse
kapına dayanmışsa
geri çevirme sakın....
yaşanmamışlıkların acısı
zamanla koyuyor insana...
Ayşe TURAL/ Farklısınız

BIR KÜÇÜCÜK YÜREK...
( GÜL Bahçesinin bahçıvanı olmuşum...)
' Merhabalar, belki beni hatırlamışsınızdır ben Esentepe İlkokulundaki söyleşinizde sizin sorduğunuz 'aranızda şiir yazan varmı çocuklar dediğinizde tek el kaldıran kızım.
Şimdi 19 Mayıs Tmk 'da eğitim görüyorum ordada bir söyleşi yapmışsınız fakat ben sizi görmedim.Hikayelerinizi herkesin 'sen büyüdün artık senin hikayelerle işin olmaz' demesine rağmen büyük bir inatçılıkla okuyorum ve de dinliyorum.
Evet hâla dinliyorum CD nizi.Sıkılmak nedir bilmezcesine dinliyorum...
Belki neden bu kadar şey yazma sebebimi soruyor olabilirsiniz.Tek amacım size hayatıma kattığınız herşey için teşekkürler...
YELDANUR MEYDAN
19 Mayıs TMK / Girne

ŞİİRİM
sözcükleri cebime doldurup
kuş avlamaya çıkıyorum
bir bir şiir yapıp
derede balık avlıyorum...
birazını
kurbağa prenslere dağıtıp
masallar alıyorum...
sonra
uçuç böceklerine sırlarımı fısıldayıp
hepsini yıldız yapıyorum...
Ayşe TURAL

NE KADAR KALABALIKSINIZ?
' Evet hocam yalnızken de bir kalabalık var. Aklımızda, kalbimizde ve iyi ki var kitaplar... ! Mesela siz iyi ki varsınız ! Kitaplarınızla, şiirlerinizle , hep gülen pırıl pırıl gözleriniz ve tatlı dilinizle...iyi ki varsınız . Çok özledim sizi. Güya gelecektim hatta kahveleri ben yapacaktım! !! 😕 off ah ben ! En kisa zamanda görüşmek üzere... '
GÜNAY ERALP

BU SABAH
bu sabah
güneşin kepçesinden
bir ışık içiyorum
yollara düşüyorum sonra...
yitirilmiş zamanları arıyorum
kör kuyularda...
derken bir KUŞ
gagasında
baharın tohumunu ekiyor
gözlerime...
Ayşe TURAL

BUGÜN AKILLI OLUN...
Günaydın...
Öğüt veriyorum yine değil mi?
Güzel bir şey anlatacağım merak etmeyin...
Hayatın içinde yığınla aksilik yaşayabilirsiniz... Unutmayın...
Ne kadar sakin hareket ederseniz o kadar kazançlı çıkarsınız...
Mesela...
Anlaşmazlık yaşadığınızda paniklemeyin.
Sakin olun ve ayrıntıları gözden kaçırmayın...
Her anlaşmazlık, bize o konudaki eksik yönleri, hatalı noktaları gösterir...
Akıllı insanlarsa, ortaya çıkan bu durumu kavrar ve onu FIRSATa çevirir...
İşte bu noktada işler ve ilişkiler OLUMLUya dönme şansı yakalar...
Haydi akıllı olun..
Derin nefes alın...
Gülümseyin...
Başardıkça daha mutlu olduğunuzu göreceksiniz...
Sevgiyle

NE KADAR ÖMRÜMÜZ KALDI Kİ ?
Bilmem...
Merak etmiyorum...
Düşünmüyorum bile...
Bu cümle bana umutsuzluğu çağrıştırdığı için hiç kullanmıyorum...
NE GÜZEL
Yeni güne gülümseyerek başlamışım...
Beni bekleyen mis gibi bir kahvaltı sofrası var...
Yatağında oynayan, güne neşeyle başlayan beş aylık torunumun sesini dinliyorum...
Yarına umut dolu beklentiler koyuyorum...
Daha ne olsun...
Zaten kimse ömrünün ne kadar olduğunu bilmiyor ki!
Bilmediğim şeyler için tasalanamam...
Günün ve anın keyfini çıkarmanız dileğiyle GÜNAYDIN…

İKİ DUDAK ARASI...
Hayatımız bazen iki dudak arasından çıkacak bir çift söze bağlıdır, pamuk ipliği misali...
Ne çok bekleriz...
Gözlerinin içine bakışımız bundandır...
Sıcacık sokuluşumuz da...
Nedense bir türlü o an yakalanmaz...
Bekleriz de hevesimiz kursağımızda kalır...
Bir EVETe bakar oysa...
Ya da ' Seni seviyorum..'a...
Bu kadar mı zordur konuşmak...
Aslında bencilizdir ya da tembel...
Sonralarımız vardır bir yığın...
Geç kalmalarımız...
Geç kaldıkça kaçırılan trenler sayısız olur...
HAYDİ bugün bir değişiklik yapın...
DUDAKLARINIZ kıpırdasın...
Bugün TRENLER kaçmasın...
Sevgiyle...

YÜREĞİMİZİN SESİ...
Son on yılların en büyük sorunu: Yüreğini dinlemeyen, ona kulak vermeyen insanlar bence...
Günlük koşuşmalardan tutun da içinde yaşadığımız dünyada bize dayatılan lükse, paraya, mevki hırsına ve her konuda bitmek bilmeyen daha... daha... dahalara bağımlılığımız...
Eskiden bu kadar para mı vardı? Son model arabalar, evler, kat kat gökdelenler...
İşte tüm bunlar kulaklarımızı sağır ediyor ve biz YÜREĞİMİZİN SESİni duyamıyoruz...
Birbirimizden gitgide uzaklaştık... Birbirimize yabancılaştık.. Bir selamı ya da bir tebessümü esirger olduk çevremizden..
( Elbette bazı sivri akıllılar da yok değil... Merhaba deyince kendini bir şey sanıp mesajlar atmaya başlıyorlar... Oraya yazdığınız adınızdan utanın.. Tabi gerçek adınızsa... )
Eskiden öyle miydik?
Daha kanaatkardık...
Alçak gönüllüydük...
Paylaşımcıydık...
Saygılıydık...
En önemlisi de içten dostluklarımız vardı...

HATALAR...
Hatalar, yanlışlar ve yanılgılar... Hayatımızda olmazsa olmazlardan... Onlar sayesinde kendimizi ve karşımızdakileri daha iyi tanıyoruz.
Sonuçta hepimiz hata yapabiliriz.
Bundan daha doğal bir şey olamaz.
Hiç kimse mükemmel değildir...
Öyleyse bize göre hata yaptıklarını düşündüklerimizi bağışlamak, hoşgörmek de bir ERDEM demektir...
İnanıyorum ki ancak hoş görenler, hoşgörülmeyi hak edeceklerdir...
En önemlisi de HAYAT hatalarımızı düzeltme fırsatı bulduğumuz çok ÖZEL bir okuldur...

BİR HAFTA SONU DAHA SONA ERDİ, ERECEK…
ASLINDA ELLERİMİZDEN KAYIP GİDEN ZAMAN…
KEYFİNİ ÇIKARIN EFENDİM…
MUTLU PAZARLAR…

Ayşe Tural/ 18 temmuz 2015

Bu haber 2845 defa okunmuştur

:

:

:

: