Çok iddialı bir başlık oldu gibi ancak gelişmelere ve açıklamalara bakıldığı zaman ortak hareket dışına çıkılmış gibi gözüküyor veya diplomaside bir stratejik taktik. Ancak biz yazarlar bazı zamanlarda bu gelişmeleri taktik icabı diye değerlendiririz, bazı durumlar da sorun mu var diye yazarız. Akıncı Cumhurbaşkanı seçildiği zamandan sonra karşılıklı hoş olmayan bazı açıklamalar yapıldı, bunu hep birlikte gözlemledik. Daha sonra sular duruldu ve müzakerelere ciddi bir ivme kazandırıldı, birçok başlığın görüşüldüğü uzlaşmaların gerçekleştiğini basından okuyoruz. Akıncı geçen hafta basın mensupları ile tüm sürecin nasıl çalıştığını paylaştı. Nereden başlanıldığını ve nereye gelindiğini anlattı, uzlaşılan konular olduğu gibi daha uzlaşılamayan konuların olduğunu bizlere ifade etti.
Yeterli oldu mu? Doğrusu şu ki Rum tarafında ki açıklamalara baktığımız zaman tabi ki yeterli değildir. Bu açıklamalar yalınızca basına sızdırılanlar ile sınırlı kalmıyor bizzat hükümet sözcüsünün “HRİSTODOULİDİ’SİN” yaptığı açıklamalar bizleri rahatsız ediyor. Rum başkan Anastasiadis yaklaşık bir ay önce Baf kazasında bir açılışta şunları söyledi. “Merak etmeyin ortaya koyduğumuz bu mülkiyet fikri ile tüm mülklerimizi ve toprağımızı geri alacağız, ilk kez mülk sahibi hakkının temel insan hakkı olduğunu Türk tarafı kabul etti, bu çok önemli bir gelişmedir, bana güvenin ve sabredin.”
Rum tarafında ki DİSİ genel başkanı Averof Neofidos yılsonuna doğru dış temelli bir çözüm planının geleceğini bir radyo programında söyledi. Demek ki dıştan büyük güçler Kıbrıs için bir şeyler planlıyorlar, bunu Annan planı döneminde de yaşadık. Akıncı’ya sordum öyle bir çalışma yoktur dedi. Ben KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı’nın söylediği doğru kabul ederim. Ayni soruyu müzakereci Özdil Nami’ye de sordum öyle bir çalışma yoktur, bizim görüşmelerimiz doğrultusunda bir plan çıkacaktır. Eğer öyle dıştan bir plan gelirse diye sordum Nami de “topu tüfeği alıp Cumhurbaşkanlığına gelin” dedi, bekleyip göreceğiz.
Basın ile bu toplantının olduğu saatlerde Türkiye büyükelçisi Kanbay 3. Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nu ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, “kapsamlı bir çözümü destekliyoruz ancak çok acele edilmesin, gözden kaçırılan ciddi konular olabilir” diye süreci değerlendirdi. Bu açıklamayı yorumlayacak olursak, Türkiye KKTC Cumhurbaşkanlığı arasında bir bilgi kopukluğunun olduğu ortaya çıkmaktadır. Kanbay’ın bu açıklaması tesadüf değildir, belli ki hoş olmayan bir durum söz konusudur.
KKTC halkını, garantiler ve mülkiyet konusu hakkında çıkan haberler rahatsız etmiştir, ancak bu haberlerin doğru olmadığını bizlere bizzat Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı söylemiştir. Bizi rahatsız eden Türkiye’nin bu sürecin dışında tutulmaya çalışan haberlerin çıkmasıdır, bir söz var ya ateş olmayan yerden duman çıkmaz diye.
Rum tarafında kimin ile konuşursanız konuşun Türk askeri Kıbrıs’tan ayrılmaz ise anlaşma olması mümkün değildir diye görüş var. Eğer garantiler tabu değildir diye bir fikir ortaya atarsanız 41 yıldan sonra iştahları bir o kadar daha kabarır. Rum başkan Anastasiadis” modern bir AB üyesi ülkede ne garantiye ihtiyaç var nede burada yabancı asker durabilir” diye sürekli konuşmaktadır. Kıbrıs da bulunan İngiliz askerleri için konuşmuyorlar ne de yunan askerleri için, bu şekilde ki söylemler KKTC halkını rahatsız etmektedir bizim güvenliğimizin teminatı Türk askeridir. Belki yeniz bir stratejik taktiktir ki bunu da sözcü Barış Burcu ile konuştum ancak Rum tarafının iştahlarını kabartan bir taktiktir.
Mülkiyet konusun da çok dikkatli olunmalı ve bunu çok net olarak bilmeliyiz. 2005 yılında başbakan Ferdi Sabit Soyer hükümeti döneminde, kuzey de kalan Rum malları için oluşturulan mal tazmin yasası dışında bir görüş mü var? Bunu bilmek hakkımız, tüm uzman kişilerin yaptığı eleştiriler bu boyutta, bir tehlike yoktur demek yeterli olmuyor.
Eğer KKTC halkının güvenliği ve yaşam hakkı ile kurmuş olduğu devletinde huzur içinde yaşamasını destekliyor ise Cumhurbaşkanı, Türkiye ki bizim anavatanımızdır etkin ve fiili garantörlüğünü sulandırmamanız gerekir.