Kıbrıs Türk halkı için kurtuluş olarak tarihe geçen bu özgürlük bayramında bizim her derdimize deva olan canımız, kanımız Türkiye’mizin cumhurbaşkanı olarak aramızda olmanız, bizim için onur, güven, saygı, sevgi ve daha çok duygulara vesiledir.
Kıbrıs Türk halkı için kurtuluş olarak tarihe geçen bu özgürlük bayramında bizim her derdimize deva olan canımız, kanımız Türkiye’mizin cumhurbaşkanı olarak aramızda olmanız, bizim için onur, güven, saygı, sevgi ve daha çok duygulara vesiledir. Hoşgeldiniz Sayın Recep Tayyip Erdoğan. Biz anavatanımız Türkiye ile et ve tırnak gibiyiz. Kimsenin aramıza girmesine de izin vermeyiz, Türkiyesiz bir KKTC düşünülemez bunu tarih böyle yazmıştır.
Bu son günlerde Kıbrıs sorununa çözüm bulma arayışlarında yine çok hızlı bir uluslararası trafik gelişti ve tek sorun Türkiye’nin siyasi duruşudur diye Kıbrıs Rum tarafından da Dünyaya mesaj yollanıyor. Bu çok bilinçli bir harekettir. Kıbrıs’ta olası bir çözümün Türkiye tarafından engellendiği algısını yaratmaya çalışıyorlar. Bunun böyle olmadığını tüm çevreler biliyor. Ancak sessiz kalıyorlar. Burada Kıbrıs Türk siyasetçilerine büyük görev düşmektedir. Derhal yeni bir siyasi anlayışın gelişmesi gerekir. Çünkü en son Annan planı olmak üzere bu elli yıllık tarihi süreç içerisinde 16 kez anlaşmaya yaklaşıldı, ancak süreci berhava eden Kıbrıs Rum tarafı oldu. Böyle olduğunu Rum siyasetçiler de söylüyor.
Rum tarafındaki siyasi gelişmelerin özellikle de kendi dillerinde etkin bir takipçisi olarak şu endişeyi hala daha taşımaktayım; Rum tarafının görüşüne göre Kıbrıs sorunu 1974’te başlamıştır ve tamamı ile bir “işgal” sorunudur. Maalesef anlayış bu. Kıbrıs Rumları hiçbir tarihte Kıbrıs’a tek başlarına hakim olmadılar. Ortodoks Rumları 1500’lü yıllarda Katoliklerin elinden yok edilmek üzere iken Osmanlı İmparatorluğu Kıbrıs adasını fethederek kurtarmıştır. Osmanlı adayı Venediklilerden almıştı, Kıbrıs Rumlarından değil. İngiliz imparatorluğu idaresi de son bulduğu zaman 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Kıbrıs Türkleri ile bir ortaklık devleti olmuştur. Ancak üç yıl yaşayabilmiştir. 1974’e kadar 11 yıl Kıbrıs Türk halkı sokaklarda öldürülmüştür. 650 kayıbı vardır. Bunları konuştuğum birçok Rum da anlatıyor. Birkaç gün önce PIK Rum devlet televizyonunun eski müdürü siyasi program yapımcısı Yannos Kareklas kendi televizyonları PIK 1 de “artık bizim de Kıbrıs Türklerine neler yaptığımızı anlatmanın ve kabullenmenin zamanı geldiğini söylüyorum” açıklamasını yaptı.
Bu siyasi soruna çözüm bulunması için arabuluculuk yapan BM’dir. Şu andaki Kıbrıs Özel Temsilcisi ki, ben onun adını “şımarık EİDE” diye tanımladım; yaklaşık 2-3 hafta önce Türkiye’deki genel seçimlerinden sonra Kıbrıs Rum tarafında katıldığı bir etkinlikte yapmış olduğu konuşmada şunları dile getirdi. ”Türkiye’nin iç siyasi sorunları var. Yunanistan’ın ekonomik sorunları var. Biz Kıbrıs’ta işimize bakalım ve en uygun zaman olan bu şansı değerlendirip Kıbrıs sorununu çözelim” diyebilmiştir. “Kıbrıs sorunu çözüldüğü zaman çok şirketler gelip buraya yatırım yapacaktır” diye de eklemiştir. Üstlenmiş olduğu misyonunun dışına çıkarak bu şımarıklığı yapmıştır. Kıbrıs Rum tarafının aklında olan AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti içerisinde Kıbrıs Türk’lerinin azınlık gibi temsil edilmesidir. Her açıklamalarında bunu görebiliyoruz. Daha bir hafta önce Rum Dışişleri Bakanı Kasulidis açıklamıştı, AB de bunlara ışık tutuyor.
Benim analizim şudur ki, bu kurgulanan siyaset içerisinde Türkiye Kıbrıs’tan çıkarılmak istenmektedir. Garantörlük hakkının sulandırılması ve yüzyıllık mücadelenin Akdeniz’de bir uçak gemisi gibi duran Kıbrıs’tan Türk etkinliğinin son bulmasıdır. Bunu da Rum tarafı AB’yi kullanarak yapmak istemektedir. İngiliz Dışişleri Bakanı son açıklamasında “Garantörlükte özel bir isteğimiz olmayacaktır. Bizim için asıl olan üslerimizdir” demiştir ki, Annan planı uygulanmış olsaydı İngiliz üsleri AB’den ayrı İngiliz toprağı olacaktı. Tüm bu korkutucu siyasi oyunlar içerisinde geçtiğimiz haftalarda KKTC Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Barış Burcu, “garantörlük bizim için tabu değildir” açıklamasını yapabilmiştir. Bu gaflet ve dalalet mi? Bizim için garantörlük tabudur ve değişmezdir anlaşılmasında yarar vardır.
20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’nı idrak ettiğimiz 41. tılında öncelikle bu uğurda can vermiş tüm şehitlerimizi saygı ile anar, gazilerimizin mübarek ellerinden öperim. Bu mücadele boşuna yapılmamıştır, onurlu ve kalıcı anlaşma hepimizin hedefidir ancak bana göre bu son olmalıdır. KKTC halkı Rum ipine asılı yaşayamaz. Siyasi haklı mücadelemizi farklı platformlara taşımamız gerekmektedir. Türkiye’mize bir kez daha şükran duygularımızı iletiyorum. Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, bu mutlu günümüzde aramızda olduğunuz için saygı ve sevgilerimle teşekkürü borç bilirim.